Enternasyonal dayanışma sırası Türkiye’de… Leyla Halid, ‘Onlara bir vefa borcumuz var’ diyerek seçim çalışmalarına katıldı…70’li yıllarda İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırgan tutumu karşısında Türkiyeli devrimci örgütler dayanışma amacıyla açıklama yapmakla yetinmemiş, Filistin halkının yanında çatışmalara katılmış, ölü, yaralı ve tutsak olarak bedeller ödemişti.
Filistin’deki direnişin simge isimlerinden olan ve 1967 Kara Eylül olaylarını takip eden yıl, üçü eşzamanlı olmak üzere dört uçak kaçırma eylemine katılan, 1969’da yaptığı eylemle dikkatleri büyük ölçüde üzerine çeken Filistinli kadın gerilla Leyla Halid, Türkiye’de kendilerine destek eylemleri yapan THKP-C’nin kurucularından Mersin Bağımsız Adayı Ertuğrul Kürkçü’ye destek için Türkiye’de.
Leyla Halid, 3 Haziran akşamı, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nu desteklemek üzere Mersin’e geldi. Efsanevi gerilla, daha uçağının uğultusu kulağından dinmeden, mahallelerde kadınların öncü olduğu mitinglere, toplantılara, sohbetlere katıldı. Dört gün boyunca, gece gündüz, halkın içinde oldu; sorunlarını yaşadı, coşkularına tanık oldu. Halk onu, o halkı merakla izliyor, birlikte şarkı söyleyip halayların ortasına dalıyordu. Halid, üç gün boyunca halklar arası dayanışmanın eşsiz bir simgesi oldu Mersin’de.
Leyla Halid, kentten ayrılırken ANF’nin sorularını yanıtladı.
*Yalnızca Filistin ve Arap halkları için değil, dünya halklarının gözünde efsane isimlerden birisiniz. Gözü kara bir gençlik yaşadınız. Acı, sert ve zor bir gençlik. Bugün neler hissediyorsunuz?
– Evet, gençliğimde böyle bir mücadeleye girdim. Gençliğimde bu simge üzerimde kaldı ama bu sadece benim olayım değil, kolektif bir mücadelenin ürünüdür. Bugün de olsa o koşullardaki aynı eylemleri gene yaparım. Dün, Gazze ve Batı Şeria’nın işgalinin yıldönümüydü. Üzerinden tam 40 yıl geçti. İsrail’in ilan edilişinin 63. yılı. Biz hâlâ dışarıda, işgalde ve sürgündeyiz.
BİZLER BENZER KADERLERİ YAŞAYAN KARDEŞLERİZ
*Mersin’de Blok mitingine katılmayı neden istediniz?
– Her şeyden önce bizim sürdürdüğümüz mücadelenin, dünyanın dört bir yanında sürdürülen haklar mücadelesinin tamamlayıcısı olduğunun bilincindeyim. Ayrıca şuna da tanık oldum; bu ülkeden Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla onlarca devrimci, mücadelemize canı gönülden katıldı. Bunlar arasında şehit olanlar, işkence görenler, hapsedilenler var. Biz bunları unutmadık, unutmamız da mümkün değil. Onlara bir vefa borcumuz var. Bizimle yıllardır dayanışanlar kendi ülkelerinde de mücadelelerini sürdürmektedir. Bizler benzer kaderleri yaşayan kardeşleriz.
ŞİMDİ DİKTATÖRLER HALKINDAN KORKAR HALE GELDİ
*Bugünlerde yaşanan “Arap Uyanışı, Arap Baharı” hakkında düşünceleriniz, gelişmeleri heyecanla izleyen Türkiye halkları için de çok önemli. Neler söyleyeceksiniz?
