Kimse bu topraklardan gitmeyecek. Çünkü bu ülkede Kürtler olmadan demokrasi inşa edilemeyecekTürkiye’de çok şey değişse de, söz konusu Kürtleri siyasetin, etnik, kültürel ve demokratik hakların dışında tutmak olunca her iktidar, her siyasi yapı aynı şekilde davranıyor. Kürtleri siyasi hayata sokmamak, özveriyi sürekli onlardan beklemek, “siz de verilenle yetinin” demek bir siyasi alışkanlık. Bazıları Kürtleri hâlâ bu ülkenin “zencileri” gibi görüyor. Ama birileri hâlâ Kürtlerin siyasi ve toplumsal olarak çok yol aldığını, kendilerine reva görüleni sineye çekmeyeceklerini, haklarını talep etme konusunda tecrübeli ve ısrarlı olduklarının farkında değil. Çünkü orada, Kürt illerinde çok farklı bir ruh hali var. Bunun farkında olmayan iktidarlar hâlâ 20-30 yıl öncesinin zihniyetiyle davranabileceğini zannediyor. O dönemler geride kaldı artık.
Aday listeleri belirlenmeden önce Leyla Zana ile karşılaştığımızda “önce adaylığım kesinleşsin sonra YSK’dan listeler onaylansın sonra konuşalım” demişti. Belli ki birtakım şüpheleri vardı. Ama Zana dahil diğer adaylar deyim yerindeyse “temiz kağıtlarını” alıp başvurularını yaptılar. Ancak yetmedi. Türkiye’de biraz hukuk çokça siyaset işin içine girerek Kürt siyasetçilerin dolayısıyla Kürtlerin ciddi bir kesiminin yasal siyaset yapmasının önü kesilmek istendi. Olan biteni bir bürokrasi hatası olarak görmek mümkün değil. Ama bu yapılanla Kürtler bir kez daha denklem dışında bırakılarak, açıkça “sizi istemiyoruz” denmeye çalışıldı. Aslında bölgeyi takip edenler, oraların bu haleti ruhiyeye nasıl getirildiğini bilir. Uzun süredir bölgede insanların henüz kalben olmasa da zihnen bir kopuş sürecine girdiği biliniyor. Oradaki dinamik ile Batı’daki algılama çok farklı. Ülkenin en önemli sorununun muhatabı olan BDP çizgisi konuyu yasal zeminde, meclis platformunda tutmak için hem Türkiye kamuoyuna hem kendi içindeki grup ve güçlere karşı ciddi mücadele verirken, bu durumda bırakılmaları Kürtlere “elinizdekiyle yetinin” demektir.
AKP Kürt meselesini tetikliyor
Listelerini gördükten sonra AKP’nin Kürt açılımında çok fazla ileriye gitmeyeceğini, kimlik politikasına vurgu yapmayacağını, daha çok yatırımlar ve ekonomik destek üzerinden yürüyeceğini görüyoruz. Diyarbakır’dan İhsan Aslan, Abdurrahman Kurt gibi Kürt sorununun çözümünde sözü olan ama maalesef pek seslerini çıkaramayan isimlerin bile listelerde yer bulamayışı, AKP’li Kürt seçmenler üzerinde negatif etki yaratacaktır. Diğer illere baktığımızda da yerel adayların azlığı dikkat çekiyor. Hele Haşim Haşimi gibi bir ismin listede olmamasının açıklaması herhalde yapılacaktır. Yani AKP geçmiş seçimlerde aldığı hazır oylara güvenerek BDP’nin bağımsız adaylar karşısında 5-10 milletvekili kaybını göze almış görünüyor. Zaten Başbakan da “Bu ülkede Kürt meselesi artık yoktur, benim Kürt kardeşlerimin meseleleri vardır” diye özetledi durumu. Belli ki AKP Kürt meselesiyle ilgilenmeyecek, bir başka bahara erteleyecek.
