Yeni psiko-politik iklim

Salı günü TBMM oturumu, tarihsel bir dönüm anı oldu. Muhalefet ve özellikle HDP Eş Genel Başkanı ve sözcüleri, insan hayatı üzerine oynanan riya oyununda rejimin ipliğini pazara çıkarmayı ve toplumu hezeyandan uzak tutmayı başardılar. Yeni psiko-politik iklim, muhalefetin siyasal geleceğe aritmetiğin değil yüksek matematiğin terimleriyle bakması için bir fırsat.

Rejim, 15 Şubat’a bir “zafer” resmi geçidiyle girmeyi planlamıştı ama şimdi kısa tarihinin en ağır yenilgilerinden birinin muhasebesiyle baş başa.  

15 Şubat, Öcalan’ın ABD öncülüğünde yürütülen uluslararası operasyonla Türkiye’ye teslim edilmesinin yıldönümü. O günden beri, Kürt halkı ve devrimcileri her 15 Şubat’ta “uluslararası komplo”yu protesto ederken Öcalan’ı özgürleştirme hedefini güncelliyorlar. Rejim ise 15 Şubat’ı bir kötülük yortusu olarak kutluyor: İçeride Kürtlerin demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerine dönük kitlesel gözaltılar, dışarıda PKK’ye yönelik yıkıcı sınır ötesi operasyonlar…

Bu yıl da program değişmedi, İçişleri Bakanlığı 15 Şubat’ta büyük yaygaralarla “PKK/KCK terör örgütüne […] yönelik operasyonlarda; 40 ilde aralarında HDP il ve ilçe başkanlarının da olduğu 718 şahsın yakalanarak gözaltına alındığı”nı bildirdi. Elbette ortada “PKK/KCK” yoktu.  Konu, HDP’ye yönelik “çöktürme” harekâtı kapsamında silahsız, sivil, demokratik siyaset insanlarının rehin alınmasından ibaretti. Gözaltındakilerin hemen hepsi serbest kaldılar. Sınır ötesi harekât ise rejimin bütün moral ve politik zaaflarının sergilendiği bir çöküş tablosuna dönüştü.

TSK’nin verdiği bilgilere göre, 2015’ten bu yana PKK’nin “komuta-kontrol yapısını çökertmek” iddiasıyla fantastik kodlar altında sürdürülen operasyonların sonuncusu “Pençe Kartal-2”, 10 Şubat’ta güya, bir “temizlik harekâtı” olarak başlatılmıştı. 10 bölgeye özel savaş birlikleri indirmiş, operasyon boyunca 41 savaş uçağı “hedefleri havadan vurmuş” ve 14 Şubat’ta “görev başarıyla tamamlanarak” birlikler üslerine dönmüşlerdi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklaması operasyon bölgesi Garê’nin tam olarak neden “temizlendiği” konusunda bilgi içermiyordu ama açıklamasının arasına tek cümlelik bir felaket özeti iliştirilmişti: “Yoğun çatışmaları müteakip kontrol altına alınan mağarada yapılan aramalarda alıkonulan 13 vatandaşımızın naaşlarına ulaşılmıştır.” Sanki tesadüfen rastlanmış gibi sözünü ettiği “sivil vatandaşlar”, 2015’-16’dan beri PKK’nin elinde tuttuğu tutsak askerlerdi.

Anlatıya göre, TSK bir güya “temizlik harekâtı” yaparken “bir PKK katliamıyla” karşılaşmıştı. Fakat ertesi gün “Başkomutan” Savunma Bakanını yalanladı. Erdoğan Garê’de bir “kurtarma harekâtı” yapıldığını ama bunun “başarısızlıkla sonuçlandığını” söylüyordu. Kim doğru söylüyordu? Yapılan “kurtarma” harekâtı mıydı “temizlik” mi? “Temizlik” ise, “temizlendiği” söylenenler operasyon bittikten sonra da neden yerli yerlerinde duruyorlardı. “Başarı” neydi? Bir “kurtarma” harekâtı yapılmış idiyse, neden “kurtarılacak” olanların yaşamları riske atılmış, dağ taş bombalanmış; neden Erdoğan operasyonun gizliliğiyle çelişecek şekilde “müjde” vereceğini müjdelemişti.

Akar salı günü TBMM’deki “özel oturum”da marifetleriyle övünürken baklayı ağzından çıkardı: PKK’nin elindeki 13 görevlinin tutulduğu mağaranın istihbaratı alınmıştı.  Birlikler mağaraya ağır silahlarla taarruz ederek demir kapı ve parmaklıları patlatmış, çarpışarak içeri girmiş ve alıkonulanları “kurtarma”ya kalkışmışlardı. Sonuç: Herkes öldürülmüştü, ama operasyon “başarılıydı”. Ahmet Kaya’nın şarkısındaki gibi: “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça.”

Öyle anlaşılıyor ki rejim, PKK’nin elindeki, yaşamlarına zerre kadar değer vermediği tutsaklar üzerinden “yazı da gelse tura da gelse” kazanacağı bir milliyetçilik kumarına kalkışmıştı. Tutsaklar kurtarılabilirse ne ala, milliyetçi muhalefet bu söylem içinde ezilecek, rejimin peşinde sürüklenecekti; öldürülürlerse de ne ala, suç PKK’nin üstüne atılacak, hem esir düşerek devletin başına dert olmuş olanlardan kurtulunacak hem de HDP “terörle mesafe” parantezine alınacaktı.

Ancak, kumarbazlar hem ahmak hem mağrurdular. Burnu büyüklük akıllarını başlarından almış, “tohumuna para mı saydık” köhne hesabına akıl yatırmışlardı. Oysa ne yazı ne tura geldi; para dik durdu. Ne halk ne muhalefet bu pespaye senaryoyu satın aldı. Salı günkü grup toplantıları ve TBMM oturumunda muhalefet ve özellikle HDP Eş Genel Başkanı ve sözcüleri, insan hayatı üzerine oynanan bu riya oyununda rejimin ipliğini pazara çıkarmayı ve toplumu hezeyandan uzak tutmayı başardılar. TBMM oturumu, tarihsel bir dönüm anı oldu. Muhalefetin, milliyetçilik bayrağı her sallandığında gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kıstırılmasının da, “terörizm” korkuluğu her sallandığında parmağını HDP’ye uzatmasının da sonuna gelinmişti.

Bir kez daha hatırlatmakta yarar var: “Muhalefetin mücadele mantığının radikal bir biçimde değişmesi, elmalarla armutların pekâlâ toplanabileceğini idrak ederek iktidar problemini bir cebir denklemi olarak düşünmeye yükselmesi” gerekiyor. Bu yeni psiko-politik iklim, muhalefetin siyasal geleceğe aritmetiğin değil yüksek matematiğin terimleriyle bakması için bir fırsat. Kıymetini bilmek lazım.
______________________
Yeni Yaşam, 17 Şubat 2021