James Jeffrey’in aldatıcı yönlendirmeleriyle de gerçeklerden koparak “nihai zafer”in çantada keklik olduğu hayaliyle kalkışılması muhtemel bir yeni istila harekatının insani maliyeti Pelda’nın haber vermeye çalıştığından çok daha büyük olabilir.
“Çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bölgemizde şu ana kadar yaşananlardan daha ağır, komplo, çatışma ve suikastlarla dolu bir sürecin yaşanma riski var. Özellikle sivil siyaset ve toplumsal alan harekete geçmezse tehlikenin önü alınamaz.”
Ehmed Pelda’nın, hafta başında Yeni Yaşam’daki makalesinde yer alan yukarıdaki tespitler henüz yeterince yankı bulmamış görünüyor. Oysa, gidişat herkes, her halk için vahim gelişmeleri işaret ediyor, izlemekle yetinilemez. Söz konusu olan bir halklar boğazlaşmasıdır.
Bu tertipte merkezi rolü 2019’dan bu yana ABD’nin “IŞİD’le Mücadeleden Sorumlu Küresel Koalisyon Özel Temsilcisi” olan James Jeffrey oynuyor. Jeffrey 2008-10 arasında da Ankara’nın ABD Büyükelçisiydi. Jeffrey’in Ankara’dan merkeze gönderdiği raporlar Wikileaks’in ele geçirip ifşa ettiği ABD gizli belgeleri arasında yayımlandı. Bu raporlar, Jeffrey’in bugün de “Kürt Sorunu”nda 10 yıl önceki güvenlik eksenli ve güç odaklı “askeri çözüm” yaklaşımına saplanıp kaldığına; Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak üzere tarihi geriye sarma hırsıyla aynı siyaseti izleyerek Ankara’nın üç parçada birden sürdürdüğü operasyonlara eşlik ettiğine somut kanıtlar sunuyor.
Jeffrey, 20 Temmuz 2009 tarihli raporunda Bush’un 2007’deki Türkiye ile operasyonel istihbarat paylaşımı kararının ikili ilişkilerde “bir dönüm noktası” oluşturduğunun altını çiziyor ve şu sonuçları çıkarıyor: “Ortak çalışmamız PKK teröristlerinin Kuzey Irak’ı bir güvenli üs olarak kullanmalarını güçleştirmiş, geçtiğimiz yılki operasyonel başarılar Türkiye’nin PKK’yi bastırma çabalarını ilerletmiş ve salt askeri harekatın ötesine geçmesini sağlamıştır.”
Raporda, gölgeleri bugüne uzanan iki önemli saptama daha var. Jeffrey ilk olarak Türk Genelkurmayının Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY)-Türkiye-ABD üçlü istihbarat paylaşımına güvenmediğini not ediyor. “Türkler PKK’ye yönelik dolaysız ABD askeri harekatı istiyorlar” diyor ve ekliyor: “‘PKK’nin belinin kırılması’ için ABD’nin, hiç değilse bölgeden tamamen çekilmezden önce PKK’yi tecrit emek üzere KBY’yi daha dolaysız gayret göstermeye zorlamasını istiyorlar.” İkincisi İHA’lar ile ilgili. Jeffrey, Türklerin ABD yardımı olmaksızın PKK’ye karşı harekat sürdürebilmek için kendi İHA’larına sahip olmak istediklerini rapor ediyor; Predator ve Reaper taleplerinin beklemede olduğunu hatırlatıyor ve helikopter satışlarının uzamasının “PKK ile savaşta sıkıntı yarattığını” bildiriyor. Jeffrey Washington’a Türk Genelkurmayının her iki isteğini de yerine getirmesini tavsiye ediyor.
Jeffrey Türkiye-Irak-Suriye üçgeninin merkezine dönerken çantası çok sevdiği Ankara için armağanlarla doluydu. İlki, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna giden yolunu açmaktı. Önce “güvenli bölge” oluşturma gerekçesiyle Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) 30 km geri çekilmesini sağladı. Trump’ın asker çekme kararı Jeffrey için sürpriz değildi. Oluşan güç boşluğundan cihatçı ordusunun Girê Sipî ve Serakanî’ye akacağını biliyordu. Yolu o açmıştı. Bugün de 2009 raporundaki askeri güç kullanma tavsiyelerini Washington’un kendisi sıfatıyla uygulamaya sokuyor. Erbil’i Şengal özerk yönetimi üzerine yürümeye teşvik ediyor; Kürtleri adım adım yeni bir Brakujiye itekliyor. Jeffrey’in IŞİD’e karşı kazanılan başarıların altını oyan ve cihatçıları güçlendiren müdahaleleri ABD diplomasi çevrelerinde de şüpheyle karşılanıyor; özel temsilci Erdoğan’ın cihadcılarla ele ele yürüyüşüne alet olmakla suçlanıyor.
Ankara ise Jeffrey’in operasyonunu, Kürdistan’ın kuzeyine tam olarak hakim olmak için batıya ve güneye hakim olma stratejisine ABD’nin sunduğu mutlak destek olarak okuyor. Ankara, şimdi “nihai askeri çözüm” için elinin serbest kaldığına; bu çapta bir askeri müdahale önünde artık uluslararası bir direnç olmayacağına git gide daha çok inanıyor. Karada, El Kaide artıklarından devşirme “vekil ordular” teşkil ederek ve havada İHA ve SİHA filolarına dayanarak Türk askerinin burnu kanamadan, ve Batı’da hiç bir sızlanmayla kaşılaşmadan Kürdistan’ın üç parçası üzerinde tam sömürgeleştirme sağlamanın artık mümkün hale geldiği halüsinasyonu TSK’nin stratejik aklını yitirmiş ve özelleştirilmiş kurmay heyetini de pençesine alıyor.
Son günlerde, Ankara-Erbil arasında artan trafik ve hissedilir hale gelen söylem ortaklığı, Güney Kürdistan liderliğiyle Kuzey arasında acılaşan ve keskinleşen söz düellosu; Türkiye’de kuduran anti-Kürt nefret söylemi eşliğinde tırmanan linç vakaları hep bir arada uğursuz bir çatışmanın taktik ve psikolojik hazırlığının mayalanmakta, zembereğin gerilmekte olduğunu haber veriyor.
Jeffrey’in aldatıcı yönlendirmeleriyle de gerçeklerden koparak “nihai zafer”in çantada keklik olduğu hayaliyle kalkışılması muhtemel bir yeni istila harekatının yol açması kaçınılmaz zincirleme çatışmalar sürecinin insani maliyeti Pelda’nın haber vermeye çalıştığından çok daha büyük olabilir. Henüz vakit varken, şimdilik HDP’den başka kimsenin umurunda olmadığı anlaşılan bu gidişi durdurmak üzere bütün barış ve demokrasi güçlerinin harekete geçmesi günün en önemli görevi olarak beliriyor.
Değilse, kimsenin kimsenin kapısını bir daha asırlar boyu çalamayacağı bir boğazlaşmanın sorumluluğu herkesin omuzlarındadır.
__________________________
Yeni Yaşam, 10 Eylül 2020
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.