Sosyalistlerin parlamentoya girmesi suç mu?

Son günlerde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’na yönelik çok sert eleştiriler yayınlanır oldu. ÖDP, TKP ve dahi dergi çevreleri, özellikle de bloğun “sol kökenli” adaylarını mücadeleden uzaklaşmakla suçlarken, bir diğer argüman da parlamentodan devrim çıkmayacağına dair.

Ne bekliyorlar bilmiyorum. Örneğin Ertuğrul Kürkçü ile Sırrı Süreyya Önder vücutlarına bomba bağlayıp Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu’na sarılıp sistemin mikrop kapan kısımlarunı yok  edecek olsalar “parlamenter destek” sağlanabilir mi diyecekler?

Türkiye solu, hastalıklı çeşitli evreler yaşamıştır, evet. Kaypakkaya ile başklayan Kemalizm ile hesaplaşma da, PKK ile yan yana hareketle başlayan Kürt ya da Türk sorunu ile yüzleşme de bu evrelerden biridir. Peki ya şimdi, dünyanın “görünürlük” problemi dediği o problemi aşmak için gerici bakış açılarımızla hesaplaşmamızın vakti gelmiyor mu?

Aslına bakarsanız Ertuğrul Kürkçü gayet güzel ifade etti “Bu yaşta öğrenci liderliği yapamayacağıma göre” diyerek durumu. Şefçiliğin, sekterliğin, tapınmacılığın, bölünmeciliğin, parti içinde particiliğin bu kadar “net” olarak göründüğü ortamda değil barajı geçmek %1′i geçmesi bile mucize olacak partilerin bir şekilde blokla birlikte statükonun barajına karşı gelen isimlere “ihanet içindeler” muamelesi yapması en basitinden bir siyasal iletişim fırsatını kaçırmaktır.

Bugün meclise girmeyi tıpkı CHP’liler gibi “Ergenekon sanığı aklama süreci” olarak görenler için meclis elbette sade imtiyazlar makamı olarak görünebilir. Oysa devrimci adaylar da blok adayları da meclisi imtiyaz için değil, eşitsizlikleri işaret etmek için bir fırsat olarak görmektedirler.

Buradan net olarak söylememiz gereken bir şey var. Özellikle Mahir Çayan çizgisinden gelen, her fırsatta bu mirası dile getiren devrimcilere “parlamenterizmin tutsağı” gibi ithamlarda bulunmak 81 ilde bin’delik oranlar için meclise girmek isteyenlerin yutabileceği kadar büyük bir lokma değildir.

Öyle ki kendilerinin gidip blok dışında “Ayrılık da sevdaya dahil” yanılsamalar yaşamasını ben bir devrimci olarak içime sindiremiyorum. Kendileri 13 Haziran sabahı Türkiye’nin yeniden kuruluşunda eğer bize bir ya da iki vekil zarar vermiş olurlarsa günahlarının vebali boyunlarınadır.

Kürt sorununu, emek sorunu le birlikte okuyan, Kürtler sınıflaşmış işçileşmiştir diyen ÖDP’nin blok dışında kalmış olması gerçeğini hala okuyamayan biri olarak ÖDP’nin hareketinin çok daha “masa başı” ve “ego tabanlı” gerekçeleri olduğunu düşünüyorum.

TKP ile ilgili söyleyeceklerimi sokaklarda hala “İslam karşıtı söylev” vermek dışında bir şey yapmayan, halka halkla mücadele ederek, ona aptal muamelesi yaparak yol göstereceğini sanan, kendinde halka yol gösterme “vazifesi” bulan bir parti ile söyleyeceklerim olduğundan ÖDP ile ilgili olanlardan çok daha vahimdir.

Öyle ki bu parti Kürt hareketinin legal kanadının bir numaralı ismine “Toprak ağası” demekte beyis görmemiştir. Bunu da geçelim, antiemperyalist söylemin büyüsüyle küçük CHP haline gelmiş; ama sendikal mücadelede gösterebileceği özveriyi gösteremeyip, gelse gelse bir üniversiteli küçük burjuva partisi haline gelmiştir.

Şimdi TKP’lilerin argümanlarına dönelim:

1- BDP bir Türkiye partisi değildir:

Geçtiğimiz günlerde Nuray Mert’in de söylediği gibi zaten BDP bir Türkiye partisi olmak zorunda da değildir. İçinde her görüşü barındıran bir “Türkiye Partisi’nin” gerekirse halkla birlikte ırkçı refleksler gösterebileceğini biz AKP örneğinde, sokaklarda tartıştığımız TKP’lilerin örneklerinden de rahatlıkla görebiliyoruz.

