Ece Temelkuran’ın, Ertuğrul Kürkçü’nün kampanyasına ilişkin gözlemlerini ilginize sunuyoruz.
“Ben düşünüyorum o sırada, ama gözlerine bakmam aslında, göz teması kurmam lazım.” Ertuğrul Kürkçü, Mersin’deki bağımsız blok seçim çalışma merkezlerinden biri olan Ses Radyo’nun arka odasında yıllar sonra “sıradan insanla” buluşan bir aydın, bir devrimci olarak sokaktaki seçim çalışmasının heyecanını, farklılığını anlatırken böyle diyor. Düşünürken başı öne eğilen insanlar sokakla karşılaştığında nasıl başını kaldırırsa o da başını kaldırıp insanlara bakıyor şimdi. Ama artık “şifreyi çözmüş”: “Boynunu bir tarafa kırıp ‘İnşallah’ diyorsa o oy vermeyecek muhtemelen. Ama gözünün içine bakıp ‘İnşallah’ diyorsa heyecanla, oyunu biz verecek.”
VAKTİDİR!
Doğrusu Kürkçü’yü yorgun ve hatta biraz bıkkın görmeyi bekliyordum. Tam tersine müthiş enerjik. Benimle konuşurken bile seçim çalışması yapan aday tonunun dışına çıkmadan konuşuyor, aralıksız ve yüksek sesle. Durup gülüyor sonra: “Ben anladım niye politikacılar biraz aptallaşıyor. İnsan aynı şeyleri sürekli anlatmaktan düşünmeye, teoriye pek vakit bulamıyor.”
Geçmişte vakit çoktu. Televizyonda, panellerde, kapalı toplantılarda, sadece sol içinde yapılan konferanslarda bol bol vakit vardı. Şimdi sokak için vakit çok dar. SHP dönemini hasretle anan insanlar için ilk kez bu kadar büyük bir heyecan yarattı; bağımsız blok adayları uzun süredir olmadığı kadar ve daha önce olmadığı biçimde organik bir bütünleşme sağladı sol ile Kürt siyaseti arasında. Bunun yarattığı heyecan ve enerji en çok İstanbul’da Sırrı Süreyya Önder ve Mersin’de Ertuğrul Kürkçü’de cisimleşti. Her ikisinin Türkiye yakın siyasi tarihi bakımından sembolik anlamı da düşünüldüğünde bu heyecanın tarihselliği de ortada. Kürkçü bu heyecan için YSK’ya minnettar: “YSK’ya buradan teşekkür ediyoruz. Bu birleşmenin olası bütün problemlerini çözmeye yardımcı oldu. Türk ve komünist adaylar ile Kürt siyasetinin buluşmasını kolaylaştırdı.”
GAZ VE YUMRUK
Bu sayede Kürkçü, tıpkı eski günlerde hayali kurulduğu gibi belki, Mersin’e geldiği ilk gün on bin kişiyle birlikte adliyeye “hücum edebildi”. Kürkçü ile Kürt siyasetinin şimdilik “mutlu ve seviyeli bir beraberlikleri” var. Sivil itaatsizlik çadırlarında kılınan cuma namazlarına gitmiyor bir tek ve zafer işareti yerine yumruğunu havaya kaldırınca tabanın, “Bizim aday niye zafer işareti yapmıyor?” sorusuna maruz kalıyor kampanya çalışanları. Bir de gaz bombaları var tabii:
“Sivil itaatsizlik çadırının kurulduğu Güneş Mahallesi’nde her gün meydan muharebesi oluyor. Şehrin öteki tarafımn haberi olmuyor tabii. Onlar kırılan kafaları değil, kırılan bir vitrin camını görüyorlar.”
Kürkçü, kitleyle yıllar sonra bu kadar sürekli bir biçimde birlikte olmayı “bitmeyen bir ırmağa” benzetiyor: “Yıkanıyorsun, arınıyorsun. Kürt hareketi, Türkiye devrimci hareketinin 60’larını yaşıyor. Sahici, samimi, her şeyin bir karşılığı var.” Duruyor, gülüyor: “Bunun bağımlılık yaratma olasılığı da var tabii!”
‘Kamuoyunu asit gibi ele geçiriyoruz’
Kürkçü, bu bir araya gelişin sanıldığından daha radikal bir ittifak olabileceğini, hatta “devrimci bir projeye” evrilebileceğini söylüyor.
Çünkü: “Sosyalistler arasındaki sınırlar da siliniyor, teferruatlar kenara konuyor.” Kürkçü, Mersin’deki hareketi “Asit gibi ele geçiriyoruz kamuoyunu” diyerek tarif ediyor. Konuştuğum başkaları, BDP destekli bloka 70 bin oyun yeteceğini, 90 binin garanti olduğunu ama “yok sayılamayacak bir zafer için”, yani 100 bin oyun üzeri için uğraştıklarını söylüyorlar. “Kitle bu tacı esas oğlanların başına giydirmeye karar verdi” diyor Bakan Zafer Çağlayan ile yaptığı Mersin Akkuyu Nükeer Enerji Santralı tartışmasında alınan bariz zaferin tadı hâlâ damağında! Ama o tartışmanın, yaşanacakların bir göstergesi olduğunu söylüyor: “Siz anlamazsınız, yapamazsınız türünden aşağılama, küçümseme ve istiskal! Bu oldu o toplantıda. Parlamentoya girince bunlardan 400 tanesini bir arada düşünün. Biz buna hazırlanıyoruz.”
Ece Temelkuran
Habertürk Gazetesi, 31.05.2011
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.