Doğduğum evin tam karşısında, çocukluğumun geçtiği parkın hemen yanında, Tarsus’u Adana ve Mersin’e bağlayan tren garının içinde yer alan çay bahçesinde beklerken Ertuğrul Kürkçü’yü, yıllardır görmediğim öğretmenlerimi, arkadaşlarımı, ağabeylerimi, ablalarımı gördükçe, onlarla merhabalaşıp yılların özlemini giderdikçe bir kez daha anladım Ertuğrul Ağabey’in ‘ortak sesimiz, ortak sözümüz’ olduğunu.
Tarsus’a yıllar sonra tekrar ayak bastığım günden beri görüştüğüm insanlarla, kulak misafiri olduğum tartışmalarla seçime dair analizler yapmaya çalıştım kendimce. Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku Mersin Bağımsız Milletvekili Adayı Ertuğrul Kürkçü ile birlikte yıllar önce solun kalesi olarak bilinen Tarsus’ta 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaşanılan ayrışmaların ve korkuların son bulacağını umuyordum.
Tarsus solunun yüzde yetmişini oluşturan Arap – Alevi kesiminin Kürt hareketine karşı çekinceli duruşları, Tarsuslu ÖDP’lilerin ve gençlik muhalefetinin bloğa karşı var olan soğuk tavırları, Tarsuslu Kürtler’in vekil adaylarını tam anlamıyla içlerine sindirememeleri ve bu tip sorunların çözümü için kurulmak istenilen insiyatiflerin tek karar mercii olma arzusu taşıyan BDP duvarına çarpıp sonuçsuz kalması, beni 13 Haziran günü bloğun tuğlalarını daha güçlü örmek adına daha çok çalışılması gerektiği düşüncesine itiyordu.
Kendilerini eski devrimci olarak adlandıran bazı büyüklerimizin CHP – Ertuğrul Kürkçü tercihi noktasında YSK’nın veto kararının vicdanlarını rahatlattığını fakat daha sonra adaylıklarının yeniden onaylanması ile birlikte büyük bir ikirciğin içine girdiklerini söylemeleri beni büyük bir Türkiye gerçeği ile başbaşa bırakıyordu. Kendilerini aydın olarak varsayan belli bir kesimin ise ‘Ertuğrul Kürkçü zaten Kürtlerin oyu ile yeterli sayıya ulaşacaktır bu yüzden bizler tercihimizi baksa partilerden yana kullanacağız’ tarzı düşünceleri, herşeyin iyi olacağına dair cesaretimi 27 Mayıs Cuma günkü toplantıya kadar yitirmeme neden oluyordu.
İlkay Akkaya ve bloğu oluşturan partilerin yöneticileri ile birlikte geldi Ertuğrul Ağabey çay bahçesine. Yitirilmeye yüz tutmuş cesareti ve umudu tekrar alevlendiren sebepler sesinin tonunda ve 68’den bugüne bakışlarının renginde saklı idi. Organizasyonun aceleye gelmesinden dolayı sunuculuğu da kendi yapmak zorunda kalan Ertuğrul Ağabey’in bu duruma verdiği tepki kendisinin mecliste ‘vekil’imizden çok ‘ortak sesimiz, ortak sözümüz’ olacağını bizlere kanıtlıyordu.
Ertuğrul Kürkçü konuşmasında AKP’nin yaratmış olduğu sağ muhafazakar bloğun yanında CHP’nin devleti Türkiye halklarından üstün gören ve ulusalcı bir anlayışla inşa ettiği bloğa karşı kendilerinin üçüncü bir blok olduğunu söylüyordu. Tam bu noktada AKP’nin baskıcı ve yasakçı zihniyeti karşısında CHP’nin de sosyalistler için bir çatı olamayacağının altını çiziyordu. Fakat yaptığı konuşmada Türkiye sol hareketi ve Kürt hareketine dair verdiği mesajlar benim için en çok üzerine düşünülmesi gerekilen nokta olarak göze çarpmakta idi. Kürt hareketine çekinceli ve soğuk tavırlar besleyen sosyalistlerin, sosyalist olamayacağının altını çizen Ertuğrul Kürkçü işçi sınıfı ve dolayısıyla sosyalist sol ile hareket etmeyen Kürt hareketinin de başarılı olamayacağını vurguluyordu. Kürt hareketinin özgürlük mücadelesinin sebebi olarak tarlada çalışan ırgatları ve inşaatlarda çalışan işçileri gösteren Ertuğrul Kürkçü, para babalarının Türk’ü Kürt’ü yoktur diyerek Türkiye solu ile Kürt hareketinin hangi eksende birleşmesi gerektiğini gözler önüne koyuyordu.