-Halklar ayağa kalktığı zaman, sömürgeci diktatörlerden haklarını er geç alırlar. Bizler bunu bir kez daha yaşadık, gördük. Eskiden halk, diktatörlerden korkardı, şimdiyse o zalimler halkından korkar duruma düştüler. Her ne kadar istedikleri hakları henüz alamadılarsa da bu yola düştüler bir kez. Bu uyanış yalnızca Arap halklarını değil, aynı koşullardaki tüm dünya halklarını etkiledi, bu etki devam edecektir. Bu bir başlangıçtır. Bizler bu tür direnişlerle istediklerime kavuşacağız; başka yolu yok bunun. Aynı halktan gelmiş olduğumuz için, öncelikle bizim davamızı olumlu yönde etkileyeceğinden hiç kuşkum yok.
KÜRT HALKI TARİHİN HER DÖNEMİNDE BÜYÜK BİR ZULÜM GÖRDÜ
*Türkiye’deki halkların, özellikle Kürt halkının tarih sahnesinde haklı yerlerini almaları için verdiği mücadeleyi yakından izlediğinizi biliyoruz. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
– Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki, Kürt halkı tarihin her döneminde büyük bir zulümle karşı karşıya kalmıştır. Bu sadece burada değil, tüm Ortadoğu’da tepki ve nefret yarattı zalimliğe karşı. Halkların kendi haklarını tayin etme hakkı evrensel kabul görmüş bir haktır. Bunun önüne geçmek imkansızdır, er geç bu hak gerçekleşecektir. Türkiye’de Kürt gerçeğine karşı inkarcı bir politika güdüldüğünü biliyoruz. Ama direnişiniz karşısında diz çökmeleri kaçınılmazdır.
KADININ YER ALMADIĞI MÜCADELENİN BAŞARISI OLANAKSIZDIR
* Kendi deneyimleriniz sonucunda kadının mücadeledeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Bizim sahip olduğumuz dünya görüşü gereği bu çok olumlu ve önemli bir tespittir. Kadının yer almadığı bir mücadelenin başarısı ya geçicidir ya da olanaksızdır. Filistin tarihinde kadınlar direnişte etkin bir şekilde yer aldılar. Ne zaman ki Filistin direnişi geriledi, kadın iki misli geriye düştü. Bugün şu durumdayız. Filistin Parlamentosunda baştan üçüncü kişi mutlaka kadınlardan olmak zorundadır. Bu bir yasaya dönüşmüştür artık. Hedefimize vardığımız söylenemez ama biz bunu kendi halkımızla çözebileceğimizin inancını taşıyor, çabasını sürdürüyoruz. Bizler ne yazık ki her şeyden önce erkek aklıyla yaşıyoruz. Ama bu sadece erkeklerde kalan bir akıl değil, kadınların da içselleştirdiği bir akıl. İşte bu anlayışı söküp atmak, sabırlı, özneli bir kadın mücadelesini gerektirir. Bir yandan dinsel hareketlerin kadını yeniden eve kapatma çabası var ve bu oldukça etkili. Bu nedenle, kadınların özgürleşmesinin toplumsal kurtuluşla bağını göremeyecek bir perde oluşuyor bilinçlerde. Bizler, hem bir ulusal kurtuluş hem de toplumsal kurtuluş mücadelesi sürdürüyoruz; bu ikisi birbirinden asla ayrılamayacak bir bütünlüktedir.
*Günlerdir buradasınız, birçok toplantıya katıldınız. Buralarda kadın katılımını ve hareket içinde özgürleşmesini nasıl gözlemlediniz. Ortadoğu’daki kadın hareketi ile buradakini kıyaslarsanız neler söylersiniz?
– Burada üç gün boyunca katıldığım her toplantıda ve o büyük mitingde büyük bir kadın katılımı gördüm. Mücadelede kadın yerini almış, bu beni çok mutlu etti. Özellikle kadın meclislerinizin aldığı kararların tartışmasız kabulü, son derece önemli bir aşamadır. Bundan çok etkilendim. Sanırım siz de bunu yaparken, hem kadın hem de erkeğe yapılan zulmün bilincinde olduklarını gördünüz. Çünkü zulüm, kadın erkek çoluk çocuk ayırmıyor. Topyekün acı çekiyoruz çünkü. O yüzden, mücadeleyi kadın erkek mücadelesi olarak konumlamak, hareketi zayıflatır, yıpratır.
