HDK Yürütme Kurulu Toplantısı Sonuç Bildirgesi

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu 14-15 Kasım 2015 günlerinde Ankara’da yaptığı toplantıda Türkiye ve Kürdistan, bölge ve dünyanın politik ve toplumsal gündemindeki konuları ve gelişme eğilimlerini halklarımızın özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi ışığında değerlendirerek aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır.

CTzM_sBXAAAxl8H1. Paris’te 132 kişinin ölümüne, 99 kişinin ağır yaralanmasına ve 129 kişinin yaralanmasına neden olan DAİŞ katliamını lanetliyoruz. Son altı ay içinde Türkiye’de DAİŞ’in alçakça katliamlarında 150 insanını kaybetmiş bir hareket olarak Fransa’nın acısını derinden hissediyor ve paylaşıyoruz. Katliamın hemen ardından “Korkmuyoruz” diyerek sokaklara çıkan Paris halkının cesaret ve özgüvenini selamlıyor, “Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik” başkentine başsağlığı diliyoruz. Aynı şekilde DAİŞ’in 12 Kasım’da Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Şiilerin yaşadığı Burc el Barane semtinde gerçekleştirdiği katliamda hayatını kaybeden 43 insan için de başsağlığı dileklerimizi iletiyor, DAİŞ zulmüne karşı Hizbullah’ın sürdürdüğü mücadeleyi selamlıyoruz.

Paris katliamı vesilesiyle Antalya’daki G20 zirvesinden yükselen “terörizmle savaş” çığlıklarını ise “Batı” ve Türkiye’nin DAİŞ saldırganlığını bertaraf etme kararlılığından çok, Suriye’ye “rejim ihracı” stratejilerinin çöküşünün itirafı olarak görüyoruz. Bu çerçevede Rojava devriminin Suriye’de ortaya çıkardığı çokkimlikli, çokinançlı, kadın özgürlükçü, demokratik ve laik “özyönetim modeli”nin DAİŞ’e karşı insanlığın ortak değerlerini savunmanın ve cihatçılıkla savaşmanın en etkin yolu olarak önemine dikkat çekmek istiyoruz. Ankara’nın, sadece Suriye’de değil Irak’ta da DAİŞ’e karşı savaşan ve onu yenilgiye uğratarak Şengal ve Ninova’yı kurtaran Rojava devrimine sözümona “terörizmle mücadele” gerekçesiyle yönelttiği tehditlerin ise, DAİŞ’e fiili desteğe varan iki yüzlü Suriye politikasının bir kanıtı olduğu konusunda dünya ve bölge halklarını uyarıyoruz.

2. Meşruiyeti Türkiye kadar dünyada da tartışılagelen 1 Kasım “silahlı seçimler”i devletin bütün gücünü arkasına yığan AKP’yi iktidara getirmiş olsa da, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Erdoğan ve AKP’nin kendisini “baraj altına” itmek için sürdürdükleri her türlü gayri ahlaki ve gayri meşru saldırıya göğüs germeyi başardı. HDP’nin barış ve demokrasi güçlerinin desteğiyle TBMM’de 59 milletvekilliği elde ederek Türkiye’nin üçüncü politik gücü olmasını ve AKP’yi bir kere daha Anayasal çoğunluğa ulaşmaktan alıkoymasını halklarımız adına çok değerli bir kazanım ve imkan olarak görüyoruz. HDP’yi siyasetten dışlamaya yönelik şiddet ve zulüm kampanyası boyunca başta Suruç ve Ankara katliamlarında hayatlarını kaybedenler olmak üzere bütün demokrasi ve özgürlük şehitlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Bu seçim sonuçlarıyla birlikte Türk sağının cephe partisi haline gelen AKP’nin otoriter ve sömürücü egemenliği karşısında solun, barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin, Kürtlerin, Alevilerin, işçi ve emekçilerin, kent yoksullarının, kadınların, gençlerin yaygın ve kapsayıcı bir toplumsal ve politik mücadele ortaklığının oluşması 1 Kasım sonrasında halkların en önemli politik ihtiyacı olarak siyasal gündeme yerleşiyor. HDK, bu ihtiyacın giderilmesi, toplumsal mücadelelerin siyasal hedeflere bağlanması için sorumluluklarını yerine getirme kararlılığı içindedir; bu bağlamda yerel zeminlerde süregiden mücadele ortaklığı arayışlarının önünü açmaya, yerel çabaların ülke çapında bir genişliğe kavuşması için çaba göstermeye devam edecektir.

