“RTÜK, başa çıkamayacağı kadar çok işi başına almış olacak. Bu, tıpkı bir yırtıcı canlı ile pireler arasındaki ilişki gibi. Her bir yurttaş RTÜK’ün sırtındaki bir pire gibi olacaktır.Fakat gene de pek çok yurttaşımız ister istemez internet devriyelerinin, internet muhbirlerinin mağduru hâline gelecektir.”
RTÜK’e internet yayınlarını denetleme yetkisi veren yasa değişikliği tasarısının TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmaları sırasında HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve İstanbul Milletvekili Garo Paylan hükümetin bütün yurttaşları kuşatan bir sansür yasası peşinde koştuğunu bütün ayrıntılarıyla tartışmışlardı. Eleştiriler tasarının yasalaşmasını önlemedi. Yeni RTÜK yönetmeliği, HDP sözcülerinin eleştirdikleri her şeyin AKP distopyasının yeni bir boyutu halinde gerçekleştiğini gösteriyor. Kürkçü’nün 21 Şubat 2018’de, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında taslağın görüşülmesi sırasında HDP adına yaptığı tartışmayı kısaltarak yayınlıyoruz. Tartışmanın tamamına bağlantıdan erişebilirsiniz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, siz de farkındasınız, durum garip aslında. Yani yasa kendi kendine çıkacak gibi görünüyor. Fakat yine de yani Başkanlığın elinde olduğuna göre bizim yapacağımız bir şey yok.
Öncelikle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun çalışmasını ve etki ve yetki alanlarını belirleyen yasanın esasen yayın içeriğinin denetimine ilişkin olarak sıraladığı bütün ilkeler genel mevzuatta, Ceza Yasası’nda, kişi hak ve özgürlüklerini düzenleyen yasalarda belirlenmiş hususları aşan hiçbir şey içermiyor. Dolayısıyla RTÜK Yasası bu açıdan bir özellik taşımıyor.RTÜK Yasası’nı özel kılan şey, kamusal tasarrufta, kamusal mülkiyette bulunan yani doğa, hava, gökyüzü, kara, bu alanlarda yapılan iletimlerin, yayınların belli bir sınırlılık içermesi, daha doğrusu sınırlı imkânlar içermesi, frekans tahsisi gerektiren konular olması, bundan ötürü de bu frekans tahsislerinin belli bir düzenlemeye bağlanması ihtiyacından kaynaklanıyor. Yoksa yayınları disipline etmek, yayınları önceden denetlemek, yayın içeriğini denetlemek zaten Türkiye’deki mevcut ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamına, bunun anayasal ilkelerine aykırı.
RTÜK Yasası’nın kendisi de “Önceden denetim olmaz.” diye açıkça ifade etmiş. Dolayısıyla burada bir içerik denetimi esası üzerinden Komisyonda daha önce yapılmış olan tartışma tamamen Anayasa dışı. Türkiye’de bugüne kadar uygulanmış RTÜK teamüllerine bile aykırı bir iştahı ifade ediyor. Ben bu açıdan niye tereddütlerimizin arttığını söylemek isterim. Örneğin, Netflix’in ya da başka yayınların Hollanda RTÜK’üne tabi olduğu tamamen karakuşi, hiçbir mesnede dayanmayan, hiçbir dayanağı bulunmayan bir ifade. Böyle bir denetim imkânı özellikle Avrupa Birliği kapsamında yasalarını düzenleyen, Avrupa Birliği Sözleşmesi’ne uygun olarak bütün kurumsal düzenlemelerini gerçekleştirmiş bulunan ülkeler, hükûmetler bakımından iyice imkânsız. Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’ne -televizyon ve radyo yayınlarına ilişkin uluslararası anlaşmaya da- dönüp baktığınız zaman esasen denetim ve kısıtlamaların, birincisi, çocuk haklarını korumaya yönelik olduğu; ikincisi, reklamları özellikle alkol ve tütün tüketimini özendirmeyi sınırlayıcı olduğu ve nihayet, telif haklarının ihlal edilmesi yani eser hırsızlığını önlemeye dönük olduğu apaçık ortada. Şimdi, bütün bu nedenlerle bu tartışmanın kendisi artan bir denetim arzusunu dışa vuruyor. Biz onun için buna itiraz ettik. Frekans tahsisleri bakımından, evet, RTÜK’ün frekans tahsisini düzenleyen bir kurum olmasının bir mantığı var çünkü bu düzenlenmediği takdirde aynı frekansa bindirilen birden çok radyo ve televizyon yayını hem yayıncının hem izleyici ve dinleyicinin haklarının ihlal edilmesine, birbirine karışmasına yol açacağı için ve bu saha, bu alan, bu mekân, bu uzay esasen sadece ve sadece kamuya ait, halka ait, yurttaşlara ait olabileceği için bunların düzenlenmesine bir yasayla girişilmesi mantıklı, anlaşılabilir. Ve bunun esasen bedava olması, herhangi bir harca, haraca bağlanmaması da ilke olarak doğru ve haklı fakat Türkiye’de bu, harçları kapsıyor ve RTÜK mevzuatı içerisinde “ilkeler” adı altında yayın içeriğine de müdahale ettiğini söyleyebileceğimiz hususlar var fakat yine de bunların hepsi bir frekans tahsisi iddiasından kaynaklanıyor.
