HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel gündemdeki sıcak başlıkları Hürriyet’e değerlendirdi.
– Başbakan Erdoğan, zamanında koca bir tabu olan Kürdistan ifadesini Diyarbakır’da Barzani ile buluştuğu etkinlikte kullandı. Irak’taki federe bir anayasal bölgenin adı olduğu için kullandığı söylendi. Siz Kürdistan’ı hangi tanımın karşılığı olarak kullanıyorsunuz?
Aslında Kürdistan kelimesi ilk Osmanlılar döneminde, Kürtlerin yaşadığı yurt anlamına gelecek şekilde kullanılıyor. Ama Kürdistan’da sadece Kürtler yaşamıyor tabii. Türkmenler, Asuriler, Ermeniler var. Dolayısıyla biz coğrafi bir tanım olarak kullanmanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz.
– Neresidir Kürdistan?
İran, Irak ve Suriye’nin kuzeyi ve Türkiye’nin güney-güneydoğusu. Mesela Kürtler kullanırken 4 parça Kürdistan derler. Hatta bazıları 5 parça diye ifade eder, çünkü Rusya’da da çok fazla sayıda Kürt yaşar. Azerbaycan’da 1 milyon Kürt yaşadığı söyleniyor. Ama genelde başta söylediğim 4 bölgeyi içine alan coğrafi bölgeyi ifade eder. Başbakanın bu sözü kullanmış olmasının ben önemli olduğunu düşünüyorum. Yıllarca insanlar bırakın Kürdistan’ı, Kürt dediği için yargılandı. Evet söylenen şey doğru, orası Kürdistan Bölgesel Yönetimi’dir. Zaten buradan gittiğinizde pasaportunuza da onun damgası vurulur. Ama Başbakan bunu meşrulaştırırken Atatürk’e atıfta bulundu. Atatürk’ün Kürdistan dediği yer orası burasıdır. Kürdistan, Lazistan parlamenterleri ifadelerini kullanmıştır Atatürk. Cumhuriyet’in kuruluş döneminde bunlar inkâr edilmeden, aksine Kurtuluş Savaşı Kürtlerle bir ilişki ve ittifak kurularak yürümüştür. Türkiye, Kürdistan’ı da kapsayan bir yerdir. Kürdistan Mezopotamya’dır. Türkiye de, Mezopotamya, Anadolu ve Trakya’nın toplamıdır. Kürdistan demek ya da Kürtlere özerklik vermek Türkiye’yi bölmez aksine birleştirir.
KÜRT HAREKETİ BAĞIMSIZLIK STRATEJİSİNDEN VAZGEÇTİ
– Bu sözcükle ilgili alerji PKK’nın da geçmişte savunduğu birleşik bağımsız Kürdistan tezinden kaynaklanmıyor mu?
PKK kurulduğunda bağımsız birleşik Kürdistan teziyle ortaya çıktı. Ama zaman içerisinde PKK bu tezinden vazgeçti, ulus devlet tezini sorguladı. Sayın Öcalan insanların devletinin olmasının özgürlük anlamına gelmediğini, aksine ulus devletin 20. yüzyılın temel problemi olduğunu söylüyor. Yeni bir politik perspektiften bakıyor. Kürt hareketi kendisini değiştirdi, önceki stratejisinden vazgeçti. İkincisi de, Türkiye’de Kürdistan’da yaşayandan çok batıda Kürtler yaşıyor. Tabii elimizde bir nüfus sayımı verisi yok ama şöyle bir baktığınızda Mardinliler, Şırnaklılar, Dersimliler batıda daha fazla. Sadece Kürdistan coğrafyasında yaşayan değil bütün Kürtlerin sorununu çözmek lazım.
DEVLET TÜRKLERİN KORKULARINA OYNADI
– Türkiye’de önemli bir çoğunluğun sahip olduğu ‘Bütün Kürtler bir gün birleşecek, Türkiye’den toprak alıp başka bir devlet kuracaklar’ kaygısı tamamen temelsiz mi artık yani?