3. AKP ve Erdoğan’ın halklarımıza açtıkları savaş, barışı günümüzün en önemli siyasal mücadele eksenlerinden bir haline haline getiriyor. 7 Haziran-9 Kasım arasında, silahlı çatışma ortamı dışında, büyük çoğunluğu devlet güçlerince gerçekleştirilen saldırılarda katliamlar da dahil olmak üzere toplam 262 sivil öldürüldü ve 759’u yaralandı. Asker, polis ve gerilla ölümleri daha da büyük sayılara ulaşırken kayıplar halklarımız arasında düşmanlık ve nefret tohumları ekerek süre gidiyor.

Savaş, 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP tarafından halka dehşet salmak için manipüle edilmiş olmakla birlikte siyasetin silahlarla sürdürülmesini sadece AKP’ye mal edilemeyecek bir devlet kararı olarak görüyoruz. Statükoyu savunan bütün partilerin 7 Haziran’da Kürdistan illerinden silinmesi ve siyasi nüfuzun Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne geçmesi 30 Haziran MGK toplantısında bir tehdit olarak algılanmış ve çözüm sürecinin sonlandırılması kararı bu toplantıda alınmıştır.
AKP’nin, HDP ve Öcalan’ın çözüm sürecinden dışlanmasına ve Kürt halkının doğal temsilcileri yerine mezhepçi ve sağcı unsurlardan oluşan bir “siyasal koruculuk” kurumu oluşturulmasına yönelik niyetleri de bu savaş konseptinin sivil ayağı olarak şekillenmektedir.

HDK, halklarımızın barışa duydukları ihtiyacın karşılanmasına toplumsal genişlik ve gerçeklik kazandırmak üzere mücadelesini sürdürecek, bu bağlamda kurucu güçlerinden biri olduğu Barış Bloku’nun genişlemesi, etkinleşmesi ve bütünleşmesi ve “barış içinde yaşama hakkı”nın bir temel insan hakkı olarak tanınması için sürdüregeldiği çabaları güçlendirecektir.

HDK, soyut ve evrensel bir barış çağrısı ile yetinilemeyeceğinin altını çizerek, bütün barış çabaları için 28 Şubat Dolmabahçe mutabakatında ortaya konulan ilkelerin nirengi noktası olarak görülmesi, Kürt halkının doğal temsilcileri dışında muhataplar icadından uzak durulması, müzakerelere geçilmesi durumunda Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın “başmüzakereci” konumunun tanınması ve Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünün meşru bir müzakere süreci açısından vazgeçilmezliği konularında ısrarını sürdürecektir.

4. Halklarımızın AKP hükümetinin savaş politikalarına Kürdistan ilçeleri Cizre, Silopi, Nusaybin, Beytüşşebap, Silvan, Varto ve başka yerlerde özyönetimlerle verdikleri yanıtlar, bir yandan AKP’nin ve devletin sömürgeci, katliamcı yüzünü teşhir ederken, öte yandan halklarımızın kendilerini yönetme ve savunma çabalarının sahiciliğine ve vazgeçilmezliğine de ışık tutuyor. Devlet güçlerinin günlerce süren sokağa çıkma yasakları ve sivil halka yönelik katliamlardan geriye kalan harabe kentler, gönlü ve onuru zedelenmiş halklar, Türkiye’nin artık tekçi bir rejimle yönetilmesinin imkansızlığının da itirafıdır. Kürdistan kentleri, kim oldukları, nereden emir aldıkları, kime karşı sorumlu oldukları bilinmeyen bir askeri-polisiye “melez güvenlik” rejimi altına alınmak istendikçe, halklarda teslimiyet değil direniş ruhu canlanmakta, bu direnç karşısında eşkiyalaşan ve hooliganlaşan güvenlik rejimi “kamu güvenliği”nin değil “kamu utancı”nın kaynağı haline gelmektedir. Özyönetim mücadeleleri bu saldırılar sonrasında itibar kaybetmek bir yana, devlet tarafından zulme uğratıldıktan sonra kaderine terk edilen belde, ilçe, kent halkları arasında giderek artan bir ihtiyaç olarak olarak kavranmaktadır.

