Kürkçü, Başbakanlığa verdiği soru önergesinde, basına “Çöktürme Planı”nın ikinci bölümü olarak yansıyan ve HDP’ye dönük operasyonları düzenleyen ve Kürt kentlerinde yaşanan çatışmalarda güvenlik güçlerine “cezasızlık” getiren raporu sordu.
Basına yansıyan haberlerde Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nca 2014’te hazırlandığı iddia edilen “çöktürme planı”nın 2. Kısmının da olduğu ve sözkonusu belgelerde “Bölgede yapılan harekatta alınacak acil tedbirler ve 84933840-3000-350-14 Askeri Birimlerinin Yetkileri”nin düzenlendiği ifade edilmektedir.
Bu belgelerde “Bundan sonra asla iç tehdit olmayacak. Legal alanda örgütlenmesinin verdiği avantajlar, anayasanın kendilerine verdiği Anayasal hakları ve koruma zırhı terör destekçisi partiyi, dağdakilerden daha avantajlı duruma getirmiştir. Devletimizin ve milletimizin birlik ve bütünlüğüne kasteden bu hain grup, devlet olanaklarını da devletimize karşı kullanarak her türlü hokkabazlığı yaparak ülke bütünlüğümüzü tehdit derecesine varmışlardır. Terör örgütünün uzantısı malum partinin kadroları ve ellerinde bulunan belediyelerin kademeli olarak tasfiyesine öncelik verilmesine azami önem verilmesi gerekmektedir. İç İşleri Bakanlığı yetkisinde olan belediyelerin terör örgütünün yardakçısı sözde partiden alınıp devletimizin denetimine verilmelidir.” İfadelerinin geçtiği iddia edilmekte daha sonraki paragraflarda ise HDP’ye yönelik kanun ve Anayasa dışı tedbirlere başvurulacağının açıkça dile getirildiği görülmektedir.
Ayrıca “Bölgede operasyonlarda bulunan tüm personelimizin terör örgütünün ve yardakçısı partinin belini kırana kadar devletimizin tüm kurumları tam bir seferberlik içinde olduklarını akıllarında çıkarmamaları gerekir. Bu seferberlik vesilesi ile istenilen tüm lojistik destek, araç gereç ve yasal engellerin anında ve seri bir şekilde önlerinden kaldırılacağını bilmeli ve bunu operasyon içinde bulunan idari birimlerin dikkatini dağıtmaması gerektiği bilinmeli ve buna göre rahat hareket edilmelidir. Devletimizi tehdit eden bu iç tehdit ortadan kaldırılana dek bu işlevselliğin sürekliliğinden tereddüt edilmemesi gerektiği bilinmelidir.” denilerek gerektiğinde yaşama, konut, mülkiyet hakları gibi temel haklar ile hukuk kurallarının ihlal edilebileceği belirtilmektedir.
Askerin silah kullanma yetkilerinin düzenlendiği bölümde ise: “Savcının karşısına çıkma korkusu ile silahını kullanmaktan çekinen personelin yapmış olduğu davranışın sonuçlarının çok ağır olabileceği, bu sebeple şehit verebileceğimiz, silahını kullanmayarak devletin milletin bekasını tehlikeye düşüreceği, vatan hainlerinin, teröristlerin ve devlet düşmanlarının kendilerinde daha fazla güç bulacaklarını tüm personeller akıllarından bir an bile çıkarmayacaktır. Hain bir saldırı sonucu tabuta girmek yerine savcının karşısına çıkmanın tercih edileceği tüm personel tarafından benimsenecektir. Silah kullanımı konusunda yasal prosedürler düşünülmeyecek, bir seferberlik ve olağanüstü durum yaşandığı bilinmeli ve askeri mahkemelerde gereken her türlü düzenlemenin yapılacağı bilinmelidir. Yaşanılan bir ayaklanma halidir. Devletimizin bekası için tereddütler olmamalı ve bu konuda olabilecek olumsuzluklarda birlik komutanları sorumlu tutulacaklardır. Tank ve benzeri zırhlı araçlarda yapılacak atışlarda isabetlenen alanların dışına sekmesi durumunda da herhangi bir sorumluluğun olmadığı bilinmeli, devletimizin içinden geçtiği bu zor dönemde ilan edilmemiş de olsa yüksek ölçekli bir atış gerekmektedir. Olası personelin şehit düşmemesi için gereken ne varsa tereddütsüz yapılmalı ateş gelen konut ve bölgeler tereddütsüz yüksek ateş gücüyle etkisiz hale getirilmelidir.Yerleşkelerdeki konutların oturulamaz hale getirilmesi, geri gelenlerin operasyon sonrası dönmemeleri göz önünde bulundurularak hareket edilmesine özen gösterilmelidir. Çocukları terör örgütü içinde bulunan ailelerin konutlarına ayrı bir özen gösterilmesine dikkat edilmelidir. Bilinen birimlerin yüzlerini kapatmalarına devletin resmi yayınları olsalar bile açık şekilde görünmemelerine önem gösterilmesine dikkat edilmeli. Operasyonlarda psikolojik hareketlerin fiziki hareketlerden önemli olduğu ve bunlar tereddütsüz bir şekilde yerine getirilmesine özen gösterilmelidir.” denildiği iddialar arasındadır.
Sözkonusu belgenin “mevcut durum” ara başlığında ise “ yerleşkelerin geri dönülemez şekilde tahrip edilmesi, yerleşim birimlerinin boşaltılması,… Anayasal işleyişin bölgede olağanüstü hal şeklinde sürdürülmesi, terör örgütü ve yandaşlarının bertarafının kesin bir şekilde sağlanması için tüm imkanların seferber edilmesi,…”ifadeleri geçmektedir.