Şimdi, iş internet üzerinden yapılan yayınlara gelince, internet üzerinden yapılan yayınlar herhangi bir kamu alanı, kamu uzayı, kamu hakkına dair değil. Yayını yapan kişi ise kendi kişisel iletim hattından, bir şirketse kiraladığı kapasite üzerinden bu yayınları yapıyor yani parasını ödediği ve satın aldığı bir hat üzerinden yayın yapıyor. Kamunun burada herhangi bir tasarrufu yok, bir kamu mülküne müdahale yok ve başkalarının hakkı bu alanda yok. Ama bunu, kamu hakkını düzenlemek üzere kurulmuş bir kurumun ilgi alanına, denetim alanına soktuğunuz zaman, aslında burada bize gösteriyor ki bir denetim arzusu, özellikle, içeriğin denetimine ilişkin bir arzu yasaya yön veriyor.
Son dönemde, özellikle, olağanüstü hâl ilanından bu yana çok açıkça gördük ki hepimiz, RTÜK aslında etki ve yetki alanında olmadığı hâlde bir gecede yüzlerce yayın kuruluşunun yayınlarını durdurdu, mallarının müsaderesi için verilen kararları takip etti. Aslında, RTÜK Yasası’nda RTÜK’e verilmiş böyle bir yetki yoktu, Olağanüstü Hâl Yasası kapsamında belki Hükûmet bunu gerçekleştirebilir ama RTÜK bir Hükûmet kuruluşu da değil. Bütün bu nedenlerle, olağanüstü hâl dolayısıyla ortaya şu uygulama çıktı: Beğenilmeyen, yayınından hoşlanılmayan radyo ve televizyonların yayınlarına el konulabilir, durdurulabilir, malı mülkü müsadere edilebilir, yöneticileri de suçlu ilan edilebilirler.
Ancak mesele şurada: İnternet üzerinden yapılan yayınlar bakımından RTÜK’ün böyle bir yetkisi yoktu, şimdi RTÜK’e bu yetkiyi veriyoruz. Bence bu, yayın özgürlüğüne yönelik yeni bir kısıtlama alanı, bir tehdit olarak ortaya çıkıyor, itirazlar buradan yükseliyor. Türkiye’de, hepiniz ve hepimiz biliyoruz, özellikle, genel, kamusal yayın alanı çok büyük ölçüde bir medya devriyesi tarafından kontrol altına alınmış olunduğu için sosyal medya ikincil ve aslında daha çok hakikatin konuşulduğu, servis edildiği, yurttaşların birbirleriyle ve kamuyla haberleştikleri bir alan olarak üstün bir önem kazandı. Şimdi, bu esasen şu manaya geliyor: Yaygın medya alanı çok büyük ölçüde ticari, mali ve idari bağımlılıklar dolayısıyla kontrol altına alınmıştır, bağımsız olan bireyler ve yurttaş inisiyatifleri bu denetim alanına nasıl sokulacaktır? Çünkü muhalefetin kaynağı, medyadaki muhalefetin kaynağı bu alandır, apaçık ilişki böyledir. O nedenle, içeriği dolayısıyla bu yasa bir türlü kendisini haklı bir yere oturtamıyor.