HDK, Kürdistan ilçe ve illerinde ortaya konulan özyönetim taleplerinin ve uygulama girişimlerinin bütünüyle meşru olduğu görüşündedir. Savaş koşullarında ve özsavunma gereklilikleri altında kavrulmuş olması, özyönetim fikrini değerden düşürmek bir yana, onun yaşama kapasitesinin büyüklüğünün bir kanıtı olarak görülmelidir. Özyönetim sadece Kürdistan değil, bütün Türkiye il ve ilçeleri için de sermayenin talanı ve devletin merkeziyetçilik ve buyurganlığına karşı, halkların kendi irade ve tercihlerini kendi başlarına gerçekleştirmelerine fırsat veren yaşamsal bir gereksinim olarak HDK tarafından toplumsal mücadele gündemine taşınacaktır.

5. HDK, 25 Kasım’da “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde savaşa, kadın katliamlarına, gericiliğe karşı kadın direnişinin geliştirilmesi için Türkiye ve Kürdistan’da sokaklara çıkan kadınlarla omuz omuza olacaktır. HDK kadına yönelik şiddetin kaynağında yatan erkek egemenliği, ataerkil toplumsal ve kültürel yapı, cinsiyetçilik ve ayrımcılıktan, cihatçı çetelerin ve devlet güçlerinin mücadele eden kadınlara yönelik dolaysız vahşetine kadar her alandaki ihlallerin önlenmesi için kadınların örgütlenmesine destek olmaya devam edecek, kadın katliamlarının cezasızlığına karşı mücadeleyi yükseltecektir.

6. HDK, önümüzde açılan yeni toplumsal mücadele döneminde enerjisinin büyük bir bölümünü sanayi, tarım ve hizmet işçilerin kapitalist sömürüye karşı mücadelelerinin birleştirilmesi ve örgütlenmesi doğrultusunda harekete geçirmeye kararlıdır. HDK fabrika ve tarlalarda, okul, hastane, büro ve imalathanelerde süregiden iktisadi mücadeleler kadar, yaşam alanlarında, ulaşım hatlarında süregiden kentsel hak mücadelelerinde; işsiz ve geleceksiz bırakılan gençlerin talepleri doğrultusunda; sermaye saldırılarına karşı ayaklanan köylülerin doğa ve yaşam mücadelesinde, güvencesiz ve sendikasız işçilerin örgütlenme ve güvenceye ulaşma uğraşlarında; kadına yönelik şiddete, çocuklara yönelik şiddet ve istismara karşı verilen mücadelelerde kurucu, kucaklayıcı ve halklarımızı mücadelede birleştiren bir eylem planını uygulamaya geçirecektir.

7. HDK, yeni katılımlarla saflarını genişletmeye devam etmektedir. 2011’de kuruluşundan bu yana, HDK Türkiye ve Kürdistan’ın toplumsal ve demokratik muhalefet kaynaklarının büyük bölümüne ulaşmayı ve anlamlı ilişkiler kurmayı başarmıştır. Uzun süren seçim dönemlerinde çabalarının çoğunu HDP çevresinde kurulan ittifakının başarısına odaklayan, toplumsal olanın politikleşmesi için çaba gösteren HDK, yeni dönemde çabalarını politik olanın toplumsallaşmasına yoğunlaştıracaktır.

Bu bağlamda 26-27 Aralık’ta gerçekleşecek olan HDP-HDK Konferansları ile 16-17 Ocak’ta gerçekleşecek olan HDP-HDK Kongreleri ortak mücadelemizi daha yüksek ve kompleks bir yapıya kavuşturmakta önemli bir hareket noktası olacaktır.

Bütün üyelerimizi, bireysel ve kurumsal bileşenlerimizi Konferans ve Kongre çalışmalarına olanca güçleriyle katılmaya, en temel eksiğimiz olan özgül örgütlenme ihtiyaçlarımızın giderilmesi bakımından yaratıcı ve kurucu önerileriyle önümüzü açmaya ve yeni yaşam çağrımızın cisimleştiği yeni mücadele ve etkinlik alanlarında buluşmaya çağırıyoruz.

HDK Yürütme Kurulu
14-15 Kasım 2015, Ankara