HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü Artı Gerçek’ten Ayşegül Karakülhancı’nın bugün Diyarbakır, Van ve Mardin belediyesine atanan kayyımları, muhalefetin durumunu ve Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin sorularını yanıtladı.Kürkçü üç büyük Kürt şehrine atanan kayyımlarla ilgili olarak ‘Kürtlere sömürgecilik uygulanıyorsa Türklere de faşizm dayatılıyor. Bu uzayan bir gerginlik ve çatışma dönemi olacaktır’ dedi.
– Bugün sabah Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine atanan kayyımları Türkiye siyaseti ve demokrasisi açısından nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Kayyım atamaları hükümetin müttefikleriyle beraber seçimler sonrasında izleyeceği politikaya karar verdiğini gösteriyor. Uzun bir değerlendirme sürecinden geçtiler. Uluslararası ilişkileri, kendi durumlarını ittifaklarını ve geleceğe dair öngürülerini netleştirdiler ve şimdi Kürt halkına karşı darbeyi derinleştirme kararıyla başkanlık rejimini yerine yerleştirmeye çalışacakları anlaşılıyor. Bu tabii onlar açısından en tercih edilen durum olmayabilirdi; fakat gerek seçim sürecinde ve gerek sonrasında Kürt halkı kararlı bir kopuş kararı verdi. Kürtlerin geleceklerinin diktatörlükle uzlaşmada değil, diktatörlüğü demokrasiyle değiştirmekte olduğunu netleştirince hükümet bu tercihi yaptı. Bu durumun büyük bir gerginliğe gebe olduğunu söyleyebiliriz.
Kürt halkı ve Kürtlerin demokratik güçleri kadar, Türkiye’nin demokratik güçleri de bu darbeyi kabullenmeyeceklerdir. Çünkü bu hamle aslında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya, Eskişehir… Buralara teşmil edilmeden tamamlanamaz. Türkiye’de diktatörlüğün bir işleyiş mekanizması var: Kürtlere sömürgecilik uygulanıyorsa Türklere de faşizm dayatılıyor. Dolayısıyla AKP’nin 17 yıl süren hakimiyetini deviren hamlenin gerisindeki ittifakın iki kanadına da saldırı sürecektir. Bu uzayan bir gerginlik ve çatışma dönemi olacaktır.
– Bu beklenebilir birşey miydi?
Ben bunu beklemediğimi söyleyemem. Çünkü iktidar mücadelesinin mantığı esasen 31 Mart ve 23 Haziran galibiyetlerinden sonra muhalefetin tek ayak üzerinde yakalamış olduğu diktatörlüğü safdışı etmek üzere yeni ataklar yapmasını gerektirirdi. Duraksama, rejimin ataklarını davet edecekti. Maalesef muhalefetin duraksaması da rejimin ataklarını özendirdi. Bu saldırının olacağı beklenebilirdi.
AKP’nin geleceği artık insan hakları eksenli bir uluslararası güç dizilişi içinde görünmüyor. AKP, MHP, Ergenekon ve Ergenekon’un sivil uzantılarından oluşan bu koalisyon kendisini otoriter rejimler, haydut devletler içerisinde konumlandırmayı öngörüyor. O yüzden de uluslararası dinamikleri hiçe sayan bir pozisyon takınıyor. Bu aslında Fırat’ın doğusuna yapılacak hamlenin Türkiye toprakları içerisindeki kısmıdır. Çünkü ‘Fırat’ın doğusu’na denilen hamle, aslında Kürtlerin kazanımlarına karşıydı. ABD ve Rusya’nın, AKP’nin faaliyet alanını Suriye’de sınırlamış olması onları bir duraksamaya sevk etmiş olsa da, yine de Fırat’ın doğusuna geçtiler. Diyarbakır, Van ve Mardin’de operasyonlarını sürdürüyorlar.
– Türkiye muhalafeti ve demokratik güçleri bugün yapılan kayyımlara karşı nasıl bir reaksiyon göstermeli?
Türkiye buna topyekün karşılık vermediği takdirde, parçalı ve kısmi muhalefetler, HDP’nin ve Kürt halkının yalnız bırakılması, bu süreçte hiç kimseyi elde olanla yetinebilir durumda bırakmayacaktır. Çünkü dikatatörlüğün mantığı bütün kurumları istila ve işgal etmek üzerinedir. Bu açıdan CHP’nin hem kitlesine hem liderliğine hem de yerel yönetimlerine büyük sorumluluk düşüyor.
