Mahmut Temizyürek
HDP mitinginde seslerin imgesel karşılıklarını düşünürken aklımı çelen Melih Cevdet Anday’ın “Ses” şiiri oluyor. İlgisini her okuyan farklı kurabilir ama benim için HDP mitingi, tıpkı Anday’ınki gibi, seslerden oluşmuş bir rüya.
İzmir’de iki miting izledim, birer gün arayla. Biri Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP), öteki Adalet ve kalkınma Partisi’nin (AKP).
İkisi de “kalabalık”tı; hem de aynı oranda sert bir sıcağa rağmen. “Kalabalık” sözcüğünün göreli farkını bu iki mitingi karşılaştırınca anladım; biri çok sesliydi örneğin, öteki tek sesli. Biri sesler ve renkler karnavalıydı, öteki tek rengin kasıtlı hükmü altında. İki miting arasındaki fark bu kadar olsa anmaya değmezdi.
23 Mayıs İzmir HDP Mitingi
Politik kalabalıkta sınıfsal benzerlik kaçınılmaz. AKP mitinginde de yoksullar, işçiler, köylüler, dindarlar, liberaller, laikler ve çeşitli kimlikler vardı, HDP mitinginde de. Yoksulların katılmadığı bir topluluk ya küçük bir yuvar olur zaten ya da zenginler kulübü. Hangi partide olursa olsun yoksullar birbirine benzer ama politik yönelişler farklılaşınca benzerlik de eski biçimini yitiriyor. Örneğin giysilerde belirgin bir fark hemen göze çarpıyor. HDP’liler, özellikle kadınlar, düğüne gelir gibi gelmiş, AKP’lilerse işe gider gibi. HDP kitlesi, ki çoğunluk burada da kadınlarda, coşmak için gelmiş; AKP’ninki davete icabet için. Şehir dışından gelen otobüslerin külüstürlüğü ya da acar modeli, alana girilince sunulan konfor ve konforsuzluk, aynı sıcak altındaki yüzlerin gönüllülüğü ya da ekşimişlik duygusu, her durumda belli oluyor. Taşımalı kitle ile gönüllü kitle farkı bu. İki partinin sunduğu olanaklar da sınıfsal farklılığın işaretleri. Nerdeyse on adımda bir kurulan ikram standının bolluğu ya da hiç yokluğu da bir fark örneğin. HDP mitinginde su satıcıları bu kez kamuoyu yoklamalarını pek de iyi yapamamışlar. Satışa sundukları su miktarı ile katılımcıların sayısı arasında belirgin bir mesafe oluştu çünkü. Bir süre sonra meydanda su bulmak imkansız oldu.
24 Mayıs İzmir AKP Mitingi – Fotoğraf Mustafa Yıldırım/AA
HDP’nin mitinginde Kürtler çoğunlukta ama öbür kültürel kimlikleri kuşatmaktaki samimiyetine İzmirli de inanmış artık. HDP İzmirli olmuş, Ertuğrul Kürkçü’nün deyişiyle “tam da İzmir’e benzemiş.” Bunca kalabalığın buluşmasının bir açıklaması bu. Bir açıklaması da AKP nefreti. “Seni başkan yaptırmayacağız” en çok tutulan slogan. Alanda dolaşırken yerelliklerin çeşitliliği dikkat çekici. Kartonlara özene bezene yazılmış yüzlerce sloganla duygularını ifade etmişler. “Barajları aştık, Okyanusu da aşalım mı Serok?” Hrant da var Roboski de. Algıda seçiciliğim şu pankartı da gördü hemen: “Efe anasıyım / Zeytin dalıyım / HDP’nin yoldaşıyım / Barış, Eşitlik / Özgürlük.” Bu pankartı tutan Güllü Karadağ. Sarışın, ela gözlü, güleç mi güleç. Teklifsiz anlatıyor: “Selçuk’un bir köyündeniz. Biz yörüğüz, Yörük Alevisiyiz. Köyümüzde Aleviler, Sünniler, Kürtler var, kardeş kardeş yaşıyoruz. Otobüsler tutup hep birlikte şarkı türkü söyleyerek geldik buraya,” diyerek tatlı tatlı anlatıyor. “Yörük Alevisi ne demek?” diye soruyorum. Şöyle bir geriye çekilip sözünü anlayıp anlayamacağımı tartmak için yüzüme dikkatle ama güleç bakıyor: “Dedem Kara Hasan, amcam Kara Hüseyin; onlar derdi ki, biz Yörükler, Alevinin hayvan ayaklısıyız. Hayvan nere giderse biz oraya yörürük.” “Şimdi neden İzmir’e, Gündoğdu’ya yürüdünüz?” diyorum. “Yazdık ya”, diyor, barış, eşitlik, özgürlük için. Barış, bizim için koyunumuzun kuzusudur, gardaşım.” Elini öpüyorum, o da beni öpüyor. AKP mitinginde bir kadınla böyle bir sohbet deneyimi için aradığım yüz ifadeleri bana asla cesaret vermiyor. Belki de benim çekingenliğim ya da önyargım engel buna. Tek tip insan var AKP mitinginde. Bir zamanlar yaşadıkları umut ve heyecanı yitirmiş gibiler. Ama HDP öyle değil. Lazlar, Çerkesler, Türkler, Türkmenler, Kürtler, Romanlar ve kimliğini pek belli etmeyen İzmir’in eski kadim halkları ya da inançları da var bu meydanda. Umut veriyor, umut alıyorlar birbirlerinden. Yanılabilirim elbet ama gördüğüm şu: AKP’nin kalabalığı bu tür duyguları içermiyor.
23 Mayıs İzmir HDP mitingi – Fotoğraf Nadire Mater
Bu iki mitingi izleyenler için renk bolluğunun ses çeşitliliğiyle bağı apaçık. En somut örnek seçim şarkılarındaki havalar. Hakan Vreska’nın şarkısındaki horon havası, Kürt danslarıyla yetişmiş gençlerin ayak ritmine hiç de yabancı değil sanki. Horon ile Lorke karışımına benziyor danslar ama bu bileşim kimsenin ayak ritminde uyumsuzluk yaratmıyor. Kardeş Türküler başlayıp Feryal’in sesi duyulunca herkes biraz Roman, biraz Türk, biraz Kürt, biraz Egeli oluyor birden. Ne kadar yakışmış bu kalabalığın ruhuna bu ses; o başlayınca bedenlerin kendiliğinden kımıldayışı, koca bir kitleyi tek bedene dönüştürebiliyor. Maria Farandouri’nin sesi, koca kitlenin üzerine masmavi bir meltem estiriyor. Sryiza temsilcisi konuşurken bir olay oluyor. Konuşmacının kürsüsüne gelip konan ve uçmadan uzun süre öyle duran güvercini görenler, kulaktan kulağa ulaştırıyorlar bu doğal mucizeyi. Yanı başımda biri şöyle diyor: “Tarih bizden yanaydı, Talih de bizden yana artık.”
HDP mitingi bir miting değil bir karnaval sanki, ya da büyük bir konser havası. Egenin öbür yakasından Kürdistan’a kadar bütün sesler buluşmuş şarkılarda. Beş saat boyunca bu sayısız kalabalığın güneş terörüne dayanmasında HDP’ye destek veren müzisyenlerin katkısı, daha iyisi gerçekleşmedikçe unutulmaz kalacak sanırım. Bunu konuştuğum herkes benzer sözlerle ifade ediyor.
