“Küresel iklim grevi” insanlığın kapitalizme çocukları aracılığıyla verdiği varoluşsal bir tepki. Greta Thunberg, “Kitlesel bir yok oluşun başındayız ve sözünü edebildiğiniz tek şey para ve ebedi ekonomik büyümeye dair peri masalları,” derken “büyükler”in kıyamet kopacak korkusuyla öbür “büyükler”e yüksek sesle söyleyemedikleri gerçeği -kıyametin çoktan kopmuş olduğunu- haber veriyor sadece.
Halklar dünya sokaklarında “iklim krizi”ni yaratanlara karşı ayakta. BM İklim Zirvesi öncesinde 20 Eylül’de her yerde grevler, gösteriler, boykotlarla başlayan “Küresel Geleceğimiz Haftası” 27 Eylül’de sona erecek. 150 ülkede 4 bin 500 yerde süre giden “Yeryüzü Grevi”ne Almanya’da 1 milyon 400 bin, Avustralya’da 300 bin, Britanya’da 300 bin New York’da 250 bin kişi katıldı. Tüm dünyada 4 milyondan fazla insan greve çıktı. 40 ülkeden 2 bin bilim insanı da grevlere destek verdi.
Son bir yıldır İsveçli lise öğrencisi Greta Thunberg’in “çocuksu” imgesiyle dünyaya yansıyor olsa da “iklim için okul grevi” hareketi Kasım 2015’de Paris’te toplanan “BM İklim Değişikliği Konferansı”ndan bu yana sürüyor. 2015’deki konferansın başladığı gün bir grup öğrencinin “okulu kırma” çağrısıyla girişilen ilk greve 100 ülkede 50 bin öğrenci katılmıştı. Hareket şimdi kuşakları bir araya getirerek yeryüzüne yayılıyor ama bugün eriştiği çarpıcı sonuçları, gördüğünü çiğ çıkarların prizmasından geçirmeyi bilmeyen çocuk zihninin “kral çıplak” diyebilme yeteneğine borçluyuz.
Son yirmi yıldır, insanlığa yön gösteren reflekslerin “çocuklar”dan gelmeye başlamış olması nedensiz değil. Bu, insanlığın, geleceğini karartan dünya düzenine karşı kendiliğinden tepkisi, bir varoluş atağı. “Yetişkin”lerin “çocukların peşine takılmaları” çocuklaşmalarından değil, kendilerine hakikatle yüzleşebilme kapasitesi sunan bütün toplumsal kurum ve mekanizmaları kendi elleriyle iğdiş etmiş oldukları için ellerinde çocuk saflığı dışında yalansız hiçbir şey kalmamış olmasından.
Rönesans’tan bu yana, insanlığın gelecek tasavvurlarının ana rahmi hep üniversite/akademi olagelmişti. Toplumsal kurtuluş öğretilerinin kurucuları da ilk eylemci kuşakları da üniversitelerden çıktılar. Sanayi devrimi, yönetici seçkinleri sonraki kuşakları bilgiyle donansınlar diye kurdukları üniversiteyi ezilen sınıfların gençlerine de açmaya zorladı. Bilimin egemen sınıflar elindeki tekeli kırıldı. Öğrencileri yönetici sınıfların hegemonyasından kopararak ezilenlerin saflarına sürükleyen 1968’in devrimci dalgası üniversiteyi içeriden ve dışarıdan kurtuluş hareketleriyle sarsınca müesses nizamın buna yanıtı Doğu’da da Batı’da da, akademiyi sanayi-finans, teknoloji ve güvenlik alemiyle eklemlemek, bilimin yaratıcı doğasını para ve güçle dizginlemek oldu.
2000’lerin başından beri Avrupa’da özgürlük mücadelelerinde üniversiteden boşalan toplumsal ve politik mekânı orta öğrenim öğrencileri dolduruyor. 2006’da Fransa’da “ilk işe alım yasası”na karşı başlayan öğrenci grevleri, Yunanistan, İngiltere, Almanya ve ABD’de kapitalizmin başka görüngülerine karşı da devam etti. Akademi, kapitalizmin çıkar ve güç mekanizmalarının bağrında körleşip sersemleştikçe toplumlara ve bir bütün olarak insanlığa nereye gittiğini haber vermek “liseliler”e kaldı. “Büyükler”in gözleri ve kulaklarıyla zihinleri arasındaki boşluğa yerleşen ideolojik hegemonya şimdi çocukların haykırışlarıyla sarsılıyor.
“Küresel iklim grevi” insanlığın kapitalizme çocukları aracılığıyla verdiği varoluşsal bir tepki. Bütün kıtalara ve bütün kuşaklara o yüzden hızla yayılıyor ve o yüzden de sağlıklı, canlı ve hırçın. Şimdilik bu hareketin yüzü ve sesi olan Greta Thunberg, “İnsanlar acı çekiyor, insanlar ölüyor, tüm ekosistemler çöküyor. Kitlesel bir yok oluşun başındayız ve sözünü edebildiğiniz tek şey para ve ebedi ekonomik büyümeye dair peri masalları,” derken “büyükler”in kıyamet kopacak korkusuyla öbür “büyükler”e yüksek sesle söyleyemedikleri gerçeği -kıyametin çoktan kopmuş olduğunu- haber veriyor sadece.
Greta Thunberg henüz bir “çocuk”, haber verdiği şeyin Marx’ın “toplumsal metabolizmanın karşılıklı bağımlılık sürecinde ortaya çıkan onarılmaz yarık” dediği kapitalizm ve doğa arasındaki iflah olmaz çelişki olduğunu bilmesi şart değil. Ama o ve akranları çocuklukların saflığı içinde “ne derler” diye çekinmeksizin insanlığa, Marx’ın 19. yüzyılda saptadığı akıbetin artık geri dönülmez bir hakikat haline gelmekte olduğunu kendi dillerinde haykırıyorlar: “Kapitalizm doğayı çökertmeden insanlığın kapitalizmi çökertmesi şart oldu.”
Çocukların meramı budur.
___________________________
*Yeni Yaşam Gazetesi, 26 Eylül 2019
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.