Benim aklım Zeliha Teyze’de…

Saat 17’de başlayacak mitinge erken geldim ki, o mahşer kalabalığında Zeliha Teyze’yi bir kez daha görebileyim diye. Dün bir mahalle toplantısında tanışmıştım. Yüzündeki acıyla umudunu buluşturmayı şaşırtıcı bir estetiğe dönüştüren yaşlı kadına hayran olmuştum. Ayak üstü konuştuğumuz, fotoğraf çektirmek için birbirimize sarıldığımız Urfa-Suruç’lu kadın, sanki tarihten yadigar bir ikona gibiydi. Bir Kürt kadını ikonası.

Oğlunu 19 yıl önce dağa yolcu etmiş ve bir daha hiç haber alamamış. Öldüğüne inanmıyor tabii; yaşlı kadının oğluyla bir gün buluşacağına inancı yaşama nedeni olmuş. Okuma yazma bilmiyor, Türkçeyi, göçmek zorunda kaldığı Mersin’de biraz öğrenmiş. Bir kızının adını Gurbet koymuş. Suruç sıla, Mersin Gurbet.

Onları arıyorum, buluşacağız diye ayrılmıştık. Ama benim çabam buğday silosunda iğne aramak gibi bir şey. Meydan’daki hoparlör “enternasyonal” ile açıldı. Birleşmiş uluslar, birleşmiş halklar; şimdilik uzun amaç bu. Marşa eşlik edenlerin sayısı az değil. “Enternasyonalle kurtulur insanlık”ı 1 Mayıs’takiler gibi söylüyorlar.

Benim aklım Zeliha Teyze’de. Birini ona benzetiyorum. Elinde bir küçük çocuk, ikisi de sarı, kırmızı, yeşil renklere bürünmüş.

“Diğer çocukları nerede bıraktınız teyze?” diyorum yaşlı kadına. Başka çocukları, torunları mutlaka vardır. Bir çocukla yetinirler mi hiç. “Dört çocuğumu da dağlara gömdüm yavrum” diyor. “Bu onlardan son hatıra bana”. Sohbeti imkansız kılan bir acı yansıyor kadının buruş buruş yüzünden. Yanı başımda “leşgeri” kıyafetli genç bir kız beliriyor. Başında püsküllü Kürdistan renkleriyle alanın en “şık” kızı. Ayağında sıradan bez bir ayakkabı. ”Neden yok mekabın?” diye takılıyorum. “Gerekirse onu da dağda bulurum ama ben barış istiyorum, mekaba gerek kalmaz inşallah” diyor. Bu kararlılığı dilimi kilitliyor, ama o konuşmaya meraklı. Okulu bıraktım, şimdi Kürdî okuyorum, kendimi tanımak içim” diyor. “Artık her şeye hazırım, ama barış olsun istiyorum.”

Bu genç kızla konuşmayı sürdürsem sayfalar dolacak anlaşılan. Ama ben Zeliha Teyze’yi bulmalıyım, söz verdim ona.

Daha mitingin başlamasına yarım saat var ama 25 bin m2’lik alan şimdiden dolmuş durumda. Meydanda sohbet olanağı kalmadı artık, herkes şarkının içinde kayboluyor adeta. Ardından söylenen ”Dön gel sevdiğim” şarkısıyla herkes bir özlem yumağı olmuş, birçoğu ağlıyor. Onbinler, aşklarıyla, özlemleriyle, umutlarıyla tutuşmuş, yerlerinden havalara sıçrıyorlar, parmakları çatal, hep bir ağızdan söylüyor.

Miting şimdiden çılgın bir konser havasına dönüşmüş durumda. Coşku öylesine gönül kamaştırıcı ki, “Tanrım, çocukluk günlerinde mi yarattın sen bu halkı?” diyorum içimden, Cemal Süreya’yı anarak. Dersim sürgünü Cemal Abi, keşke görebilseydi bu günleri.

