Avrupa Konseyi’ne verilen sözlerin yerine getirilmesi bir yana, Türkiye dünyanın en büyük siyasi hapisanesi olmaya devam ediyor. Erdoğan ve dalkavuklarının bir günde foyası çıkan zırvalamalarının her hangi bir değişim niyetini yansıtmak bir yana, diktatörlüğün ömrünü uzatmak için girişilmiş gülünç manevralar olduğu kuşkusuzdur.
Geçtiğimiz hafta Bremen Mızıkacıları’nın konseri vardı: Açılış, Alaattin Çakıcının Trabzon kırsalından derlediği “bakla kazığı” solosuyla başladı. Diktatörlük koalisyonunun son ortağı kadın katili, karmanyolacı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla atışmaya kalkıştı. Kılıçdaroğlu buna “Çakalların bulunduğu yerde hiç kimse bize bir şey söyleyemez” diye bir karşılık verdi ama ne demek istediği pek anlaşılamayınca CHP’liler de lafı Çakıcı’nın “mafya bozuntusu” olduğuna getirdiler. Bahçeli “ülküdaş”ını göklere çıkartan tiradıyla sahneye fırladı. Assolist Tayyip Erdoğan sahne ışıklarının altındaki yerini alırken izleyicileri bir sürprizle ödüllendirdi. Bir de ne görelim: “Cumhur ittifakı”nın başı Avrupa Birliği’nin resmi marşı “Neşe’ye Övgü”yü Hicaz makamında icra ediyordu. “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyorduk”. Yeter ki “Avrupa Birliği bize verdiği sözleri tutsundu, ayrımcılık yapmasındı.” İşte nihayet beklenen “reformlar” sökün ediyordu… Konser yüreklere sular serperek bitecek derken, Bülent Arınç her zaman olduğu gibi gene kendisini tutamadı ve “bozuk düzen” çalıp söylemeye girişti: “Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş, serbest bırakılsın, Selahattin Demirtaş’ın kitabı okunsun…” Baş mızıkacı öfkeyle konserin bittiğini ilan etti: Yasin Börü’den girip Gezi’den çıktı… En kısa süren “Avrupa Açılımı”mız 24 saat içinde kendi kendine başlayıp kendi kendine bitti.
Bütün bu olanlarda, ince hesaplar arayanlar; “öyle diyor ama esasında şunu demek istiyor”; “Arınç öyle dediyse, Erdoğan böyle demiş demektir” şeklinde “derin devlet” okumalarına girişenler; “oh sonunda yeniden batıya döndük ne olur bu sefer de muhalefet doğuya dönmesin tanrım” diye duacı olanlar halkın zekasıyla ve mücadelesiyle alay etmekten başka bir şey yapıyor olamazlar.
Bu komedi gözlerimizin önünde akıp giderken gerçek bir trajedinin içinde yaşadığımızı; Adalet Bakanı “mağdurun gözyaşlarını silmek”ten söz ederken güvenlik güçlerinin koç başlarıyla kapıları kırıp insanları sosyal medya mesajlarını gerekçe gösterip sürükleye sürükleye tutuklamaya götürdüklerini; salgın kentleri kırıp geçirirken, “her şey bitti artık okulları açıp fabrikaları fayrap edebiliriz” diyen bir sağlık bakanımız olduğunu; hazine meteliğe kurşun atarken, Cumhurbaşkanı’nın “şahlanıyoruz” diye palavra salladığını diyelim ki, kaderini diktatörlüğe bağlamış olanlar yutuyor olsun. Kaderini ve geleceğini bu diktatörlüğün devrilmesine bağlamış olan milyonlar ve dünyanın demokratik güçlerinin gözünde bütün bu zırvalar zavallı yalanlar olmanın ötesine geçemez.
Türkiye 2004’de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde “İzleme Süreci”nden çıkarken 1380 sayılı kararla dünyaya ve yurttaşlara şu sözleri verdi:
- 1982 Anayasasında köklü reform.
- Seçim yasasındaki yüzde 10 barajının indirilmesi.
- Vicdani red hakkının tanınması ve “vatan hizmeti” bağlamında askerliğe alternatifler getirilmesi.
- Kamu denetçiliği kurumunun ihdas edilmesi.
- Azınlıkların Korunması Çerçeve sözleşmesi, bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı ve Avrupa Sosyal Şartının onaylanması, çekince konan maddelerden çekincelerin kaldırılması.
- Ceza kanununda köklü değişiklikler yapılarak ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan maddelerin AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesi.
- Olağanüstü hal döneminde çıkarılan yasaların özellikle, sendikalar, siyasi partiler ve derneklerle ilgili hükümlerinin yürürlükten kaldırılması.
- Yerel ve Bölgesel Yönetimler reformu yaparak ademi merkeziyetçiliğe geçilmesi, Özellikle güneydoğu anadolu bölgesi başta olmak üzere geri bıraktırılmış yörelerin kalkınması için gerekli kaynakların tahsisi.
- Yargıç ve savcılar ile polis ve jandarmanın Avrupa mevzuatına uygun olarak yeniden eğitimi.
- Cenevre Konvansiyonuna konulan 1951 tarihli Coğrafi çekincenin kaldırılması ve mülteciler ile sığınmacıların İnsan Hakları Komiserliği tavsiyelerine uygun olacak şekilde haklarının teslimi.
- Türkiye’de yaşayan azınlıkların hakları teslim edilerek kimliklerini geliştirme haklarının tanınması ve uygulanmasının sağlanması.
- Kadın okuryazarlığı önündeki engeller ve kadına karşı şiddetle mücadele edilmesi.
Bunlar arasından sadece Ombudsmanlık kurumunun bir dalkavukluk müessesesi olarak ihdası gerçekleşti. Geri kalan sözlerin yerine getirilmesi bir yana, Türkiye dünyanın en büyük siyasi hapisanesi olmaya devam ediyor. Erdoğan ve dalkavuklarının bir günde foyası çıkan zırvalamalarının her hangi bir değişim niyetini yansıtmak bir yana, diktatörlüğün ömrünü uzatmak için girişilmiş gülünç manevralar olduğu kuşkusuzdur. Demokrasi güçleri Odyssey efsanesinde olduğu gibi gemiyi karaya oturtmadan hedefe ulaştırmak üzere kulaklarını faşizmin cinlerine ve perilerine tıkayıp azimle özgürlük yolculuğunu sürdürmelidir.
____________________________
Artı TV https://youtu.be/UZQmsqkQKU4
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.