Yenice’deyiz… Türkiye coğrafyasının pek de dikkat çekici yerlerinden değildir aslında. Mersin’in, doğu komşusu Adana’ya en yakın ilçesi.
Ancak tarihsel hafızada önemli bir yere sahip burası.
Türkiye’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, 30 Ocak 1943’te eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill’i ağırladığı, ardından Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’na girmeyi reddettiği çetin pazarlıkların yürütüldüğü yer burası.
Kültürel bir mozaik aynı zamanda. Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin ve Arapların yaşadığı bir kasaba.
BDP’nin bağımsız aday listesinde yer alan, sosyalist Ertuğrul Kürkçü’yü buraya getiren de bu.
Seçimlerin nabzını tutmak için benim de ziyaret ettiğim ilk yer. Kürkçü’nün adaylığının kentte yarattığı etkiyi, seçimin nabzını tutmak amacım.
Esnaf ziyaretinde yakalıyoruz bağımsız adayı. Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin de Kürkçü’nün kampanyasını izlemek üzere burada.
İlk andan itibaren de öne çıkan, Kürkçü’nün tokalaştığı kişilerin kendisine duydukları ilgi. Ağırlıklı olarak sosyalist kimliğiyle kucaklıyor kendisine desteğini ifade edenler Kürkçü’yü.
46 yaşındaki Ali Akdağ dükkan sahibi..
”1970’lerden bu yana yazdıkları, Türk-Kürt halklarının bağımsızlığı mücadelesi nedeniyle destek veriyorum…”
’12 Eylül’den sonra yanar döner olanlara karşı duruşunu koruduğu için…”
Üçüncü bir güce ihtiyaç olduğunu söylüyor. Yenice’nin çok kimlikli, kültürel yapısına gönderme yapıyor Akdağ ve devam ediyor:
”Burası kardeşliğin harmanlandığı bir yer. Aleviler, Kürtler ve Türkler birarada yaşıyor… Kız alıp, kız vermişiz.”
Kürkçü de “barış, demokrasi ve özgürlük” mesajı veriyor.
Hemen yakınlardaki bir kuaför dükkanına girince dikkat çekici bir sohbete tanık oluyoruz:
Kürkçü, “Barış, demokrasi, özgürlük ve kadın hakları…” deyince, kuaför sahibi kadın ”Şimdiye kadar yoktu ama…” diye karşılık veriyor.
Kürkçü’nün yanıtı da ”Çünkü biz iktidarda yoktuk…”
Kürkçü’ye eşlik eden parti görevlilerinden biri, BDP’nin Kürt politikalarını anlatırken kadın, ”Deniz Gezmiş’in hatırı için” diyor… ”Başka siyasetçi olsaydı içeri girmesine izin vermezdim, ama sizi Deniz Gezmiş’in hatırı için içeriye buyur ettim” diye devam ediyor.
”Neden Deniz Gezmiş’in hatırına” diye sorulunca da, ”Çocukluğumuzdan beri, sol görüşlü bir kahraman…” yanıtını veriyor.
Sonra kısa bir sohbet olanağı bulduğumuz Ertuğrul Kürkçü’ye kampanyası boyunca karşılaştığı Deniz Gezmiş’e ilişkin göndermeleri, son dönemde Gezmiş ver arkadaşlarına yönelik ilgiyi nasıl değerlendirdiğini soruyoruz:
Kürkçü bunu son beş yıldır Türkiye’nin devrimci hafızasına kavuşmaya başlaması olarak görüyor. Fikrî olmasa da duygusal bir bağ kurulmaya başlaması…
CHP’de de 1968’lere atıfla bir arayış göze çarptığına dikkat çekiyor.
Geçmişin izleri
1970’ler ve 1980’leri konu alan dizileri hatırlatıyoruz. Hatırla Sevgili ve Bu Kalp Seni Unutur mu? Acaba bunların etkisi olabilir mi?
”Dizilerin uyandırdığı bir şey de var. Ölü toprağının kaldırılmasına yardımcı oldu… Dolayısıyla bir açıdan doğru evet… Ama öte yandan da dizi yapımcıları da toplumdaki bir uyanışı farkederek yöneldiler bu dizilere.”
Kürkçü’ye göre, asıl bütün bunları siyasette total bir değişim ihtiyacını ortaya koyuyor. Ayrıca Latin Amerika’daki solcu liderlerin, bu ülkelerin siyasetinin çehresini değiştirmesi de özendirici oldu görüşünde.
Kürkçü’nün durakları arasında bir dönerci de var. CHP’li olduğu anlaşılıyor. Adı Yarali Özgür.
