“Ergenekon” Kokuşurken

Ertuğrul Kürkçü

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in “Ergenekon mensubu” oldukları iddiasıyla göz altına alınmaları bir tek şey gösteriyor: “Ergenekon” koğuşturması ifsat etmiştir. Türkçesi, kokuşmuştur. Koğuşturmanın ortaya çıkartmaktan kaçındığı “asli failler”in peşinde koşan namuslu, haysiyetli araştırmacı gazetecileri vuran bir silaha dönüşmüştür.Demek Ahmet Şık ve Nedim Şener “Ergenekon Terör Örgütü” mensubu… Demek Mirgün Cabas telefonla helikopter düşürdü…

Ortada “Ergenekon” koğuşturması diye bir hukuki süreç bulunmadığı, “özel yetkili savcılıklar” eliyle adalet peşinde koşulamayacağı, herhalde bundan daha açık bir biçimde ilan edilemezdi.

İki yıl önce henüz “Ergenekon” koğuşturması böylesine zıvanasından çıkmamış göründüğü sırada şu soruyu sormuştum:

“Bir darbe ile iktidarı ele geçirmekten, Türkiye’yi “anti-emperyalizm” palavraları eşliğinde askeri bir diktatörlükle yönetilen ipini koparmış bir “haydut devlet” haline getirerek, Orta-Doğu’daki güç kavgalarının içine bodoslama dalmaktan başka bir ufku olmayan asıl sorumlular mahkeme önüne çıkarılacak mı? Onların 1970’lerden beri sürdüre geldikleri yer altı faaliyetleri, cinayet sabotaj ve suikastlarda işbirliği içinde olanlar bu soruşturmalar kapsamında ortaya çıkartılacak mı? Mazlumların hakları iade edilecek, kurbanların yakınlarına tazminat ödenecek mi? Kısacası adalet yerini bulacak mı? Adil bir yargılama yapılacak mı?

“Yargı önüne çıkarılanlara bakarsak bu soruya evet cevabı vermek için elle tutulur bir nedenimiz var sayılmaz. Henüz bu soruşturma kapsamında yargı önüne getirilen tek şiddet olayı Cumhuriyet gazetesinin bombalanması; yargı önüne çıkarılmış olanlar arasında iki emekli orgeneral dışında bir darbe için elinde güç bulundurmuş halen görevi başında hiç kimse yok ve kanıt olarak onların boş konuşmalarından oluşan milyonlarca sayfalık telefon dinlemesi çözümü var. Bunlarla AİHM ölçütlerinde inandırıcı bir hüküm kurulması olasılığından söz etmek çok güç.

“Ancak ‘Ergenekon’ yargılamasının başından beri böyle bir amaç güttüğü çok kuşkulu. Söze başlarken söylemiştim: ‘Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu ‘başka araçlarla süren’ bir iktidar çatışması.’ Soruşturma süreci bu savaşın arenalarından biri, bu savaşta esas, ‘adaletin yerini bulması’ değil, hasmın saf dışı edilmesi: Hasım mahkûm edilemiyorsa rezil de mi edilemez. ‘Adalet’ mahkemede değil, ‘ortam dinlemeleri’nde, bunların yansıdığı internet sitelerinde ve liberal köşelerde dağıtılır.”  “Ergenekon” solda saflaşmanın bağlamı değil, yansısı (Radikal2, 4 Mayıs 2009)

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in “Ergenekon mensubu” oldukları iddiasıyla göz altına alınmaları bir tek şey gösteriyor: “Ergenekon” koğuşturması ifsat etmiştir. Türkçesi, kokuşmuştur. “Ergenekon” koğuşturması, bu koğuşturmanın ortaya çıkarması gerektiği halde çıkartmaktan kaçındığı “asli failler”in peşinde koşan namuslu, haysiyetli araştırmacı gazetecileri vuran bir silaha dönümüştür.

“Ergenekon” koğuşturmasının yanısıra “Devrimci Karargah” ve “KCK” koğuşturmaları, Türkiye’nin politik panoramasını yeniden dizayn etme, yeni dönemin politik itibar skalasını düzenleme hakkını kendisinde görmeye başlayan bir “cemaat”in hasımlarına doğrulttuğu politik-güvenlik operasyonlarıdır.

Bundan böyle bu ve benzeri operasyonlara muhatap kılınmanız için hukuksal olarak bir “suç” sürecinde yer almış olmanız, hatta bir “suç”la ilişkilendirilebileceğiniz bir şüphenin mevcudiyeti bile gerekmez. Burada önemli olan politik konumunuz, Türkiye’nin politik topoğrafyasında tuttuğunuz yer ve bu yerdeki etkinliğinizdir.

Muhafazakarlık ve din ile soluk alınıp verilmeye başlanan sermaye egemenliğinin yeni politik ve manevi atmosferinde “cemaat”in yükselişini ve iktidarının icrasını sınırlayacak bir güç ve etki oluşturuyor musunuz? Sorunuzun cevabı evetse sıranın birgün kendinize geleceğinden emin olabilirsiniz…. Ya da Necmettin Erbakan’ın veya Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenazesinde safa girmemiş, hu çekmemiş, helvasını yememiş, arkasından “iyi bilirdik” dememiş kim varsa, “Ergenekon” terör örgütü koğuşturmasına konu olursa şaşırmamalı.

Mezbahadaki koyunlar gibi sıra bekleyip beklememek herkesin meşrebine kalmış ama Ahmet Şık ve Nedim Şener’in okurlarının bu namuslu ve mesleğinin hakkını veren gazetecilerle dayanışmalarını beklemek hakkımız…

04.03.2011
http://bianet.org/bianet/bianet/128335-ergenekon-kokusurken