İnsan hakları borsasında “keriz silkelemek”

Ankara’nın “insan hakları eylem planı”nın başta Almanya olmak üzere AB Komisyonu’nun büyük ülkelerine, demokratik kamu oyunda “keriz silkelemeleri” için bedava “insan hakları tahvili” ihracından başka hiçbir değeri yok.

Tayyip Erdoğan’ın önceki gün gürültüyle açıkladığı “insan hakları eylem planı” tartışıla dursun, AKP Cumhurbaşkanı planın yok yere heveslenmelere fırsat vermemesi için yanında bir de okuma kılavuzu sunmuş.

Şöyle buyurmuş: “Medeniyet müktesebatımız bize, adaletin yerini bulmasının çok hassas bir dengeye bağlı olduğunu anlatıyor. ‘Bir çiçeğe az su vermek onu kuruturken, fazla su vermek de soldurur’ gerçeği, adaletin kuyumcu titizliğiyle uygulanmasını gerektiriyor. Ayrıca öyle her gördüğümüz çiçeğe su vermeyeceğiz. Susuzluktan boynu bükülmüş bir çiçeğe su vermek adaleti yerine getirmek olurken, dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor.”

AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan başkanından aldığı kuvvetle eylem planının “masumiyet karinesi”ne ilişkin 8. Maddesini iyi anlaşılması için büyük bir hızla TBMM’ye taşımış: “HDP’yi kapatacağız […] Önümüzdeki süreçte, siyasi olarak atılan adımlarla milletimiz iradesiyle yol yürüneceğini dünya aleme göstereceğiz.”

Sadece şu paragrafta kaç anayasal ilke ve hukuk normunun bir arada ihlal edildiğine bakmak bile, boş umutlara kapılacak olanları ayıltmaya yeter de artar. Hukuken, siyasi partileri kapatmaya Anayasa Mahkemesi’nden başka hiçbir kurum yetkili olmayabilir; hiç kimse ya da kurumun mahkemelere emir veremeyeceği ve telkinde bulunamayacağı bir Anayasal ilke olabilir; dokunulmazlık görüşmeleri ve oylamaları için TBMM’de grup kararı alınması yasaklanmış olabilir; aksi bir mahkeme kararıyla ispat edilmedikçe herkes masum sayılabilir ama distopyada “herkes” ya da “hiç kimse”, herkes ya da hiç kimse demek değildir. Hiç kimse AKP’yi, herkes HDP’yi kapsamaz. “Öyle her gördüğümüz çiçeğe su veremeyiz.” 

Gerçekten de Erdoğan’ın bir planı var ama herhangi bir biçimde, insanlara, haklara ve eyleme dayanmıyor ve esasen planı iç tüketime de dönük değil. İktidar koalisyonuna oy verenlerin öncelikleri arasında “insan hakları” yok. Onlar, haklar ve özgürlüklere değil güce ve güvenliğe oy veriyorlar. Öncelikleri haklar ve özgürlükler olanlarınsa Erdoğan ve planlarından beklentiye kapılması için bir tek makul nedeni yok. Bunun için Özkan örneği yeterince açıklayıcı.

“O zaman neden?..” Erdoğan uzak görüşlü bir lider; elbette, bu sorunun çıka geleceğini görüyor ve daha sorulmadan konuyu açıklığa kavuşturuyor: “Plan kapsamında Avrupa Birliği’ne üyelik süreci karşılıklı hak ve yükümlülükler çerçevesinde, ortaklık hukukunun yenilenme ihtiyaçları da gözetilerek kararlılıkla sürdürülecek, özellikle Vize Serbestisi Diyaloğunda karşılanması beklenen hususlara yönelik çalışmalara hız verilecek.” Böylece, Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu, BM Şartı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) orasından burasından kes-yapıştır usulüyle oluşturulan 11 ilkesiyle birlikte bu “insan hakları eylem planı”nın esbabı mucibesi de açıklığa kavuşmuş oluyor. Meğer Ankara, bir kez daha Avrupa İnsan Hakları Borsası’nda “keriz silkeleme”ye çıkıyormuş.