Kürsüye çıkıyorum, meydanın renkleri, hiçbir yerde göremeyeceğim bir hasbahçe renginde. Bu sıcak havada içten gelen bir rüzgar var ki, dalgalandırıyor bu rengarenk bahçeyi. Ertuğrul Kürkçü’nün gülümseyen yüzlü pankartları bir kalkıp bir iniyor. Aydın Çubukçu’nun sözleri, hasbahçenin dalgalanışını hızlandırıyor: ”Yıllarca mücadeleler içinde pişmiş bu aslanı salalım zalimlerin içine de, göstersin günlerini.”

Benim aklımdaysa karşılaşamadığım Zeliha Teyze. Konuşmacıların her biri meydanı gümbürtedecek sözler buluyorlar. Mersin BDP il başkanı Cihan Yılmaz, gür sesiyle, meydandakilerin dili olmuş daha iki cümlesinde. Diyor ki: “Biz hiç kimseden Allahın bütün halklara bahşettiği haklardan başkasını istemiyoruz. Üstü onlara kalsın, istemeyiz fazla bir şey.” Bu söz, tam da yüreklerden yakalamış olmalı ki, alkış, ıslık, zılgıt dalgası dinmiyor dakikalarca.

İşte Leyla Halid, meydana geldi. “Unutulmaz kadın gerilla Leyla Halid aramızda!” anonsuyla birlikte yaşanan coşkunun tanımını burada olmayan kimseye inandıramam. Leyla Halid’e soruyorum, yerine oturup biraz dinlendikten sonra. Bana diyor ki, “Görüyorsun, emek, demokrasi ve özgürlük” halkların ekmeği suyu olmuş durumda. Bunun önünü hangi zulüm kesebilir. Hayatları olmuş artık bu kavramlar. Bu durum tüm dünyada böyle. Ama ben buradaki coşkuyu, yıllardır hiçbir yerde görmedim. Birliğin ne denli gerekli olduğunu geç kalsak da öğrenmiş olduk”.

Yanı başında yazar Tahsin Halavi var, Halid’in sözüne şunu ekliyor: “Bugün tarihi bir gün. Göreceksiniz, bu yığınlar beş yıl sonra Türkiye’nin çehresini değiştirecek. O zaman göreceksiniz özgürlüğü, o zaman göreceksiniz demokrasiyi. Sizler Arap uyanışından söz ediyorsunuz, uyanış işte burada, gözlerinizin önünde. Bu durum halkların büyük uyanışının tablosudur, her şey burada işte!”

Tıklım tıklım meydanda izdiham var, ama öyle de bir duygu var ki, bir içsel disipline dönüşmüş, halk adeta tek yumak olmuş durumda. Bir ara bir uğultu ve kaynaşma yaşanıyor, polisin tuttuğu giriş kapısının oralarda.

Mitingin sunucularından Feride, olay çıktı sanıyor ve herkesi sükunete davet etmek için çırpınıyor. Ama olay Feride’nin düşündüğünden bambaşka. Halkın, geldiğini gördüğü anda coştuğu biri giriyor meydana. Kısa bir sürede anlaşılıyor ki, bu gelen Selahattin Demirtaş, olaysa ona yönelik sevgi taşkınlığı.

Feride rahatlayıp anlıyor, olay bizim olay. Bütün meydan, bir genç bedenin alana girdiği yöne dönmüş yüzünü. Alkış, ıslık, “le-le-le” kulaklarımda uzun süre dinmeyecek bir güçte, sağırlaşabilirim belki bu sesler biraz daha dinmezse.

Konuşma sırası, Leyla Halid’de. Arap dilinin belagat dili olduğunu söylerlerdi, buna tanık oldum. Halid’in sözlerini bir bir çevriliyor ama bence hiç gerek yok, sesindeki renkler ve vurgular her şeyi apaçık ediyor.