İki mitingi çocuk sayısıyla da kıyaslamak mümkün. HDP mitinginde kayıp çocuk anonsu kadar fazla bir anons yoktu desem abartmış olmam. Komşusu dahil bütün mahalle, maaile mitinge giderse, kime bıraksın anneler çocukları? Çocuklar içinse, sıcak ne ki, ter ne ki? Ateş böcekleri gibiler, bir orada bir burada miting alanını lunapark şenliğine dönüştürmüşler. Daha küçükleri ana baba sırtında coşmuş, şarkılara ritim tutuyorlar. Omza çıkmışlar, annelerini kendi hareketlerine zorunlu bırakıyorlar; ana-yavru, aynı şarkıya tek beden eşlik ediyor. Sıcak öyle böyle değil; ama daha küçük çocuklar için bir yol bulunmuş: Soğukta penguenlerin yaptığını bu sıcakta anneler akıl etmiş. Uzun eteklerin altı çocuk sığınağı. İki bacak arasında, etek altında korunaklı bir gölge var; küçükler ayakları, bacakları izliyor ancak ama meydandaki seslerin büyüsüyle mutlular. Yaşlı bir adamsa şunu söylüyor: “Çok şükür böyle bir gün gördüm.” Daha öncekilerle kıyaslamasını istiyorum: “Newroz’da buradaydım. Bu bambaşka” diyor.
İki miting arasında başka bir belirgin farksa kitlelerin konuşmacıları dinleme biçimleri. Konuşmacıların sözlerini kaçırmamak HDP mitinglerine katılanların büyük özeni. Şu anons hiç eksik olmadı: “Ön tarafta sıkışma yaratmayalım arkadaşlar, geriye bir adım gidelim.” Ses düzeni bu kalabalık için yetersiz. Konuşma başlayınca seslerin uğultusu kesiliyor. Sözcüklerin kitle üzerine damla damla düştüğünü görüyorsun adeta. Yağmur damlaları gibi serinletici geliyor olmalı ki, sözler şarkıların gücüyle yarışacak kadar ilgi görüyor. HDP kitlesi sözcükleri güneş altında yağmur damlaları gibi algılıyor olmalı. Kalabalık 2’de toplandı, miting tam 3’de başladı ama konuşmacılar 5’de çıktı kürsüye. Bu gecikme bile mitingi dağıtmadı. Ne beklediğini bilen bir kitle bu: “Barış”ı bekliyorlar. “Barış” sözcüğünün sihrine bir daha tanık oldum. Kürkçü’nün ve Demirtaş’ın konuşması en çok bu anlarda kesiliyordu, ardından alkış, slogan ve coşku.
Hatipler konuşurken dinleyenlerin sessizliği, alanı dolduranların burada ne aradığını da gösteriyor. Yapılan kara propagandalara, kararlı politik duruştaki kayma söylentilerine ne diyecekler? Pür dikkat dinliyorlar. Davutoğlu konuşurken bu dikkati hissedemedim. Zaten sessizler, belli slogancıların işaretleriyle harekete geçiyorlar.
Benim için konuşmacıların sözlerinde duymadığım yeni bir söz yok. Ama kitleler, kaderlerini belirleyecek sözlere karşı çok dikkatliler. Onların dikkati sözlerde ama ben ormanlar gibi uğuldayan meydanı dinliyorum. HDP mitinginde seslerin imgesel karşılıklarını düşünürken aklımı çelen Melih Cevdet Anday’ın “Ses” şiiri oluyor. İlgisini her okuyan farklı kurabilir ama benim için HDP mitingi, tıpkı Anday’ınki gibi, seslerden oluşmuş bir rüya.
“Uyandım ki ses içinde kalmışım
Yüzüm gözüm ağzım burnum ellerim
Aralanan deniz kapısının sesi bu
Silkelenen güneş tavuğunun sesi
Diş rengindeki halatın gıcırdayan sesi
Ağaç biçimindeki ses borusunun,
Yarınki buğdayın, devinen kemiğin,
Tarihsel bileğin, direncin sesi bu
Oynaşan arabanın, kucaklaşan atların.
Baktım güneşte soğumuş karanfil gibi mavi
Bir yapı işçisinin kulağındaki kalem gibi güzel
Yağmurda ıslanmış namlu gibi yeğin
Serçe kanadı değmiş çamaşır ipi gibi esrik
Okul bahçesinde dolaşan güvercinler gibi
Kıyıda öpülen dudak, yağmurda öpülen dudak gibi
Gölgelere sokulan yüksüz dakikalar gibi
Kutsal oyuncaklar gibi.