“1970’lerde devrimci mücadele içinde yer almış. Kürkçü’ye bizim ailede dört oyumuz var… Bir ikisini size kazanmaya çalışıyorum” deyince Kürkçü’nün yanıtı ”Bütün tarlayı istiyorum” oluyor.
Ancak Özgür, ailesinin oylarından Kılıçdaroğlu’na da pay düşmesinde ısrarlı.
Daha da ötesini istiyor Kürkçü’den: “Umarım Ankara’da işbirliği yaparsınız Kılıçdaroğlu’yla.”
Kürkçü’nün yanıtı ise ”Dersim’de konuştuğu gibi davranırsa Ankara’da yaparız işbirliğini” oluyor.
Yarali Özgür, 1970’lerde İskenderun’da okurken solculuktan, devrimcilikten soruşturma geçirince okuldan atılmış. Kürkçü’ye desteği o günlerden.
”Yenice bir mozaik” diyor, ”ilerici, paylaşımcı, demokrat, herkese kucak açan bir yer…”
Ama Kılıçdaroğlu’nu desteklemekte de kararlı… CHP hiç olmadığı kadar iktidara yakın duruyor Yarali Özgür’e göre.
Kürkçü’yle Yenice’den bir sonraki durak Tarsus’a giderken yolda kısa bir sohbet etme olanağı buluyoruz.
Genel olarak memnun kampanyasından… Özellikle Kürtler ve Arap Alevileri Nusayrilerden ve sosyalistlerden destek vereceklerin bu desteklerini coşkulu bir şekilde kendisine gösterdiklerini söylüyor.
Orta sınıflara gidildikçe bu desteğin daha ihtiyatlı olduğu gözlemini kayda geçiriyor.
Zaman zaman da ”Buraya niye geldiniz, ben sizi sevmiyorum, oy vermeyeceğim” diyenlerle de karşılaştıklarını aktarıyor.
Yoğun göç nedeniyle Kürtlerin yoğun yaşadıkları kentlerden biri Mersin. Kürt siyasi hareketinin son 10 yılda iddialı olduğu kentlerden. 2007 seçimlerinde Orhan Miroğlu’yla girdikleri seçim yarışını birkaç yüz oyla kaybetmişlerdi.
1999’da da HADEP yerel seçimlerde belediye yönetimini kazanmaya çok yaklaşmıştı. Hatta BDP’lilere göre, hem 2007’deki milletvekillikleri hem de 1999’da kazandıkları belediye kendilerinden ‘çalınmıştı’.
Şimdi ise, şanslarının çok yüksek olduğunu düşünüyorlar. Kürkçü’ye desteğin sadece Kürt seçmenden gelmediğinin altını çiziyorlar.. Arapların, Alevilerin hatırı sayılır bir kesiminin, sosyalistlerin ve hatta bazı CHP’lilerin de kendisini destekledikleri bir sır değil.
Ertuğrul Kürkçü, Türkiye’de sosyalist sol geleneğin simge isimlerinden.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesini önlemek için silahlı mücadeleye girişmişlerdi.
Kızıldere’de 30 Mart 1972’de Mahir Çayanların vurulduğu operasyondan sağ kurtulan tek kişiydi Kürkçü. Dev-Genç’in de genel başkanıydı.
Parlamenter mücadeleyi savunan Türkiye İşçi Partisi’ni reddederek yürütmüşlerdi silah mücadelelerini.
Peki, şimdi parlamento mücadelesi ne anlama geliyor Kürkçü için?
Öncelikle Meclis’te bir koltuk olarak görmediklerinin altını çiziyor ve bir seçmenin kendisine söylediği ”Şimdi artık bizim orada söz söyleme zamanımız” sözlerine atıf yapıyor. Bu duygu çok önemli. Şimdi ben buna bir karşılık verdiğimizi düşünüyorum” diyor.
Ayrıca, 1970’lerin öncesinde 1960’larda da o zaman çok daha fazla parlamento dışı mücadeleye önem verse de ”parlamentodaki mücadelenin hiç manasız olduğunu” düşünmediğini kaydediyor:
”Mehmet Ali Aybar’ın seçim kampanyaları, Behice Boran’ın hitabeti, Çetin Altan’ın Meclis’ten yürüttüğü propagandayı her zaman önemsedim.”
”Daha sonra dışarıda devrimci mücadele yükseldikçe parlamento buna eşlik edemediğinde problem başladı. Bugün BDP’nin bu açıdan ben çok mühim bir yeni örnek sunduğunu düşünüyorum.”
Alper Ballı, BBC Türkçe
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.