AKP Siyaseti: İşçinin Kesesinden Sermayeyi Yemlemek

Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda torba yasa üzerine yaptığı konuşmada: “İşçiler, köylüler, yoksullar yani her zaman ücret ve maaşlarının içinden vergi paylarını otomatik olarak ödeyen ve dolaylı vergilerle devleti besleyen kesimlerin yarattıkları kaynakların kendilerine değil, kendilerini sömürenlere taşınması için bulunmuş bir siyasi yol, devlet zoruyla ekonomi yönetmenin bir yoludur.” dedi.

Bu madde Vergi Usul Kanunu’ndaki çeşitli cezalarda indirim yapılmasıyla ilgili. Eskiden 1/3 oranındaydı pişmanlık hâlinde indirim yapılması, bu düzenleme şimdi yarı yarıya… Yani şimdi eğer pişmanlık gösterirse vergi mükellefleri daha kârlı çıkacaklar. Ancak pişmanlık dediğiniz şey suçluluktan daha farklı bir şey. İnsan pişmanlığa yol açacak bir şekilde yaptıklarından utanç hissedebilir ama bundan bir çıkar sağlamışsa pişmanlık duymayabilir, o yüzden “Pişmanım.” demekle bir şey olacağı yok. Vergisini ödemesi gereken yurttaşlar eğer emekçiyseler, eğer aylık alıyorsalar, eğer ücret ve maaşları önce vergi dairesinden geçerek kendilerine geliyorsa yani kaynakta vergi kesiliyorsa, onlara gözünün yaşına bakmadan vergi uygulanıyorsa aslında onlara göre çok daha iyi koşullarda yaşayan ve esasen ekonomiyle ilişkileri kâr üzerine olan insanlara bu şekilde büyük avantajlar sağlamanın her şeyden önce sosyal adaletle bir ilgisi yok.

Yani aynı iş yerinde patron olan devlete çok daha az vergi ödeyecek ama işçi olarak çalışan gelirinin neredeyse yarısını vergi olarak ödeyecek ve işçiye aslında pişmanlık için bile bir şans tanınmayacak. O nedenle bu yasa teklifinin esasen adaletsiz olduğu bir yana, bu adaletsizliğin uğrunda yapıldığı şeyin de gerçekle bir ilgisi yok. Çünkü bu yasa tasarısı bir bütün olarak getirildiğinde gerekçesinde şu söyleniyor bize, deniyor ki: “Böylelikle yatırım ortamını iyileştirmek, yatırımcıları heveslendirmek ve ekonominin çarklarının dönmesini sağlamak, böylelikle aslında istihdamın da önünü açmak…” Ancak bu yasanın kendisi -dün de söyleme fırsatı buldum- ekonominin kendi takatiyle işleme kapasitesinin aslında kalmadığının ya da tükenmekte ya da gerilemekte olduğunun itirafı. Çünkü bu, ekonomik olmayan yöntemlerle, ekonomi dışı yöntemlerle ekonomiyi arkadan ittirmek için bulunmuş bir çare. Bu kadar çok kamu müdahaleciliğiyle ancak ekonomi dönebiliyorsa aslında kapitalist ekonomi Türkiye’de işleyişinin ya imkânlarını bulamıyordur ya da Türkiye’den başka yerlerde daha yüksek kâr etme fırsatları bulduğu için buradan kaçıyordur. Her iki hâlde de ekonominin kendi iç işleyişi, iç dinamikleri değil, devlet ittirmesiyle ekonomiyi yürütmek için bulunmuş olan bir yoldur fakat bu yol niye lazımdır? Gerçek bir büyüme sağlamak, bir planlama eseri olarak gerçek bir gelişmeyi ortaya koymak değil, aslında bugünü 2019 seçimlerine bağlamak için bulunmuş olan yoldur yani yapay yöntemlerle aslında çarkları dönüyor göstermek, yapay yöntemlerle krizi biraz daha ertelemek, böylelikle krizden ari koşullarda seçimlere gitmek için bulunmuş vasıtalardır ve ne yazık ki bu, kamu bütçesinden gerçekleştirildiği için devletin ya eldeki gelirlerini sarf etmesi ya da muhtemel gelirlerinden vazgeçmesi üzerine bina edildiği için aslında bu siyaseti, bu AKP siyasetini işçiler, köylüler, yoksullar yani her zaman ücret ve maaşlarının içinden vergi paylarını otomatik olarak ödeyen ve dolaylı vergilerle devleti besleyen kesimlerin yarattıkları kaynakların kendilerine değil, kendilerini sömürenlere taşınması için bulunmuş bir siyasi yol, devlet zoruyla ekonomi yönetmenin bir yoludur.

Eskiden Sovyetler Birliği varken Türkiye’yi yönetenler ikide bir derlerdi: “Komuta ekonomisi, komuta ekonomisi. Orada piyasa yok.” Alın size piyasa! Daha beter bir komuta ekonomisi. Şimdi, devlet zoruyla işçinin gelirini, sermayeye aktarmak ve böylelikle bir seçime bir seçim daha eklemek için böyle siyaset, böyle ekonomi olmaz.

Hepinize sevgiler.