Reklam gelirleri bakımından, evet, Maliye Bakanlığı internette yayın yapan bütün ticari medya kuruluşlarından internette yaptıkları reklam yayınlarından elde ettikleri gelirleri toplasın, orada ikincil yollardan, dolaylı yollardan ticaret yapıyorlarsa onun vergisini toplasın. Fakat RTÜK’ün tamamen başka sebeplerle kendisine tanınmış yetkilerini bireysel kullanıcıların, bireysel söz sahiplerinin, sıradan yurttaşların, yurttaş inisiyatiflerinin, bir araya gelerek kendi seslerini dünyaya duyurmaya çalışan, herhangi bir ticari amaç gütmeyen amatör yayıncıların ya da evden yayın yapanların, düşüncelerini kamuyla paylaşmak için bir yol bulmuş olanların başına, genel olarak zaten hepsi bilinen kimlikler, bilinen adresler, bilinen internet adresleri üzerinden yayın yapan bu kişiler savcılıkların ve yurttaşların dolaysız denetimine tabiyken bir de başlarının üzerine lisans mecburiyeti getirmek aslında bu alanda özgürlükleri kısıtlamakla eş değer.
O nedenle, biz daha önce bu maddenin bu kanun kapsamından çıkarılmasını, iletişim akademisyenleri, yayıncılar, yurttaş birlikleri yani sendikalar, odalar ve sair ilgili kuruluşlar tarafından etraflıca tartışılarak yeniden gündeme getirilmesini önerdik fakat bu önerimiz reddedildi. Bu hâliyle gerçekleştiği takdirde, bu yasa bu hâliyle çıktığı takdirde şunu söylemek isterim: Aslında RTÜK, başa çıkamayacağı kadar çok işi başına almış olacak. Bu, tıpkı bir yırtıcı canlı ile pireler arasındaki ilişki gibidir. Her bir yurttaş RTÜK’ün sırtındaki bir pire gibi olacaktır. Her birini takip etmek, her biriyle ilgili denetime kalkışmak… Aslında Türkiye’de yaklaşık -yanılmıyorsam eğer, doğru biliyorsam rakamı- 50 milyondan fazla internet kullanıcısı var, bunların sadece onda 1’i İnternet üzerinden görüntülü ve sesli yayın ve duyuru yapmakta olacaklarsa eğer 5 milyon yayıncıyla birden uğraşmak zorunda kalan bir RTÜK yani deliye pösteki saymak gibi bir iş RTÜK’ün de başına veriliyor. Bu durumda tabii, RTÜK kimilerini es geçmek zorunda kalacaktır, kimilerinin üzerine çullanacaktır. Bu da ister istemez yeni bir eşitsizlik, eşitsizlik içinde eşitsizlik ve adaletsizlik tartışmasını gündeme getirecektir. Ben henüz vakit varken bu maddenin hâlâ bu tasarıdan çıkarılabileceğini, zaten kısıtlanmış özgürlük alanlarına bir yenisinin eklenmemesi gerektiğini, işin doğrusu, günümüzde, bu teknolojik koşullarda her gün bir yenisi eklenerek ifade özgürlüğü alanını genişleten yeni teknolojiler dünyasında bu tür bir mutlakıyet rejimi uygulamasının aslında bu alanda çaresizce bir süre sonra bütün bunları gevşetmek zorunda kalacağını söylüyorum.
Tekrar söyleyeceğim. Büyük şirketlerin, uluslararası şirketlerin internet üzerinden yaptıkları yayınlarda ortaya çıkan, kamu hakkı olan vergi gelirlerinin ziyan edilmemesi, bunların kaybedilmemesi, bir vergi kaybının ortaya çıkmaması endişesi haklıdır. Fakat bunu gidermenin yolu, bu konuyla hiçbir alakası olmayan RTÜK kanalına sokmak olamaz. O yüzden, bence Maliye Bakanlığı başka yoldan gelse kolaylıkla geçirebileceği yasayı bizim itirazımızla belki geçirecek fakat bu itiraz kulaktan kulağa, internet hesabından internet hesabına, bir Twitter hesabından bir başka Twitter hesabına bu muhalefet yankılanıp duracak. Kendi kendine muhalefet yaratmak içinse, eğer bunca çaba bunun içinse -ki bunu yapanlar öyle olmadığını, bu ortamı sımsıkı denetleyebileceklerini düşünüyorlar- bunun imkânsız bir çaba olduğunu söylemek isterim. Fakat gene de pek çok yurttaşımız ister istemez internet devriyelerinin, internet muhbirlerinin mağduru hâline gelecektir. Ama önünde sonunda, her özgürlükte olduğu gibi bu alandaki özgürlük de bir dizi fedakârlıktan sonra bir kere daha elde edilecektir ve bunun çıkış yolu olmadığını tekrar etmek isterim. Teşekkür ediyorum.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.