Süreci ‘çözüm’e kim taşıyacak?

Sürecin genişleme potansiyeli Türkiye sosyalist solu, emek hareketi, demokratik ve toplumsal kitle hareketlerinin Öcalan’ın barış çizgisine programatik düzeyde ortaklığı ihtimalinde beliriyor. Barışın taşıyıcı ittifakının oluşması, süreci halklaştıran ve genişleten muhalif güçlerin ortaklığının inşasını şart koşuyor.

Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’teki “barış” temennisinin ardından 22 Ekim’de PKK Lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, “Umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşması” çağrısının üzerinden 7 ay geçti.

PKK ve Öcalan’ın açtığı “çözüm kapısı”

Son iki ayda Öcalan ve PKK, Türkiye’nin “Kürt Sorunu” tarihinde 20. yüzyıl boyunca bir örneği görülmemiş iki stratejik kararla devlet ve iktidar güçlerince “terör” parantezine alınmış olan halk isyanının gidişini çözüm yönüne sevk ettiler. Modern dönemde dünyada bilinen bütün “iç çatışma”dan çözüme geçiş örneklerinde en son aşamada varılmış olan “silahsızlanma”yı başa alan bir “çatışmasızlık” halini hem hukuken hem siyaseten oluşturdular. Altı ay önce bir hayal olarak bile sözü edilmeyen “çözüm” kapısı Türkiye’nin önüne ardına kadar açıldı. Ama başta Erdoğan olmak üzere, Türkiye’yi yönetenler, “Ankara’da normal bir gün” havasındalar.

“Tek kanatlı barış kuşu”

AKP Genel Başkanı, partisinin grup toplantısında tebrikleri kabul ediyor ve “terör örgütü”ne yeni “ev ödevlerini” hatırlatıyor, futbol maçının ortasında kuralları değiştiren hakem gibi, hiçbir müşterek kabule dayanmayan taleplerini sıralıyor: “Örgütün Suriye ve Avrupa kollarının da bu gerçekleri görüp, fesih ve silah bırakma sürecine katılmaları hayati öneme sahiptir.”

Adalet Bakanı, Devlet Bahçeli’nin kamuoyu önünde süreci tetikleyen konuşmasında Öcalan için, “gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın” dediğini hiç duymamış gibi “umut hakkı” bahsini üzerinden aşırıyor: “Böyle bir durum söz konusu değil. Böyle bir görüşme de yok.”

Bahçeli taş değil ya sonunda o da çatlayacaktı: HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş’ın da yer aldığı bir TV tartışma programında “talepler” tartışılırken şu mesajı yolladı: “Barış tek kanatlı bir kuş değildir. Bir kanat 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı ve bugün geldiğimiz fesih kararıyla kendisini kesin gösterdi. İki kanadı millet olarak hep birlikte gövdeye getirmeliyiz. Sabırla bekleyip barışın hâkim olması ve terörsüz Türkiye hedefimize erişmek için bazı konuların gereksiz yere tartışılmasına mahal yok.”

Bir “iç parlamanto” olarak TBMM Komisyonu

Bir tartışma programında konuşanlara “sabırla bekleyin […] gereksiz yere tartışmayın” mesajı yollamanın kabalığını bir an için bir yana koyabilirsek, “silah bırakma” ve “PKK’nin feshi” kuvveden fiile çıktıktan sonra dahi sürecin ilerlemesine yönelik idrakin, hala iktidarın sözüm ona “müzakereci” büyük ortağından çok yapısal olarak “totaliter” ve “korporatist” küçük ortağında yoğunlaşmakta olduğunu görmek henüz işin başına bile gelmediğimize bir işaret sayılmalıydı.

Nitekim o iş de MHP ve Bahçeli’ye kaldı. MHP Genel Başkanı, 18 Mayıs’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) her zamanki tumturaklılığıyla “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” adıyla bir komisyon kurulmasını önerdi. Komisyon, TBMM’de temsil edilen 16 siyasi partinin katılımıyla oluşturulmalı ve 100 üyeden oluşmalıydı. Her siyasi parti, en az bir üye ile temsil edilmeli; grubu bulunan partiler, temsil oranına göre üye vermeliydi. Komisyon başkanlığı, TBMM Başkanınca yürütülmeli, kararlar, salt çoğunlukla alınmalıydı.

