Neye ihtiyacımız olduğunu 1871’den beri biliyoruz: Yöneticilerimizi seçme ve geri çağırma yetkisi! Bu gerçek olduğunda hiçbir kamu görevlisi yurttaşa sesini yükseltemeyecek.
Adana valisi Hüseyin Avni Coş, adı gibi bir insan. Son 20 yıllık serüvenine göz atınca eninde sonunda coşup bir duvara toslamasının kaçınılmaz olduğunu düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Sonunda tosladı da. Ama, kendisini protesto eden bir yurttaşa haddini bildirmek için “alın getirin o gavatı buraya” derken kaderin ağlarını örmekte olduğunu bilemezdi.
Herkesin – bu arada benim de- ilk tepkisi ister istemez Valinin yurttaşımızı nitelerken kullandığı söze yönelik oldu: “Vali nasıl olur da böyle diyebilir yurttaşa?” Medyanın “araştırmacı gazetecilik” damarı da kabardı hemen. Coş’un gelmişi geçmişi gözler önüne serildi. Acaba Vali Coş, esasen “namuslu” bir devlet memurunu kahırdan öldürebilecek bu “devlet adamı” sicilinden utanmış mıdır? İnsan olan utanır doğrusu. Ama, olan bitene biraz daha uzaktan ve dikkatlice bakınca neden hiç kimsenin bu valiye veya başka bir valiye ayıplamak dışında hiçbir şey yapamayacağını anlayabiliyorsunuz dehşet içinde. Hatta ayıplamanın kendisi, ayıplanacak sözü herkesin ağzına sakız ettikçe, ayıbın ortakları artmış, ayıp yeniden üretilmiş oluyor. Ayıplama ayini bu şekilde biraz daha sürse ağzına o lafı almamış hiç kimse kalmayacağından herkes valiyle vali herkesle eşitlenmiş olacak, ortada ayıp da kalmayacak.
Durup düşününce valinin asıl “ayıbı” yurttaşımızı nitelemek için sarf ettiği sözden önce işlediğini anlamak hiç de güç değil. Emir veriyor Adana valisi polise: “Alın getirin o Allah belanı versin diyen ….”. Vali Bey’in, kendisini protesto eden yurttaşı gözaltına aldırma emrini kimse yadırgamıyor. Acaba gözaltına alınacak yurttaşa hakaret içermesi dışında bu emirde bir sorun yok mu?
Doğrusu Valilerin görev ve yetkilerini de düzenleyen 5442 sayılı “İl İdaresi Kanunu”na bakarsanız yok. Kanunun 11-A Maddesi şöyle diyor: “Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür.”
Yasanın valilere yurttaş karşısında tanıdığı yetkilere bakınca yeterince sağlam bir karaktere sahip olmayan herhangi bir valinin elindeki bu iktidar temerküzü karşısında “coşması”, çıldırması, “küçük dünyaları ben yarattım” sanması, sonunda yönettiği ilin başına bela kesilmesine değil kesilmemesine şaşmalı. Boşuna değilmiş, minimini Coş’un bir yurttaşın eleştirisiyle karşılaştığında “kükreyen fare” ruh haline bürünüp esip gürlemesi. Bir yanda, valilerin egosunu “sen her şeysin, herkes hiç bir şey” diye şişiren “il idaresi” yasasının ruhu, onun sunduğu kudret; öte yanda, kendisini valiyi eleştiri hakkına sahip sanan boş inanç sahibi bir yurttaş… Vali coşar elbette.
İl idarelerinin başındaki kişileri bir satrapın yetkileriyle donatan bu yasanın tanımladığı idari rejim yürürlükte oldukça, Başbakan’ın valisinde kusur bulmasını beklemek de abes. Coş zamanında Erdoğan’a pek çok “güzellikler” yapmış olmasaydı da, Başbakanın kendi politikasını yürüten Vali’yi sırf üslup veya terbiye uğruna görevden aldırması icap etmezdi. İl idaresi merkezin aynasından başka bir şey değil, ve hiçbir zaman da başka bir şey olmadı.
Coşların borusu, bir valinin bir yurttaş için gözaltı emri verme yetkisinin olmadığı yeni bir yerel yönetim düzeni kurulana kadar ötmeye devam edebilir ama bu saldırganlığın eskiden olduğu gibi sineye çekilmiyor oluşu Cumhuriyet’in ihya ettiği Osmanlı artığı idari sistemin sonuna yaklaşmakta olduğumuzun işareti olarak da görülebilir.
“Gezi İsyanı” başka bir Hüseyin Avni’nin, İstanbul valisinin şahsında bu müzelik sistemin aslında bir sirkten farkı kalmadığını gözler önüne sermişti. Adana’daki adsız yurttaş da Adana Valisi Hüseyin Avni’nin şahsında “kudretli vali” imajını çizip bir yana bırakmaya vesile oldu. Bizim kudretli valilere, hatta valilere ihtiyacımız yok. Neye ihtiyacımız olduğunu 1871’den beri biliyoruz: Yöneticilerimizi seçme ve geri çağırma yetkisi! Bu gerçek olduğunda hiçbir kamu görevlisi yurttaşa sesini yükseltemeyecek.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.