2- BDP ve PKK yapı olarak sisteme dahil partilerdir

Sistem partilerinin siyasetçilerinin falakalarda, işkence tezgahlarında “temizlenmeye çalışıldığı” bir ülkede sistemin nasıl bir sistem olduğunu sorgulamakta fayda görüyorum. Parti politikası olarak değil; ama birey bazında PKK’ye hala bir “ABD projesi” olarak bakanlar, AB’den gelen desteği manidar bulanlar, İrlanda Cumhuriyet Ordusu’na (IRA) zamanında verilen küresel desteği ne olarak görüyorlar?

“Ulusalcı tezle yan yana durup bloğa saldırmak”

Ben şahsen Türkiye’nin PKK’yi derinleştirme, Ergenekon’a dahil etme çabasına, ulusalcı tezin en az Tayyip Erdoğan kadar katkı yaptığını düşünüyorum.

Merkeze kendini koyan, Kürt bireyi asla özne olarak görmeyen, Kürtleri sınıfsal tasvirlerin dışına koyan, Kürtleri hala “ilkel bir kitle” olarak okuyanlar acaba partililerin kendi CHP’li ailelerinin fotoğraflarını gördüklerinde kim bu ya diyecekleri devrimcilerin isimlerini ezbere bildiklerinin farkındalar mı?

Nasıl THKO ve THKP-C zamanında  Filistin için devlet zulmüne karşı İsrail’le mücadele ettiyse bugün Kürt Sorununa karşı, coğrafyalarını ve dillerinin, akıllarının özgürlüğünü korumak adına Kürtlerle birlikte hareket etmek, hem sosyalist vicdanın hem de antiemperyalist mücadelenin gereğidir.

Hepimizin bir şekilde tarihine hakim olduğu Sovyetler’in bile TC’nin kuruluş evresinde yok saydığı, destek vermediği Kürt coğrafyasının özgürleşmesi, Kürtlerin ana dillerinde gördükleri ülkenin rüyasını, yine kendi ana dillerinde anlatacak olmaları bizim tarihsel zaferimiz olacaktır.

Başarı yeniden kuruluşta söz sahibi olmaktır

Zaferimiz yakındır. Bu zafer parlamentoya girmek değildir.

Zafer TC’nin sistemlerinin kilitlenmesi, öyle ya da böyle bana göre başarısız olan TİP sürecinden snra ilk kez sistemi değiştirmeye yakın olmamızdır. Üstelik bugün “Light CHP’liler” değil, Kürkçü gibi dönemin TİP’ine muhalefet edenler, 80′in işkence tezgahlarından geçen devrimciler meclis yolundadır.

Kürt siyasal hareketi ile Türkiye emek hareketinin oluşturduğu bloğu sendikal eylemlerde olmamakla eleştirmek birçok anlamda naifliktir. Öyle ki içerideki 15 siyasal hareketin büyük kısmının sosyalist eksenli olduğu, emek hareketine dahil olduğu var sayıldığında asıl problemin “sosyalist var oluş”  olduğunu göremiyorlar.

Ceylan için hesap sorarken biz, Hrant için hesap sorarken ya da hala “AKP’nin Türbanı Amerikan Bayrağı” sloganıyla sokaklarda fink atanlar Kürt sorununda da “Ermeni Soykırımı” gerçeğinde sınıfta kaldılar. Şimdi bize neyin hesabını soruyorlar? Sınıf siyasetini bile kendi parti üyelerine soft kemalizm aşılamak sananların bu tarz suçlamalarda bulunması çok garip.

Neden “Yeniden kuruluş meclisi”?

AKP yeni dönemde “2023″ için temeli atacak. Artık yeni bir Türkiye göreceğimizden hepimiz eminiz. 90′lara dönemeyiz, 2000′lerde kalamayız, sol hareket 68 kuşağından getirdiği mirası geliştirmek, hesaplaşmalarını yapmak, yan yana durduğu hareketleri seçerken artık “parti içi çıkarlara” değil “halkın çıkarlarına” uygun hareket etmek durumundadır.

Bin oyla bile olsa parlamento dışında kalacak her bir vekil bizim Yeni Türkiye’nin yeni anayasasında söz söyleme hakkımızın bir azalması anlamına geldiğini görmüyor muyuz?

Bugün Emek, Özgürlük ve Demokrasi bloğuna dahil olmamak öyle ya da böyle CHP ya da AKP’nin teknesinin su alan yerlerini tamir etmektir.

Tarihi zalimlerin tek başlarına yazmalarına göz yummamak için benim oyum bağımsızlara. Çünkü ben boşa giden oyların yazdığı bir tarihin altına imza atmayı kabullenmiyorum! Yeniden kuruluşun bir parçası olacağım, ya siz? Siz neyin parçası olacaksınız?

16.04.2011
Sarphan Uzunoğlu, http://jiyan.org/2011/04/sosyalistlerin-parlamentoya-girmesi-suc-mu-sarphan-uzunoglu/