Bahçeli’nin önerisinin yarattığı havaya göre, çatışmasızlıktan yeni düzene geçiş kapsamında bir bakıma “iç parlamento” hüviyeti kazanacak olan komisyonun kararları, yasa teklifleri halinde TBMM’den geçirilerek sürecin hukuksal zemine kavuşturulmasını sağlayacaktı.

Hangi sürecin neresindeyiz?

Bu Komisyonun oluşması TBMM’de Türkiye’nin yeniden kuruluşuna yönelik bir tartışmanın mümkün en geniş katılımla sürdürülerek genel siyasal gündemin de yeniden kurulması için bir imkân oluşturabilir. Bu açıdan DEM Parti’nin öneriye olumlu yaklaşması eşyanın tabiatından sayılmalı. Bununla birlikte hangi sürecin neresinde olduğumuza ve bu komisyon faaliyetlerine hangi stratejiyle katılmak ve parlamento dışındaki mücadelelerle nasıl bağ kurulmak gerektiğine ilişkin bir ara değerlendirmeye kuvvetle ihtiyaç var.

Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ile 12 Mayıs’ta kamuoyuna yansıyan PKK’nin silah bırakma kararı arasında kurulan ilişki, Türkiye’de silahlı-siyasi mücadele denkleminde rastlanmayan bir senkronizasyon yarattı. Kürt politik hareketi içinde tarihsel bir dönem kapandı. Öcalan çizgisi, sadece teorik değil, stratejik karar üretiminde de belirleyici hale geldi. Buna mukabil, yürürlükteki siyasal rejim bu yönelime henüz karşılık vermiyor; demokratik çözüm ufku, devlet ve siyasal sistem içinde hâlâ karşılıksız.

Bu durumda DEM Parti’nin birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan “Barış sürecini kim başlatabilir?” ve “Öcalan çizgisi temelinde yeni bir halkçı program nasıl inşa edilebilir?” sorularına vereceği yanıtlar, inşası için çaba göstereceği programın toplumsal karşılığını nerede araması gerektiğini de belirleyecektir.

Devlet inisiyatif almakta hevessiz

Mevcut koşullarda, “barış süreci” yürütmeye egemen olan Erdoğan rejiminin iradesi dışında resmen ve programatik olarak başlatılamaz. Erdoğan yönetimi, 2013-2015 sürecinde olduğu gibi inisiyatif alabilecek potansiyele sahip tek icra gücü konumunda. Şu anda bu kapasite, MHP ile ittifaka bağımlı, ancak 2013-15 döneminden farklı olarak MHP’nin süreç inşasına daha hevesli ve arzulu, Erdoğan AKP’sinin ise tersine edilgen ve rahvan bir yönelimde olması nedeniyle bu potansiyel henüz harekete geçirilebilir durumda değil.

Öte yandan devlet içindeki “güvenlikçi” blokun, süreci sabote edecek ölçüde güçlü olduğu, Erdoğan rejiminin yavaşlık ve hantallığının bir bakıma bu bloku sürekli dinleme ve gözetleme ihtiyacıyla ilgili olduğu da söylenebilir. Sonuç olarak barış ve çözüm inisiyatifinin devletten gelmesi ancak kriz ve baskı koşullarında söz konusu olabilir. Bu durumda da devlet süreci başlatan olmaktan çok krize yanıt veren reaktif bir oyuncu olarak devreye girer.

Öcalan’ın kendisini araşsallaştırmaktan koruyacağı zemin ihtiyacı

Stratejik inisiyatif sahibi Öcalan’ın tutsaklığına karşın PKK’yi silah bırakmaya yönlendirebilen tek oyuncu olması ve barış vizyonunun silahlı mücadeleyi terk eden bir sosyal ve politik hareketin siyasal programına yön verecek stratejik derinliğe sahip bulunması Öcalan’ı süreçte öne çıkarıyor. Ancak, Öcalan’ın kamuoyuna doğrudan erişimi olmaması, Suriye’de olduğu günlerde kendisi için kullandığı benzetmeyle “aslanın ağzının içinde olması” dolayısıyla inisiyatif geliştirmesinin egemen gücün alan açmasına bağlı kalması, kurucu özne potansiyeline en çok sahip aktör olmakla birlikte Öcalan’ın kendisini araçsallaştırılmaktan koruyacağı bir siyasal zemine kavuşturulmasını gerektiriyor.

