İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 99 yıl önce Ermeni aydınlarının evlerinden alınarak zorla sürgüne gönderildiği ve katledildiği 24 Nisan 1915, Ermeni Soykırımı’nın da başlangıcı olarak kabul edilir.
Bu topraklarda çok acılar yaşandı. Hamidiye Alayları’nın 1894-96 katliamları, 1908 Meşrutiyeti’nin ardından 1909 Adana katliamı, 1915 Soykırımı öncesinde gerçekleştirilen katliamlardır. Ermeni, Süryani, Rum ve Aleviler bu coğrafyada katliamlara uğradı, sürgünler yaşadı. 1915 ise Ermeni ve Süryani halkları için planlı bir etnik kimlik ve inanç soykırımıdır. Büyük Felaket’in (Metz Yeğern) üzerinden 99 yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye Devleti inkar politikasını halen sürdürüyor, soykırım gerekçelerini halen savunuyor.
Bu topraklarda sermayenin Türkleştirilmesi ve farklılıkların tekleştirilmesi politikaları, soykırımdan kaçarak kurtulan Ermenilerin yerlerine dönüşünün yasaklanması, 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi, Vakıflar Kanunu, 6-7 Eylül Pogromu ile varlığını sürdürdü. Bu topraklarda Ermeni ve Süryanilerin yaşadığını unutturmayı hedefleyen devlet; Ermeni ve Süryanilere ait mezarlıkların, okulların, kiliselerin büyük bir kısmını yok etti, yok edemediğini gasp etti, yer adlarını değiştirdi. Devletin her kademesinde yapılan fişlemeler, ders kitaplarındaki hakaret ve nefret söylemleri, Hrant Dink ve Sevag Balıkçı’nın katli davalarında hukukun işlevsizleştirilmesi, okulların, inanç merkezlerinin ve inanç önderlerinin üzerindeki tahakküm, tekçi ve baskıcı devlet anlayışının en açık göstergeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzalamış olduğu ‘Uluslararası Soykırımı Önleme Sözleşmesi’nin de bir gereği olarak soykırımı kabul etmek, mağdur halklar ve inançlardan, bireylerden özür dilemek, sorumluları ve failleri ifşa etmek, birbirini anlamak, yaraları samimi bir yaklaşımla sarmak ve mağduriyetleri ortadan kaldırmak için atılması gereken ilk adımlardır.
Dünyadaki örneklerden de biliyoruz ki, insanlık suçu olan soykırımları lanetlemek, hakikatlerle yüzleşmek ve özür dilemek toplumsal barışın inşası, vicdan ve adalet duygularının gelişmesi için olmazsa olmaz koşuldur. Acıları paylaşmak, ortak düşünmenin, demokratik bir geleceği birlikte kurabilmenin de parçasıdır aslında. Aynı zamanda Türkiye halklarının barış ve eşit yurttaşlık ilişkisi içinde bir arada yaşayabilmesinin de yoludur.
1915 Soykırımı’nın 100. yılına girerken ilk yapılması gerekenler arasında, tek taraflı kapatılan Türkiye-Ermenistan sınırının koşulsuz açılması; kökenleri bu topraklarda olan Diaspora Ermeni ve Süryanilerine yurttaşlık haklarının verilmesi; fişlemelerin son bulması, ders kitaplarındaki nefret söylemlerinin temizlenmesi; soykırım mağdurlarına tazminat verilmesi; Süryani halkının da Lozan Anlaşması kapsamındaki ‘Azınlık Hakları’ndan yararlandırılması; Ermeni ve Süryani halklarının okul, kilise gibi kamusal alanlarının iade ve restore edilmesi gelir.
Anadolu’nun kadim halklarının torunları olarak, 99 yıllık utançla yüzleşiyoruz; Ermeni ve Süryani halklarının acılarını paylaşıyor, yaşanmış olan insanlık trajedisini yüreğimizin derinliklerinde duyuyor, ve o süreçte yaşamını yitirenleri hüzün ve saygıyla anıyoruz.
HDP Merkez Yürütme Kurulu
23 Nisan 2014
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.