İkinci konuya gelirsek, kadın mücadelesindeki deneyimleriniz bizlerle paylaşmak, Filistinli kadınlarla buluşup karşılıklı deneyim alışverişinde bulunmak, hepimiz için çok önemli. Bunu mutlaka gerçekleştirmeliyiz.
BARIŞ İÇİN KADIN DAYANIŞMASI
*Biliyoruz ki, İsrailli kadınlarla Filistin kadınları arasında yıllardır barış üzerine ısrarlı bir kadın dayanışması var. Bu dayanışma ne durumda?
-Filistin’de kendi ülkelerinin işgalci tutumuna karşı başkaldıran İsrailli kadınlar varlığı bir gerçektir. Bu kadınların İsrail’in inşa ettiği utanç duvarına gidip eylemler yaptığı, polisle karşı karşıya geldikleri, dövüldükleri, ezilip horlandıkları ama bundan yılmadıkları da gerçeğin önemli bir görünümü. 1996’da Kudüs’te ortak bir yürüyüş yapıldı. Biz o zaman bu yürüyüşe karşı çıkmıştık. Bu tür eylemlerin asıl niyeti çarpıtılıp dünya kamuoyunda sanki bir barış gerçekleşmiş, sorunlar çözülüyor imajı verdirilmeye çalışılacağı karşı çıkma gerekçemiz olmuştu. Haklı çıktık bir bakıma. Buna karşın işgale karşı duruşta bizler kimseyi itmeyiz, kim omuz veriyorsa kardeşimizdir bizim. İsrail Komünist Partisi’nin öncülüğünde bir “Eşitlik ve Barış Cephesi” kuruldu. Bu cephenin üyelerinin çoğunluğu Arap kökenlidir. Şimdilik bu durumdayız.
ORTADOĞU’DA KADIN MİLİTAN OLMAK
*Ortadoğu’da kadın militan olmak ne tür zorluklarla, açık ya da örtük ne tür engellerle karşılaşıyor?
-Kendi yaşamımdan örnek vermek gerekirse, anne olduktan sonra yaşadıklarım bugün bile içimi burmaktadır. İki çocuğum var; onları bırakıp gitmek zorunda kalırdım. Ama her dönüşümde hastalanmış bulurdum çocukları. Kreşe bırakırken öğretmene ayrıntılı not verirdim ki, şu ilacı şu saate, bunu bu saatte çocuklara versin diye. Bunlar günlüklerimde de yer alır. Yıllar sonra çocuklar büyüdüler, günlüklerimi okudular. Şimdi arada bir bana sitem ederler, takılırlar; “bizi hocamıza verdiğin notlarla büyüttün anne, buna nasıl razı oldun” diye. Ama ne yapabilirdim başka? Buna karşın bir şanslı yanım vardı. Filistinli yoldaş kadınlarla çocukların bakımı için dayanışmam hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Çocuklarım, çok sayıda anneler topluluğu arasında büyüdü. Bizde devrimci kadının her zaman çok saygın bir yeri olmuştur.
ÜLKEMİZDE EN BÜYÜK ŞİDDET İŞGALCİLERİN ŞİDDETİ
*Yaşadığınız coğrafyada kadına yönelik baskı ve şiddet üzerine ne tür çalışmalarınız ve programınız var?
-Bizim ülkemizde en büyük şiddet işgalcilerin şiddetidir. Siz de gördünüz ve yaşadınız ki, işgalciler çocuk, kız, kadın, yaşlı demeden şiddet uyguluyorlar. Bu şiddete erkekler de maruz kalıyorlar; işgalci cinsiyet ayrımı yapmıyor. Biz de kendi aramızda bu ayırımı bu anlamda yapamayız ama az önce söylediğim gibi, ulusal kurtuluş ile kadının kurtuluşu birbirinden ayrılmaz bir bütünlük içindedir. Bu tüm dünyada böyledir. O nedenle sizlerle her türlü dayanışmanın içinde olmaktan, deneyimlerimizi ve sorunlarımızı paylaşmaktan asla kaçınmayacağız.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.