TBMM Plan ve Bütçe bütçe komisyonunda Orman ve Su işleri Bakanlığı’nın bütçesi üzerine yapılan görüşmelerde Ertuğrul Kürkçü: “Suyun ticarileşmesine değil, suyun ve suya erişimin bir insan hakkı olduğu prensibine göre Bakanlığınızın bütçesinin de değişmesi lazım. Genel Kurulda Bakanlığınıza bu bakımdan ek bütçe sağlanması için biz çaba göstereceğiz -örneğin S-400 füzeleri değil, içilebilir su taşıyacak su boruları alması için” dedi,
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Bakan, hoş geldiniz.
Bir süre Genel Kurulda çalışmam gerektiği için tartışmaların hepsini işitmedim ancak eğer tekrar olmayacaksa ben size su hakkından söz etmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 28 Temmuz 2010’da “suya ve hıfzıssıhhaya erişimin bir temel insan hakkı olduğunu” belirledi. Burada çok açık ne demek istendiği. Su ve suyla sağlanan temizlikten söz ediyoruz. Dolayısıyla bu, bizi özellikle şehir suyu meselesine ve şehir suyuna erişimin herkes için hak olduğu ilkesinin hükûmetlerce korunması ve gerçekleştirilmesi meselesine getiriyor.
Ancak Türkiye’de insanların temel hak olarak suya erişimleri su piyasalaşmadıkça mümkün olamıyor. Belediyelerin düşük ücretlerle bile olsa mutlaka suya bir bedel biçerek halka dağıtmaları bir kanun emri hâlinde ve bunun bir mağduru Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven oldu. Hatırlayacaksınız, 2008’de aldığı bir kararla evlerde kullanılan suyun ilk 10 metreküpünden bedel alınmayacağına dair bir belediye kararıyla birlikte hareket etti. Fakat Hükûmetiniz ve Sayıştay tarafından bu, dava konusu edildi ve Osman Özgüven zor bela yakasını kurtardı ama Danıştay şu kararı vermedi: “Su bedava verilebilir.” Ben hem Hükûmetinizden bunu istiyorum hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda bir adım atması gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir temel insan hakkıysa su hakkı, o zaman kişi başına bir hesaplamayla mutlaka ve mutlaka evlerdeki hane halkı sayısına bağlı olarak her bir kişi başına suyun bedelsiz verilebileceği bir asgari kotanın saptanması bizim için hayati önemde. Aslını isterseniz Dikili Belediyesinin pratiği bunun bir su tasarruf prensibi olduğunu da gösterdi çünkü insanlar ilk 10 metreküpü bedava olan suyun 11’inci metreküpüne para ödememek için 10 metreküpü geçmemeye çalıştılar ve o yıl Dikili Belediyesi yazın su kıtlığı çekmedi turizm mevsiminde. Dolayısıyla ben bu deneyime değer biçmemiz ve Bakanlığınızın bu konuda adım atması, yol gösterici olması gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’de şu an suyun musluklardan içilebilir olduğuna dair bir güven yoktur halkın arasında. Doğrusu, ben yurt dışı seyahatlerimden birinde bir otelde aramızda arkadaşlarla konuşurken “Suyu nereden alacağız ya, geç oldu.” diye metrdotel -Türkçe biliyormuş, otuz yıldır orada yaşayan bir Türkiyeliymiş- bize dedi ki: “Ben otuz yıldır bu şehrin musluğundan içiyorum suyumu, hiçbir şey de olmuyor. Siz musluktan için.” Musluktan su içme fikrine, bunun üzerine bu kadar çok akıl yoran insanların bile yabancı olması Türkiye’deki durumu gösterebilir. Şimdi, bunun devamı, tabii, bir başka şey: Bu, öte yandan, suyun ticarileşmesi ve içilebilir suyun sadece parayla elde edilebilmesi su şirketleri ortaya çıkarıyor ve bu su şirketlerinin özellikle hem ekoloji hem hıfzıssıhha bakımından yarattıkları en önemli mesele, üzerine çöktükleri su kaynaklarını bir daha geri dönülemeyecek şekilde tahrip ediyorlar o suların çıktığı bölgeleri birer sınai şirkete dönüştürerek ve çevreyi kirleterek. İkincisi de elde ettikleri suyu esasen insan sağlığına zarar verdiği bilinen ve PVC türevi şişe ve damacanalarda piyasaya sürüyorlar. Belli bir süre bu şişe ve damacanalarda bekleyen suyun karsinojen olduğu, yani kansere yol açtığı, tıbben ispatlanmış bir gerçeklik. Dolayısıyla suya ticari olarak erişirken aynı zamanda hıfzıssıhhanın da ihlal edildiği bir açmaz içerisinde hep birlikte kalıyoruz. O yüzden, bu, suyun ticarileşmesi meselesine bir sınır getirmek, kamu adına, insan hakkı adına, yurttaşlık hakkı adına bu sınırı getirmek ve bunun için gerekiyorsa yasa değişikliği yapmak hem görev hem bir halk talebi, ben bunu dikkatinize sunmak istiyorum.
Devamında şunu da söylemek istiyorum: Su sadece içtiğimiz bir şey değil, aynı zamanda gıda güvenliğimizin de başlıca unsurlarından birisi. Su olmazsa tarım olmaz, anlatmama gerek bile yok. Ama küçük çiftçilerin
özellikle tarım yapabilmek, kendileri için de bir miktar gıda stoku yapabilmek için harcayabilecekleri su daima piyasadan ve para karşılığı temin edildiği için ben küçük çiftçilerin de belli bir oranda suyu bedava temin etmelerinin ve bunun aslında gıda güvenliğinin bir şekilde güvencesi olabileceği hakkında Hükûmetinizin ve sizin düşünmeniz gerektiğini düşünüyorum, bunu istiyorum. Bu talebi bütün halkımız adına işitin istiyorum. Nihayet üçüncüsü, eğer böyle olacaksa, o zaman suyun kaynaklarından son tüketiciye kadar ulaşabileceği bütün yol boyunca PVC türevi boruların ve iletim hatlarının kullanılmaması gerektiği apaçık. Şimdi, suyun içilebileceği düşünülmediği için PVC başlıca iletim imkânı olarak değerlendiriliyor. Fakat bunun, suya toksik ya da herhangi bir [olumsuz] katkıda bulunmayan yollardan yapılması -öte yandan Bakanlığınızın sadece bence Su Bakanlığı değil, aynı zamanda temiz ve içilebilir su bakanlığı olarak da kendisini görmesi- gerektiğini düşünüyorum.
Bütün bu sebeplerle, suyun ticarileşmesine değil, suyun ve suya erişimin bir insan hakkı olduğu prensibine göre Bakanlığınızın ister istemez bütçesinin de değişmesi lazım. Genel Kurulda Bakanlığınıza bu bakımdan ek bütçe sağlanması için biz çaba göstereceğiz. Örneğin S-400 füzeleri değil, içilebilir su taşıyacak su boruları alması için, Su Bakanlığımıza katkıda bulunmak için elimizden geleni yapacağımızdan emin olabilirsiniz.
Bu şartlarla bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.