“Keriz silkelemek” borsa argosunda yaygın bir deyim. İşlemin esası büyük oyuncuların manipülasyon yoluyla küçük oyuncuları hisselerini düşük fiyattan satmaya sevk etmelerine dayanıyor. Böylece büyük oyuncular değerinden ucuza topladıkları hisse senetlerinden uzun vadede yüksek karlar sağlayabiliyorlar.

Bu “insan hakları eylem planı” da öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın büyük “Batılı” oyuncularla birlikte tasarladığı bir “keriz silkeleme” operasyonunun parçası. Erdoğan, Trump’ın devrildiği Kasım 2020’den bu yana, değişen uluslararası konjonktürde diktatörlüğünü elde tutmak için dış dinamiklere ayak uydurma çabası içinde. ABD’nin ve AB’nin büyük oyuncularının ilişkilerin iyileştirilmesi için Erdoğan’ın önüne koyduğu faturada öncelik genel olarak “insan hakları”nda değil, askeri-stratejik ve ekonomik konularda.

AB’nin büyük güçleri Erdoğan’dan Doğu Akdeniz’de ihtilaflı sularda giriştiği gaz ve petrol arama faaliyetlerine son vermesini, “iki devletli” Kıbrıs planlarını rafa kaldırmasını ve göç anlaşmasına sadık kalmasını; ayrıca Brüksel’in kara para aklama ve devlet dışı kuruluşların finansmanına yönelik kaygılarını gidermek için yasal tedbirleri yerine getirmesini bekliyor. Ankara ise bunun karşılığında öncelikle AB ülkelerinde serbest dolaşım için vize serbestisinin genişletilmesini, öte yandan TL’nin değer kaybı sürdükçe daha büyük bir ihtiyaç haline gelmekte olan 1995 Gümrük Birliği anlaşmasının güncelleştirilmesini bekliyor.  

“İnsan hakları” büyük oyuncuların değil, Avrupa kamuoyunun ve demokratik güçlerin derdi. Avrupa Parlamentosu bu nedenle her oylamada, “insan hakları ihlalleri” dolayısıyla Türkiye’yle üyelik müzakerelerinin askıya alınmasına karar veriyor. Ama hükümetlerin temsil edildiği AB Komisyonu bu kararları kale almıyor, çünkü onlar için maddi-stratejik çıkarlar öncelikli, insan hakları değil.

Ankara’nın “insan hakları eylem planı”nın bu bağlamda başta Almanya olmak üzere AB Komisyonu’nun büyük ülkelerine, demokratik kamu oyunda “keriz silkelemeleri” için bedava “insan hakları tahvili” ihracından başka hiçbir değeri yok.  Bu Ankara ve Avrupa’nın ilk “keriz silkeleme” operasyonu da değil. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland’ın icadı olan “OHAL Komisyonu”nun kuruluşuyla yüz bin KHK mağdurunun AİHM’e doğrudan başvurusunun önü 2017’de kesilmişti. Ama AİHM önünde hak aramayı önleyen bu Komisyon Avrupa insan hakları borsasına “OHAL kararlarının hukuksal denetime açılışı” tahvili diye arz edilmişti. Üstüne üstlük bu kez “insan hakları eylem planı” adı altında tertiplenen “keriz silkeleme” operasyonunun AB’nin Adalet Bakanlığı’na sağladığı 1.2 milyon Avroluk hibeyle gerçekleştirilen bir projenin ürünü olması her şeyin üstüne tüy dikiyor.

Bu plan Erdoğan’ı Mart’ın ikinci yarısında toplanacak AB Komisyonundan çıkması muhtemel yaptırım kararlarından bir süreliğine ya da sonsuza kadar uzak tutabilir belki, ama halkın yaptırım kararları var sırada. İnsanlar eninde sonunda haklarını alacaklar. En yüksek insan hakkı zulme baş kaldırma hakkıdır ve gerçekleşmesi için bir devletin ya da uluslararası kurumun gücüne ihtiyaç yoktur, halkın gücü yeter.
_______________
Yeni Yaşam, 3 Mart 2021