İmralı: Bir “ceza sömürgesi”

Kürtlerin siyasal iradesinin tutsak edilişi Türkiye’de faşizmin tarihsel ve politik temelidir. “İmralı rejimi” devletin bir adada vücut bulmuş halidir. Türkiye’nin demokratik ve toplumsal muhalefet güçleri Kürtler’i bu “ceza sömürgesi”ni bir özgürlük adasına dönüştürme hedefinde yalnız başlarına bırakmayacaklardır.

15 Şubat’tan başlayarak Öcalan’ın özgürlüğü, Kürdistan’ın dört parçasında ve dünyanın dört bir tarafında uluslararası ve yerel gündemin başlıca konuları arasına girecek. Kürdistan’ın özgürlükçü ve demokratik güçleri Öcalan’la aralarına örülmekte olan “mutlak izolasyon” duvarını parçalamaya kararlı.

“İmralı rejimi”ne karşı kaynağını Öcalan’ın ve Kürdistan demokratik ve devrimci güçlerinin iradesinden alan uluslararası seferberlik, bir kez daha Türkiye ve Kürdistan’ın sömürgecilik ve faşizmin cenderesinden çıkışının ve demokratik geleceğe açılan yolun başına getirebilecek kritik enerji kaynağı olabilir.

Kürtlerin “İmralı rejimi” çevresinde kurdukları mücadele, yalnızca İmralı Adası’nı, Öcalan’ın tutsak edildiği bir “cezaevi sömürgesi” olmaktan çıkarmakla sınırlı değil. “İmralı rejimi” 2015’ten bu yana, Erdoğan diktatörlüğünün Türkiye ve Kürdistan’a dayattığı “çözümsüzlük temelli Kürt statükosu”nun bir modeli olarak, kendisini aşan bir önem kazandı.

Hiçbir şey Ankara’nın Kürtler’in geleceğine yönelik perspektifini, uluslararası ve iç hukuktan doğan bütün haklar sisteminin askıya alındığı “İmralı rejimi” kadar çıplak ifade edemez. “İmralı rejimi” esasen, Kürt halkıyla siyasal önderliği arasında ebedi bir duvar örme, Kürtleri “yurttaş” sıfatıyla siyasal ve hukuki sürecin dışına sürme; Türkiye ve Kürtler arasında daimi bir “efendi-köle” statükosu inşa ederek, sömürgeciliği ve faşizmi ebedileştirme perspektifinin bir cezaevi modelinde yoğunlaştırılmış halidir.

“İmralı rejimi”nin Kürtler arasında uyandırdığı infiali PKK’lilerin “öndere bağlılıkları”yla sınırlı görmek, Kürt halkının siyasal deneyim birikimini ve bu birikimden beslenen kolektif siyasal zekasını hiçe saymak olur.  Kürtler’in, Türkiye idaresi altında yaşam ve iradelerinin değer bulduğu dönemlerin siyasal önderliklerinin güç ve kabiliyetlerinin artış ve eksilişiyle doğru orantılı olduğunu anlamaları için Türkiye’nin siyasi seçkinleri gibi çoğunlukla yanlış sonuç veren derin antropolojik tahlillere ihtiyaçları yok.

Onlar, kendi yaşantılarıyla “İmralı rejimi” arasındaki paralellikleri yaşayarak deneyimliyor ve şunu biliyorlar: Devletin “İmralı rejimi”ni mutlak tahakküm altında sürdüremiyor olması, Kürdistan ve Kürtler’in iradesinin zorbalığa galebe çalmakta olduğunun işaretidir. “İmralı rejimi”nin serencamı Kürtler’in siyasi iradesinin bir grafiğidir.

Ne zaman İmralı’dan bir pencere açılsa, bu, Kürtler’e bir nebze ferahlık olarak döner. İmralı’ya karanlık çöktüğünde Kürdistan’ın aydınlık olduğuysa vaki değildir. Öcalan’la Kürt halkının temsilcilerinin teması ne zaman kesilse, hakla Öcalan arasına ne zaman “ulaklar”, “haberciler”, “akademisyenler”, “cumhurbaşkanları”, “başbakanlar” girse gerçek, akıl ve ahlak buharlaşır; yalan, hile ve desisenin egemenlik çağı açılır.

O nedenle Kürtler’in “İmralı rejimi”ne besledikleri nefret, faşizme ve diktatörlüğe karşı genel karşı koyuşun bir fonksiyonu ve elbette hiçbir zaman yenilgiyle sonuçlanmasına izin vermeyecekleri büyük haysiyet kavgasının bir yansısıdır.

Kürtler ve rejim bu hakikatin farkında ama acaba muhalefet bunun farkında mı? 

Muhalefet gerçekten de “İmralı rejimi” karşısındaki tutumunun Kürtler için hiç fark etmeyeceğini umuyor olabilir mi? Yani “6 parti” yarın, hayal bu ya, iktidara yürürken Kürtler’e vaad edebilecekleri tek şeyin “İmralı’da tecride devam”dan ibaret olmasının, Kürtler’in siyasal desteğini hak edeceğini gerçekten varsayıyor olabilirler mi?

Şu kadar eski başbakan, bakan ve belediye başkanının bir araya gelip binlerce evladı ve İmralı’daki liderleri zindanlarda, siyasal iradelerine ket vurulmuş, açık partileri tehdit altında ve muhatap addedilmezken Kürtler’in kendilerine teveccüh edebileceğine gerçekten inanıyor olabilirler mi? 

Kürtlerin siyasal iradesinin tutsak edilişi Türkiye’de faşizmin tarihsel ve politik temelidir. “İmralı rejimi” devletin bir adada vücut bulmuş halidir. Türkiye’nin demokratik ve toplumsal muhalefet güçleri Kürtler’i bu “ceza sömürgesi”ni bir özgürlük adasına dönüştürme hedefinde yalnız başlarına bırakmayacaklardır.