BDP’nin gücü
BDP, desteklediği bağımsızlarla ve son dönemin en renkli ve en ciddi aday listesiyle seçimlere girerken bu konuda birçok tabuyu da yıktı. Uzun yıllardır Türkiye partisi olma iddiasıyla seçimlere giren BDP, belki ilk kez yelpazesini genişletti. BDP, Kürt siyaseti üzerinden yürüyen ama kendinden farklı düşünen iki partiye kapısını açtı. KADEP Başkanı Şerafettin Elçi aday oldu. Bu, BDP çizgisinin kendinden farklı düşünen Kürtlerin siyasi mücadelesini tanıması açısından önemli. BDP belli bir zeminini karşı tarafa kaptırmamak için manevra yaptı. 20-30 yıl önce PKK’nın tüm Kürt muhalefetini nasıl ezdiğini düşünecek olursak, gelinen nokta ciddi bir aşama olarak değerlendirilebilir. Elçi’nin partisinin küçük, tabanının zayıf olması bu noktada hiç önemli değil. Zaten BDP, KADEP’in tabanından çok bu manevranın psikolojik çarpan etkisi ve pozitif yansımasını hesaplıyor, ki bu da doğru bir adım. Özellikle Elçi’nin muhafazakâr Kürt kesimi de temsil ettiği, Barzani’nin KDP’siyle olan yakınlığı da hesaba katılacak olunursa, çarpan etkisi daha güçlü olacaktır.
Dindarlarla barışma
BDP, dine ve dindarlara karşı eski kesin tavrını terk etti. PKK’nın bölgedeki aşiret düzeninin zayıflamasında önemli katkısı var. Ancak, Kürt coğrafyası yapısı gereği muhafazakâr ve dindar. Bu gerçek değişmiş değil. Bu zeminde eskiden MSP- RP çizgisi yürürdü. Şimdi AKP, hatta daha radikal çizgi olan Hizbullah bu zeminde. Ama 2009 yerel seçimlerinde, BDP’nin seçim gezilerine imamları da dahil etmesi, BDP’nin dini söyleme eskisi kadar mesafeli olmaması, partinin bu zemini artık boş bırakmayacağını gösteriyor. Eski Refah Partisi, Güneydoğu müfettişi olarak görev yapan Altan Tan’ın listeye, üstelik Diyarbakır’dan alınması da, BDP çizgisindeki ikinci önemli değişiklik. BDP, KCK davasından yargılanan isimleri seçilmiş yasal temsilci olarak görüyor, ki bu doğru. Aralarında da bulunduğu isimleri meclise sokarak hem bu iddiasını devam ettiriyor hem de yasal zemini bırakmak istemiyor.
Aday gösterilen dört isim de Türkiye solunu taşıyacak nitelikte. Ertuğrul Kürkçü’nün bir partisi, tabanı olmadığı iddiasına karşılık, Kürkçü temsil olarak Türkiye solunu kucaklayacak tarihsel bir isim. Sırrı Süreyya Önder ise hem Türkiyeli solcular, hem Kürtler hem de entelektüellerin desteğini alma kapasitesine sahip. Sokaktan gelen bir sosyalist, sinemacı, yazar olan ve hâlâ sokaktan konuşan Önder’in varlığı bile seçim sürecinin daha renkli, daha çekişmeli ve tartışmalı geçeceğini gösteriyor. Kürtler arasında bir efsane olan Zana’nın yıllar sonra aday olabilmesi, hem BDP tabanında bazı tartışmaları bitirecek hem de ciddi heyecan katacaktır. Aysel Tuğluk ve Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak’ın Diyarbakır dışından aday olması da partinin kendine güvenini gösteriyor. Ama BDP’nin en önemli adımlarından biri, Süryani kökenli bir aday (Erol Dora) gösteren tek parti olması. Keşke Rakel Dink’i de görebilseydik.
Ancak, BDP çevreleri 30-35 arasında bir milletvekili hesabı yaparken bağımsız seçime girmenin büyük handikapları var. İyi bir örgütlenme ile 30 milletvekili, daha mantıklı görünüyor. Seçim süreci, veto manevrasından sonra gergin geçecek. Ateşkesin devam ettiği bir ortamda BDP’nin listelerdeki bu olumlu havayı, veto gerginliğiyle değil, daha pozitif bir tavırla seçim sath-ı maliline ve meclise taşıması gerekiyor.
BDP’li adayları safdışı bırakmak için yapılan hamle boşa çıktı. Sırrı Süreyya Önder’in “Yahu ekmek de vermeyin bari” dediği bir noktadan dönüldü. Bu hamlenin yapılması bile Kürtlere hâlâ nasıl bakıldığının göstergesi. Ama bazıları kovmaya çalışsa bile kimse bu topraklardan gitmeyecek. Çünkü bu ülkede Kürtler olmadan demokrasi inşa edilemeyecek.
METE ÇUBUKÇU: NTV Haber Müdürü
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1047340&CategoryID=42