Doğrusu ben İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin belediyelerinin Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerini bugünden tezi yok kendilerine kardeş belediye ilan etmesini ve onlara yapılacak her türlü haksızlık ve saldırıyı kendilerine yapılmış sayacaklarını deklere etmelerinin tarih karşısında, iyilik karşısında görevleri olduğunu söylemek isterim. Bundan imtina etmek Türkiye’nin diktatörlüğün kucağında boğulması anlamına gelecektir. Uzun vadede sonuçta halklar kazanır ama ne için o kadar uzun olsun ki!
– Şu anda HDP yönetiminden kınayan açıklamalar yapılıyor. Sizce HDP nasıl bir pozisyon almalı?
Aslında almaması gereken pozisyonun ne olduğunu söyleyeyim! Hemen böylesi durumlarda ilk işittiğimiz şey ‘sine-i millete dönün’dür. HDP TBMM’de bir milli irade, milli hakimiyet bulunduğu için bulunmuyor. O kürsüden söz söyleme hakkı ve imkanı bulunduğu için duruyor. Yoksa mecliste bir sorun çözeceğini vaad ederek meclise gitmiş değil. Dolayısıyla ordan çekilmesi gerekmez ama etkin siyasi faliyetini meclisin dışarısına, taşımak ve taşırmak zorundadır.
Bütün HDP milletvekillerinin şu andan başlayarak bu kayyum atanmış ve kayyum atanması muhtmel belediyelere giderek onlarla beraber durması, kendilerini seçenlerin bir yeni demokratik mücadele atağına girişmeleri için onların önüne geçmesi, muhalefetin rejim, diktatörlük karşısında örgütlenmesi için çaba göstermesi mutlaka gerekir. Bence HDP’nin 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde uyguladığı siyasi mücadele taktiğinin şimdi demokratik kampın önüne geçerek tamamlanması gerekir. HDP bu seçimlerde Türkiye’nin batısında görünmeyen bir güçtü, şimdi görünür bir güç olarak demokratik kampın önüne geçmelidir. Ondan beklenen de budur.
– Bugün stratejik noktalardan biri olan han Şeyhun Suriye ordusu tarafından alındı haberi geldi. TSK’nin konvoyunun geçişi sırasında Suriye Ordusu tarafından havadan saldırıya uğradığı haberi geldi. TSK de saldırıyı doğruladı. Sizce bu kayyım atamaları ile Suiye’de yaşanan gelişmler arsında bir bağlantı kurmak doğru olur mu?
Bunların aynı tarihte olmuş olması mutlaka aralarında bir illiyet olmasını gerektirmez ama zaten AKP’yi bu hamleye kışkırtan nokta, Türkiye sınırları dışındaki faaliyet alanının daraltılmış olması ve bu milliyetçi iddiaların karşılığının sınırlar dışında bulunamamasından doğuyor. Dolayısıyla sıkıştığı için bu hamleyi yapıyor bu hamleyi yaptığı sırada da onu sıkıştıran bütün unsurlar sıkıştırmaya devam ediyorlar.
AKP’nin dış siyaseti elinde olmayan bir askeri ve siyasi kapasiteyle, sömürgecilik ve fetihçilik siyaseti, ister istemez bu muhteris ve gerçek güçlerle uyuşmayan siyaset geri tepecektir. Bence ABD, Rusya ve Suriye Türkiye’nin bu ihtirasından kendileri için istifade edebilecekleri süre boyunca ettiler. Şimdi ona sınırları işaret ettiler. Türkiye bu sınırları algılmamakta direndiği taktirde bunun askeri sonuçlarıyla da karşılaşacaktır. Rus kuvvetleriyle de karşı karşıya kalabilir, Amerikan kuvvetleriyle de Irak kuvvetleriyle de karşı karşıya gelmesi muhtemeldir. Çünkü sizin olmayan topraklarda bayrak gösterirseniz başka bayraklarla karşılaşmanız kaçınılmazdır.
____________________________
Söyleşi: Ayşegül KARAKÜLHANCI, artı gerçek
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.