Halid, Ertuğrul Kürkçü’nün elinden tutup kaldırarak, “Ben oyumu sizin huzurunda Ertuğrul’a veriyorum” dediğinde, kalabalığın dalgalanışı bir fırtınaya dönüşüyor adeta.

Saat 7’ye geliyor; sarı sıcak çekildi ama meydanın ateşi biraz daha yükseliyor. Moğollar’ın yadigarlarından Taner ile Serap’ın sahne almasıyla mı büyülenmişler, kalabalık onları mı büyülemiş, ayırmak zor.

Miting mi, Woodstock konseri mi kıyaslamak zor. Mücadeleyi eğlenceye, eğlenceyi mi mücadeleye çevirmişler, ayırmak imkansız. Mersin’de inşaatlar arasında toplanmış bu kalabalık barış istiyor besbelli. Ne halklar arasında savaş ne de topyekun katliamın simgesi olan nükleer santralar, ne bağırış ne çağırış. Huzurla, güven içinde insanca yaşamak istiyor. Ne kimsenin ölümünü istiyor, ne de başka bir kötülük. Barış içinde, kardeşlik ve eşitlik koşullarında, emeklerine, dillerine, kültürlerine saygıdan başka hiçbir beklentisi yok hiç kimseden.

Bu meydanı görmeyenler için nereden mi belli bu istekler? Barış ve kardeşlik, saatlerdir konuşan, şarkı söyleyen herkesin ortak sözü; kalabalığın gönlüne yazmış olduğu tek sözcük “barış”. Ertuğrul Kürkçü, bu arzuyla dolu kalabalığın ruhunu okuyor adeta. Sözleri bir manifesto gibi dağılıyor kalabalığın üzerine. Ormanlar gibi uğulduyor meydan. Kürkçü, uzun mücadeleler içinde birikmiş, durulmuş sözleri özenle seçiyor.

Dünya sosyalist geleneğinin eleştiri dilini bugüne çeviriyor ve her cümlesi, can alıcı bir gerçeği sıralıyor. Umudunu yıpranmış sesinde saklamayı bilmiş olan bu yılların devrimcisi, siyaset kavramının kirine karşı arınma yolunun akılcı olanaklarını akıcı bir dille sıralıyor. Sesinde öyle bir heyecan var ki, öğretmen halkın karşısında sınava giren bir öğrenci gibi. Halk ise gerçek bir öğretmen; öğrencisine güveniyor ve şimdiden inanıyor. Ardından kürsüye çıkan Selahattin Demirtaş ise, her sözüyle kitleyi dalgalandırıp durultuyor; kendinden emin, içlerinden biri olduğunun güveniyle

Artık Zeliha Teyze’yle buluşamam, biliyorum. Kalabalığın tek yüreğe dönüşmüş umudu ve coşkusu içinde, acısını bir an olsun unutmuş mudur? Meydandaki herhangi bir genci kendi çocuğu sanmış olabilir mi bir an? O anda içi titremiş midir kavuştum diye? “Abartma” diyor içimdeki bir ses, abartma!” diye azarlıyor beni. Ama ardından okşayıcı, gülümseyerek gelen alaylı bir sesi de duyuyorum. Annem Fikriye’nin sesi bu: “Salak, bu meydanda yaşananı da abartı sayarsan, sana ne deyim daha”. Keşke o da olsaydı bu meydanda. Ama Zeliha Teyze burada, ben de inandım artık çocuğunun ölmediğine.

* Türkiye’nin önemli şairlerinden Mahmut Temizyürek, aynı zamanda şiir eleştirmeni. Üç şiir, üç de deneme kitabı var. Deneme kitaplarından üçüncüsü ‘Gölgesi İnsan Bedeni Doğa’ geçen ay yayınlandı. Şimdi Mersin’de Kürkçü için seçim çalışması yapıyor.

Mahmut Temizyürek

http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=44466