Taşıyıcı eksen olarak DEM Parti

Bu noktada DEM Parti yaşamsal önem kazanıyor. Meşru ve yasal siyasal oyuncu olarak DEM Parti, doğası gereği çözüm sürecine en yatkın ve en gerekli politik mevkide. Bununla birlikte ideolojik, kadrosal ve stratejik belirsizlikler nedeniyle tek başına bir “müzakere gücü” oluşturması söz konusu değil. Ancak, güçlü bir yeniden yapılanma ve toplumsal seferberlikle DEM Parti, süreci başlatıcı değilse de, taşıyıcı eksen olabilir.

CHP’nin son dönemlerde “demokratikleşme” söylemini benimsemesi, sınırlı ve merkezci bir çizgide de olsa bunu sürdürmesi önemli olmakla birlikte Özgür Özel’in CHP’sinin doğrudan doğruya rejimin hedefleri arasına girmiş olması ve iki cephede birden mücadele yürütmek sorunda kalması üzerindeki yükleri çoğaltırken temel meseleler çerçevesinde partiyi radikal dönüşümler sevk etmektense merkezi savunmaya zorluyor.

Öcalan’ın barış çizgisiyle programatik ittifak

Sürecin genişleme potansiyeli Türkiye sosyalist solu, emek hareketi, demokratik ve toplumsal kitle hareketlerinin Öcalan’ın barış çizgisine programatik düzeyde ortaklığı ihtimalinde beliriyor. Barışın taşıyıcı ittifakının oluşması, süreci halklaştıran ve genişleten muhalif güçlerin ortaklığının inşasını şart koşuyor.

Öcalan’ın deklarasyonlarında öne çıkan “sosyalizm”, “demokratik cumhuriyet”, “halklar arası kardeşlik”, “radikal demokrasi”, “toplumsal sözleşme” ve “ekonomik adalet” vurguları programsız DEM Parti’nin yeni programının kavramsal çerçevesini kurarken toplumun öz örgütlenmesini merkeze koyan çizgi, klasik milli talepleri aşan çok etnili bir halkçı genişlik kazanabilir.

Yalnızca DEM Parti’ye özgü olamayan, Türkiye solunu, kadın hareketini, LGBTİ+ hareketini, ekoloji hareketlerini ve emek mücadelesini kapsayan bir birleşik halkçı cephe inşasına yönelik taleplerin -anadilinde eğitim, kültürel eşitlik, cezaevi reformu, siyasal tutsakların özgürlüğü, Seçim barajının kaldırılması, yerel özerklik, demokratik anayasa, doğa hakları ve ekolojik öncelikler, kadın meclislerinin tanınması, kadın kurumlarının anayasal güvenceye alınması, halk meclisleri, komünler, mahalle konseyleri vb. ekseninde doğrudan katılım modelleri- kendisinden türetileceği kapitalizmi aşan, sosyalizme yönelen yeni bir programı icra hedefiyle öne atılacak bir politik odak halinde yeniden kuruluş, DEM Parti’nin barışı kazanma ve toplumu çözüm doğrultusunda sevk etmeye hazırlık çalışmalarının merkezine yerleşmelidir.

Öcalan ve PKK’nin oluşturdukları güçlü momentumun rejimin güvenlik eksenli stabilizasyon programına değil, toplumun büyük çoğunluğunun özgürlük eksenli yeniden kuruluşuna itilim vermesi, Öcalan ve PKK’den gayri bir oyuncunun hızla devreye girmesini gerektiriyor.

Türkiye’nin demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerinin son 15 yıllık ortak mücadelesinin ve onlara öngelen tüm devrimci hareket birikiminin kendisine emanet edildiği DEM Parti, yeni misyonunun idraki yolunda parlamentoyu dışarıdan göreceği bir bakış açısına yerleşmek üzere ilk adımı atabildiği takdirde, sonraki adımlar kendiliğinden gelecektir.
____________________________________
Yeni Yaşam, 22 Mayıs 2025