Bu gerekçeyle;
1. Eylül 2014’te Kamu güvenliği Müsteşarlığı tarafından hazırlanmış olan ve yukarıda sözü edilen ifadeleri içeren bir plan var mıdır?
2. Hükümetiniz yukarıda ifade edilen planın uygulamaya sokulmak üzere hazırlanması amacıyla bir talimat vermiş midir?
3. İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına bağlı güvenlik güçleri ve Cumhuriyet Savcılarınca 4 Kasım 2016’da HDP milletvekillerine yönelik olarak başlatılan ve halen her hafta sistematik bir biçimde bütün büyük kentlerde HDP yöneticileri ile üyelerini ve seçmenlerini hedef alarak sürdürülen gözaltı ve tutuklama furyası ile sözü edilen “çöktürme planı”nda sıralanan önlemler arasındaki özdeşlik bu uygulamanın “plan”ın yürürlükte olduğuna dair bir gösterge sayılabilir mi?
4. Demokratik Bölgeler Partisi’ne mensup başkanlarca yönetilmekte olan 94 belediyeye yukarıda sözü edilen plan gereğince mi kayyum atanmıştır?
5. “Bu seferberlik vesilesi ile istenilen tüm lojistik destek, araç gereç ve yasal engellerin anında ve seri bir şekilde önlerinden kaldırılacağını bilmeli. Silah kullanımı konusunda yasal prosedürler düşünülmeyecek, bir seferberlik ve olağanüstü durum yaşandığı bilinmeli ve askeri mahkemelerde gereken her türlü düzenlemenin yapılacağı bilinmelidir.” ifadeleri ile güvenlik güçlerine sınırsız yetki ve “cezasızlık” vaat edildiği görülmektedir. Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının askıya alınmasını amir bu yaklaşımın bir resmi belgede ifade edilebilmiş olması Anayasa ve yasalar karşısında nasıl açıklanabilir? Bu yaklaşım hükümetçe de benimsenmekte midir? Benimsenmekte ise bu konuyla ilgili Anayasa ve uluslararası hukuktan doğan cezai yükümlülükler göz önüne alınmış mıdır? Değilse, personele yasa ihlali karşısında cezasızlık güvencesi veren sözkonusu güvenlik görevlileri hakkında bir hukuki/idari girişimde bulunulmuş mudur? Bulunulmamışsa neden?
6. Askerin silah kullanma yetkisini düzenleyen bölümde ise güvenlik personelinin yaşam hakkı ve konut dokunulmazlığı dahil karışacakları hiçbir ihlal konusunda yasal kovuşturmaya uğramayacakları güvencesi verildiği görülmektedir. Çatışma durumlarında birçok hak ihlaline neden olduğu/olacağı aşikar iken hukuku yok sayan bu yaklaşım hükümetinizce de benimsenmiş midir?
7. Raporda ifade edildiği şekliyle devlet/hükümet Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğü dolayısıyla ortaya çıkan çatışma halini “ayaklanma” olarak mı görmektedir? Devletin resmi belgelerinde yaşananlar bu kavramla mı ifade edilmektedir?
8. Raporda yer aldığı iddia edilen “Çocukları terör örgütü içinde bulunan ailelerin konutlarına ayrı bir özen gösterilmesine dikkat edilmelidir.” ifadesi ile ne kastedilmektedir?
9. “Yerleşkelerdeki konutların oturulamaz hale getirilmesi, geri gelenlerin operasyon sonrası dönmemeleri göz önünde bulundurularak hareket edilmesine özen gösterilmelidir.” ibaresiyle güvenlik güçlerine halkın terketmek zorunda bırakıldıkları konutları ve yaşam alanlarının geri dönemeyecekleri şekilde tahrip edilmesi direktifi verildiği anlaşılmaktadır. Hükümetinizin bu operasyonlara muhatap olan kentlerde halkı yıkılan alanları boşaltarak başka alanlarda inşa edilen konutlara yerleşmeye yönlendirmesi ile bu planda ileri sürülen öngörüler arasında uyum nasıl açıklanabilir? Söz konusu yaklaşım bilginiz dahilinde midir?
10. Söz konusu plan hazırlanırken Sri-Lanka’da Tamil Kaplanlarına karşı yürütülen ve daha sonra Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği başta olmak üzere tüm dünya kamuoyunun dikkatini çekerek sayısız yaşam hakkı ihlaline sebep olan uygulama mı model alınmıştır? “Çöktürme Planı” Sri Lanka’daki uygulamalar değerlendirilerek mi ortaya konulmuştur.
11. Yukarıda yer alan planda öngörülen önlem ve uygulamalar ile bir yıl önce Cizre, Nusaybin, Silopi, Sur, Dargeçit ve Silvan ilçelerinde devlet güvenlik güçleri tarafından uygulanan yöntemlerin tıpatıp örtüştüğü görülmektedir. Gerek sivil kayıpların yüksekliği gerekse yöntem ve strateji açısından söz konusu ilçelerde uygulamaya konulan devlet pratiği ile yukarıda sözü edilen “çöktürme” eylem planı arasındaki uyum hangi nedenden kaynaklanmaktadır?
12.Kürt Sorunu’nun çözümü hedefiyle başlatılan ve 15 Temmuz 2014’te yürürlüğe giren ‘çözüm süreci çerçeve yasası’ -“Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun”- ile resmen desteklenen “barış ve müzakere süreci” devam ederken böyle bir plana neden ihtiyaç duyulmuştur? Müzakere sürecinde Hükümetin ve Genel Kurmay’ın bu çapta bir “imha planı” hazırlığı içinde olduğundan müzakereyi PKK lideri Abdullah Öcalan ile doğrudan yürüten “devlet heyeti” de haberdar edilmiş midir?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.