Bu bölünme korkusu yaratılan bir durum. Devletin kullandığı ifadeler hep bu algıyı yaratmak üzere oldu. Kodlamalar hep devlet tarafından ‘bölücü’ diye yapıldığı için ben halktaki korkuları doğal karşılıyorum. Devlet, toplumu bu savaşa ortak etmek için bu yöntemleri kullandı. Bölgede yaşayan faili meçhul cinayetlere, katliamlara batı bu kadar sessiz kalabilmişse bu onların suçu değil. Bunun sebebi devletin ‘Onlar bu ülkeyi bölmek istiyor, topraklarınızı almak istiyor’ diye söylemler üretmesi. Hâlâ bu algıyı yaratmak, üretmek isteyenler var tabii ama ben artık bunun geçtiğine inanıyorum. Kürtler Ortadoğu halklarıyla birlikte bir gelecek hayal ediyor. Sınırlarımız olmasın diyor. Mesela Rojava Kürdistanı’nda şimdi geçici yönetim kuruldu. İnsanlar oraya giderken pasaport kullanmak istemiyor. AB biliyorsunuz bu işi çözmüş. Ortadoğu’da da pekâlâ bu yapılabilir.
– Konfederal bir yapı artık Kürtler açısından daha makul mü görünüyor?
Makul değil gerçekçi. Ama Türklerin hepsi sosyolojik ve sınıfsal olarak aynı düşünmediği gibi Kürtler de aynı düşünmüyor. Kürtler içinde hâlâ bağımsız birleşik Kürdistan tezini savunanlar da var, federe Kürdistan’ı savunan da var, demokratik özerkliği ve birlikte yaşamayı savunan da var. Yekpare bir görüşten bahsetmek mümkün değil. Ama Türkiye çok ilginç; birlikte yaşamayı savunanlarla hâlâ mücadele ediyor ama federasyon isteyenlerle Amed’de sarmaş dolaş oluyor.
– Mesud Barzani’yi kastediyorsunuz.
Mesud Barzani Türkiye’de federasyon ister. Herhalde hükümet karşı tarafın başarabilme gücüne göre pozisyon alıyor. Demokratik özerklik savunanlar belli ki daha güçlü.
YEREL YÖNETİM ANLAYIŞIMIZ UYUŞMAZSA İTTİFAK OLMAZ
– CHP ile yerel seçim ittifakına açık mısınız, değil misiniz?
Seçime giden hiçbir parti ‘Biz ittifaka karşıyız’ demez. Ama nasıl ittifak yapacaksınız? Yerel yönetim anlayışımız ortaklaşmazsa bu iş zor. Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesine anlam vermeden bir ittifak kurabilir misiniz? Yani olur da daha önce SHP ile yaptığımız ittifakın sonucu ortada. Parti Meclisimizde bir kısım kesinlikle CHP ile ittifaka karşı, bir kısım da bunun nasıl olabileceğinin üzerinde duruyor. Bu eşbaşkan olarak sadece benim değil, HDP’nin bileşenlerinin vereceği karar. Bir teklif gelmiş değil, bizim böyle bir görüşme talebimiz de yok. Karşı taraftan gelirse değerlendiririz. Ama bunun açık ve şeffaf olması bizim açımızdan önemli. Gizli saklı yapılacak bir görüşmeyi kabul etmeyiz. İttifakın gizlisi olmaz.
– İttifak konusu zaten daha ziyade sadece İstanbul üzerinden tartışılıyor sanırım.
Sokakta Sırrı Bey’in (Süreyya Önder) aday olması için ciddi bir beklenti var. Kendisi aday adayıdır ve başka bir aday çıkacağını da zannetmiyorum. Biz kendi yolumuza gidersek buradan gideriz. Şimdilik tablo bu, ama Taksim Platformu’nda İstanbul’da bazı ilçelerle ilgili olur mu olmaz mı diye tartışma yürüyor, bizim arkadaşlarımız da bunların içinde. Ama olayları kişi üzerinden tartışmayı çok sorunlu buluyorum.
KADINA ŞİDDET UYGULAYAN BİZDEN ADAY OLAMAZ
– İttifak olasılığının kişiler üzerinden tartışılmasının bir nedeni de Sırrı Süreyya Önder ile Mustafa Sarıgül arasındaki polemiğin kamuoyuna yansıması değil mi?