Toplantıda en çok dikkati çeken durumlardan biri de Ertuğrul Kürkçü’nün gençlerle kurduğu iletişimdi. Dev-Lis’lilerle uzun bir süre muhabbet eden Ertuğrul Kürkçü, gençlerin mecliste ‘Bizler için ne yapacaksınız?’ sorusuna şöyle cevap veriyordu; Siz hangi sorunları gündeme taşımamızı istiyorsanız onun mücadelesini vereceğiz! Siz mecliste olsanız ne yapardınız? İşte biz onu yapacağız. Mecliste çoğunluğu oluşturamayacaklarından dolayı gerçek amaçlarının sokağı harekete geçirebilecek propoganda araçlarını oluşturmak olduğunu söyleyen Ertuğrul Kürkçü, asıl önemli olanın 68’liler gibi derslerinde birinci olan öğrencilerden oluşan ve öğretmenlerine dahi yol gösteren bir gençlik hareketinin gerekliliği olduğunu dile getiriyordu. Kılık kıyafet yönetmeliğine dair öğrencilerden gelen isteklere ve sorulara dair verdiği cevap ise politikanın pratiği bakımından her alanda bir ders niteliğindeydi; Liseliler hiç fire vermeden 3 gün boyunca okula bıyıklı gitse sistem çöker!
Ertuğrul Kürkçü’den sonra söz alan BDP yöneticilerinden Mehmet Doymaz ve Yüksel Mutlu öncelikle seçim çalışmalarında başta kadınlar ve gençler olmak üzere Tarsus halkına teşekkür edip bloğun Mersin’in sorunlarına şu temel hedefler üzerinden yaklaştığını dile getiriyordu;
– Her türlü yatırım ve sanayişleşmede ekonomik kazanımdan önce ekolojik etkileri hesaba katarak, insan ve doğa lehine bir politika izlemek,
– Ormanlık alanların ne sebep altında olursa olsun talanına, özelleştirilmesine, inşaat alanı olarak kullanılmasına izin vermemek,
– Akarsuların, denizlerin, göllerin, yer altı sularının ve toprağın sanayi atıkları ile kirletilmesini kesinlikle engellemek,
– Tarih ve kültür miraslarını, doğal güzellikleri HES’lere kurban eden projeleri iptal etmek,
– Siyanürle maden arama uygulamasına son vermek,
– Katılımcı ve ekolojist bir enerji politikası belirlemek,
– Enerji üretiminde radyoaktif maddelerin kullanıldığı nükleer enerji santralleri, insan ve doğaya yönelik sürekli yüksek risk taşıdığından, bu santrallerin kurulmasına yönelik çalışmaları hemen durdurarak, sözleşmelerini iptal etmek,
– Nükleer enerji ve fosil enerji kaynakları yerine; katılımcı şekilde oluşturulan ‘Merkezi Enerji Konseyi’nce hazırlanacak; yeterli, yerli, ekolojist, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının sağlanmasını amaçlayan yeni bir ‘Merkezi Enerji Strateji Planı’ oluşturmak, özelleştirmelere son vermek, enerjinin üretimini, iletimi ve dağıtımını planlamak,
– Öngörülebilir yer, şu ve hava hareketleri ile uyumlu, doğal çevreye zarar vermeyen, kent yoksullarını gözeten, toplumsal yararı, planlamayı ve katılımı esas alan kentsel planlamalar yapmak,
– Kentte yaşayan tüm kadın, erkek ve çocukların karar süreçlerine katılımını esas alan kentsel özyönetim mekanizmalarını, kent mekanını sermaye birikim stratejilerine tabii kılma çabasına karşı direnen emekçileri ve ezilenleri yan yana getirecek biçimde tesis etmek,
– Kent topraklarına özel mülkiyeti sermaye yağmasının önemli araçlarından biri haline getiren. Kapitalist zihniyet ve politikaları aşmak,
– Cinsiyet özgürlükçü, sosyalist, eko – kentler kurmak, yerel yönetimlerin bu konudaki projelerini desteklemek,
– Kentler, mahalleler ve köylerde doğrudan demokrasinin ilkelerini yaşama geçirmek.
Amacımızın tek bir vekil çıkaracak oy sayısından daha fazlasına ulaşmak olduğunu bilerek, bu süreçte ‘ortak sesimiz, ortak sözümüz’e verilecek her bir oyun siyasi partilerin karşısına dikilen yüzde 10 barajını sandıklara gömmek için mühim olduğunu düşünüyoruz. İşte bu yüzden ‘Artık Yeter! Edi Beşe! Emekten, demokrasiden ve özgürlüklerden yana bir gelecek kurmanın, barış içinde kardeşçe yaşamanın zamanıdır! Birlikte kazanacağız! An Serkeftin! An Serkeftin!’ diyerek nokta koyuyorduk nutuklara.
Bu güzel söyleyişi sona ererken bizler de Emek, Demokrasi ve Özgürlük Şenliği adı altında organize edilen konserde başta İlkay Akkaya olmak üzere Grup Nidal, Ozan Çağdaş ve Koma Pel’i dinlemek için Mithat Paşa Çarşamba Pazarı’na doğru yola koyuluyorduk.
Günlerdir içimde var olan umutsuzluk, daha dev, daha genç ve daha liderli Tarsus’ta Ertuğrul Ağabey’in varlığı ile dağılırken, az ama öz konuşan İlkay Akkaya’nın şu cümlesi ile isyan oluyordu içimde; Yitirme sakın cesaretini, herşey iyi olacak!
Barış Dağlı
http://jiyan.org/2011/05/yitirme-sakin-cesaretini-%E2%80%98tarsus%E2%80%99-hersey-iyi-olacak/
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.