CHP’de sadece Sarıgül değil başka adaylar da var. Bildiğim kadarıyla Gürsel Tekin henüz geri adım atmadı. Ama kişileri değil İstanbul’u nasıl yöneteceksiniz onu tartışmak lazım. Biz yerel seçim çalışmalarını ilkeler üzerinden yürütüyoruz. Bizde bazıları kesinlikle aday olamaz. Çokeşli olan, eşine şiddet uygulayan, homofobik olan, halklara karşı nefret söylemi içinde olanlar bizden aday olamaz.
– BDP’yi batıda sempatik göstermek için mi yeni bir parti ismiyle çıktılar diye sorgulanıyor.
Bence BDP yeterince sempatik zaten, bu konuda bir çabaya gerek yok. BDP’yi başka bir takkeyle ya da adla sunmanın bir gereği de yok, kimse buna inanmaz. HDP, BDP’nin de, başka partilerin de içinde yer aldığı yeni bir birliktelik. Ertuğrul Bey’in (Kürkçü) ifadesiyle sayın Öcalan da HDP’nin bileşenlerinden birisidir. Bu ülkede yaşayan bütün halkların sorunlarına çözüm olabilecek bir perspektifle bakıyoruz.
Gezi’de batıyla duvarlar yıkıldı
– HDP kurulduğundan beri söylemlerinizde Gezi direnişine önemli atıf var. Kürt hareketinin başta şüpheyle baktığı bir olay olmasına rağmen siz zaten başından beri farklı bir noktada durdunuz. Neden?
Ben İstanbul milletvekili olarak direnişin içindeydim, içerden bakınca bambaşka bir durum olduğunu izledim.
Türkiye’nin batısı ilk kez devlet gerçeğiyle karşılaştı. Devlet şimdiye kadar Kürdistan’da uyguladığı bütün baskı ve zor politikalarını uygularken tırnak içinde söylüyorum ‘Terörle mücadele ediyorum’ dedi. Bu taraf da sessiz kaldı. Sorgulamadan devleti kutsayan bir noktadan baktılar. Ama ilk kez devlet gerçeğiyle karşılaştılar. ‘Biz aslında 30 yıldır Kürtlerin ne yaşadığını anlamamışız’ diyen çok oldu. Hatırlayın aynı dönemde Medeni Yıldırım karakol yapımına karşı çıktığı için askerler tarafından tarandığında ilk kitlesel tepki Kürdistan’dan değil batıdan geldi. Bu ilk kez dokunma meselesiydi. Duvarın yıkılması dediğim bu. Batıdaki insan artık başka bakıyor, ‘acaba’ diyor. Gezi’deki tablo bizim aslında yan yana durabileceğimizi gösterdi.
– HDP ismiyle seçime gireceğiniz şehirlerde Gezi eylemlerine katılan kitlelerin oyunu hedeflediğinizi söylemek çok mu indirgemeci bir yaklaşım olur?
Biz aslında çok geniş bir kesimi hedefliyoruz. Türkiye’nin yüzde 70-80’i bizim hedef kitlemiz. Türkiye’nin yoksulları, emekçileri, kadınlar. Sistem mağdurları diye özetlemek daha doğru olur. Ama Gezi bağlantısını şöyle ifade edebilirim; zaten sistemden mağdur olan, sisteme öfkesi olanların buluştuğu bir alandı orası. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2 il dışında bütün illerde insanlar sokağa çıktı. Demek ki Gezi cılız bir şey değildi. Toplamda milyonlarca insan sokağa çıktı. Gezi isyanını ben şöyle tanımladım; herkes isyanını alıp gelmişti.
Öcalan’ın genel tavrı sekülerdir
– Yıllardır Türk hükümetlerinden beklenen bazı jestleri Başbakan Erdoğan Diyarbakır’da yaptı ama Türkiye’deki Kürt hareketi tepki gösterdi. Size göre sorun Diyarbakır’daki o tablonun neresinde?
Bu ülkede 30 yıllık savaşın bitme ihtimalinin olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Ama bu konuda hükümet hiçbir yasal adım atmıyor. Sayın Öcalan’ın avukatları hâlâ cezaevinde, müzakereye geçiş bir türlü olamadı, parlamentoda grubu olan BDP ile hiçbir diyalog kurulmuş değil. Zaten sorunu çözülmüş bir ülkenin lideriyle görüntü vermek başka bir durumu ifade ediyor.
– Barzani’yle bu görüntüyü vermek ‘Öcalan’a alternatifim var’ mesajı mı? Bir anlamda bir liderlik tercihi gibi mi?
Yani… Başbakan bence Ortadoğu’da nasıl hareket edeceğine dair genel bir mesaj verdi. Kürtlere de, Sayın Öcalan’a da mesaj verilmiş oldu tabii. Diyarbakır’daki görüntü Kürt sorununun çözümüne dair değil, ticari anlaşmalara yönelik bir görüntüydü. Ayrıca Sayın Mesud Barzani, Rojava’ya dair sözlerini söyleyerek geldi, burada da tekrarladı. Bu işbirliğinin ne üzerinden gerçekleştiği ortada.
– Petrol ve Rojava’ya olan tepki mi diyorsunuz?
Ortak çıkarlar. Ama şöyle bir şey olmaz; Türkiye ve Rojava Kürtlerine rağmen bir şey gelişemez, çünkü çok bedeller ödendi. Sayın Barzani’yi biz de daha önce birçok kez Diyarbakır’a davet ettik. Gelmesi önemli bir konu ama nasıl geldiği de, nasıl bir fotoğraf verildiği de önemli.
BARZANİ YARALADI
– Kırgınlığınız mı var Barzani’ye?
Ben kendi durduğum noktadan konuşuyorum. Biz Sayın Barzani’nin barıştan, çözümden, Türkiye’deki savaşın sonlandırılmasından yana bir tavır almasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Ama Rojava Kürdistanı’ndaki devrim değil diyerek, sınır kapısını kapatmakla olmaz. Bunlar tabii ki Türkiye’deki Kürtleri yaraladı.
– Şu anda Suriye ve Rojava üzerinden bir Barzani-Öcalan çekişmesi mi yaşanıyor?
Öyle bir çekişme mümkün değil. Sonuçta Sayın Barzani Irak’taki Kürdistan federe bölgesinin başkanıdır. Ama iki başka çizgiden bahsediyorsunuz tabii ki. Sayın Öcalan’ın çizgisiyle, Sayın Barzani’nin çizgisinin aynı olmadığı ortada.
MUHAFAZAKÂR İDEOLOJİDE ORTAKLAŞIYORLAR
– Çizgilerin farkından bahsederken Barzani’nin Kürtler arasında temsil ettiği gelenekçi ve muhafazakâr çizgi ile Öcalan ve PKK’nın seküler çizgisi arasındaki farkı da koymak gerek herhalde. İki çizgi arasındaki fark o kadar büyük müdür?
Derindir….(Gülüyor)
– Öcalan’ın da muhafazakâr Kürtleri ve hatta Türkleri de yakalama çabası yok mu son dönemde? Nevroz mesajındaki İslami atıflar bu anlama mı geliyor?
Aslında Türkiye halklarına seslendiği bölümde ifade ediyor bunu. İslam’ın kendi özüne ters düşecek bir uygulamayla Kürdistan coğrafyasının tarumar edildiğini hatırlatıyor. Geleceğe değil geçmişe dair bir atıf. Kürt hareketinin ve Sayın Öcalan’ın genel tavrı sekülerdir. Kadın özgürlük mücadelesinin bu kadar muazzam genişletilmiş olması dünyanın hiçbir yerindeki harekette yok.
– Öcalan hâlâ seküler çizgiyi savunuyorsa neden bir İslam konferansı önerdi?
Sayın Öcalan ‘politik ve ahlaki toplum’ diye yeni bir tanımlama gerçekleştiriyor. Şöyle diyor; inançları, dini, mitolojiyi reddederseniz insanlığı anlamak konusunda eksik kalırsınız, dini reddederek bir yere varamazsınız. Ama dinin vicdani ve insani tarafını öne çıkarmak önemli. Mesela Rojava’da El Kaide din adına katliam yapıyor, tecavüz ediyor. E bu da din. Hangi din meselesini yeniden sorgulamak lazım, inanç meselesine yeni bir perspektiften bakmak lazım. AKP Barzani ile ideolojik çizgide, kadına ve toplumsal sorunlara bakışta daha çok ortaklaşıyor. Dikkat edin Diyarbakır’da birlikte aile kurdular. Bu siyaseten muhafazakârlığa bir atıftır. Niye başka şey için değil de 400 kişiyi evlendirecek bir etkinlikte bir araya geliyorsun?
Cansu Çamlıbel, Hürriyet
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.