Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku Seçim Beyannamesi

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun Seçim Beyannamesi açıklandı.

GİRİŞ

12 HAZİRAN SEÇİMLERİ BİR DÖNÜM NOKTASIDIR!

Bizler açısından Türkiye ve bölgemiz başta olmak üzere dünya 21. yüzyılın ilk çeyreği itibarıyla önemli bir süreci yaşamaktadır. 20. yüzyıl ile birlikte kurulan ve klasik dünya sistemi olarak teşekkül eden statükonun sürdürülemez sancıları her geçen gün daha fazla hissedilmektedir.

Gelinen aşamada, dünyada hakim olan kapitalist sistem, toplumsallığı dağıtarak buna mukabil bireysel özgürlükler temelinde bireyciliği şahlandırmaktadır. Bunu yaparken de temel yöntem olarak toplumsal birliktelik, dayanışma ve yardımlaşma anlamına gelen her türlü örgütlülüğü dağıtma çabasını sistemli olarak sürdürmektedir.

20. yüz yılın sonu itibarıyla klasik dünya sisteminin insanlığa verdiği tek şey, dağıtılmış bir toplumsallık, kırıma tabi tutulmuş ve köleleştirilmiş kadınlar, sıfır noktasına doğru giden bir doğa, kanserleşen kentleşme, her geçen gün artan gelir dağılımı adaletsizliği, tüm farklılıkların ve aynı anlama gelmek üzere zenginliklerin yok edilerek tekleştirilmesi, işçi ve emekçilerin daha fazla sömürülerek zenginin daha zengin yoksulun daha da yoksullaştırılması ve nihayetinde ekonomik, ekolojik ve toplumsallık bağlamında sürdürülemeyecek bir dünya olmuştur.

Birinci paylaşım savaşı sonrası kurduğu ve kurumsallaştırdığı ulus-devlet sistem ve zihniyeti günümüzde hakim hegemonya olan emperyalizmin 1970′li yıllarla birlikte içine girmiş olduğu kriz ve çıkmaz, son on yıllık süre içinde giderek derinleşmektedir.

2000′li yıllarla birlikte, Yeni Dünya Düzeni ve Büyük Ortadoğu Projesi adları altında, arkasında 1,5 milyon ölü bırakmasına rağmen Afganistan ve Irak örneğinde olduğu gibi, emperyalist sistemin müdahaleleri esasında sonuçsuz kalmıştır. İdeolojilerin döneminin bittiği söylemini dillendirilse de, sistemin asıl çıkmazının ideolojik temelli olduğu gerçeğinden hareketle Ortadoğu’daki müdahalelerini devam ettirme çabası da sürmektedir.

İnsanlığın sorunlarına çözüm yaratamayan ulusalüstü bu sistem, kendisine karşı biriken halkların öfkesini yumuşak bir geçişle ulus-devletin kısmen revizyonu üzerinden aşma çabalarını, kendi elleriyle yarattığı otoriter ve baskıcı yönetimlere kabul ettirememiş ve bu tiranlık rejimlerinin yerine koyacağı bir alternatifi de ortaya çıkaramamıştır.

Bu anlamıyla 2011 yılının başı itibarıyla Kuzey Afrika’da başlayan ve Ortadoğu’ya yayılan halk ayaklanmaları karşısında sistem bir çaresizliği de yaşamaktadır. Halkların emek, demokrasi, barış, özgürlük ve daha iyi bir yaşam talepleri temelinde istediği değişimin sistem dışı bir alternatif ve çözüme yönelmemesi için Libya örneğinde olduğu gibi, silahlı müdahaleler başta olmak üzere her türlü aracı kullanacağının işaretlerini vermiştir.

Bu müdahalelerin ise mevcut baskıcı ve otoriter yönetimlerin revize edilerek egemen güçlerin talepleri doğrultusunda yeni statükonun kurulması yönünde olacağı açığa çıkmıştır. Bu anlamıyla Ortadoğu’nun tarihi, kültürel ve inanç gerçekliğiyle kan uyuşmazlığı olan omurgasız ve pragmatist yönetimlerin iktidara getirilmesi hedeflenmektedir.

Bu tespitlerden hareketle, Türkiye’nin girmiş olduğu seçim sürecinin, ülkemizde de emek, barış, demokrasi ve özgürlük getirmesi açısından önemli bir fırsat olacağına inanıyoruz. Türkiye’nin kronikleşen ve çözümsüz kalan sorunlarının mevcut durumuyla devam etmeyeceği toplumun genel kanısı durumundadır. Bu değişim talebini karşılama vaadi ve iddiasıyla iş başına gelen hükümetlerin geride bıraktığı sorunlar, ülkeyi ekonomik ve siyasi olarak yönetilemez duruma getirmiş durumdadır.

Çözümsüzlüğü ‘çözüm’ olarak gören selefi hükümetler gibi 9 yıldır iktidarda olan AKP Hükümeti de, toplumun değişim talebine cevap olmayacağını Türkiye’nin temel sorunları olan Kürt sorunu, demokrasi ve özgürlükler sorunu, işsizlik, yoksulluk sorunlarındaki oyalama taktikleriyle göstermiştir. AKP Hükümeti bu süreçte artık çağ dışılığı, yapanları tarafından bile kabul edilmeyen 12 Eylül Anayasası’nın yerine özgürlükçü bir anayasanın yapılmasına çeşitli oyalama ve bahanelerle yanaşmazken, sadece devleti ele geçirmesinin önünde bulunan yasaları değiştirmekle gerçek yüzünü ortaya koymuştur.

AKP Hükümeti’nin insanlığın gelmiş olduğu evrensel standartlara uygun, çağdaş bir değişimi gerçekleştirmesinin, bu süre zarfında açığa çıkan zihniyetiyle mümkün olmayacağı ortak kanı haline gelmiştir. Artık AKP Hükümeti’nin tek amacı dış güçlerin Ortadoğu’da kendisine biçtiği omurgasız politikayı icra etmektir.

İçeride ise, 2005 yılında Diyarbakır’da “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Erdoğan, 2011 yılında, “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” itirafıyla gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Elbette bu AKP Hükümeti’nin dışarıdan empozeli bireyciliği şahlandıran ve toplumsallığı dağıtan ferasetinin tezahürüdür.

Toplumun ekonomik, kültürel ve siyasi olarak tüm savunma mekanizmalarından arındırıldığı, rantçı, ırkçı, tekçi, baskıcı ve otoriterliğe karşı çıkan tüm örgütlü kesim ve çevrelere yönelik fütursuzca saldırıların sürdürüldüğü böylesi bir dönemde inadına eşitlik, özgürlük, emek, demokrasi ve örgütlenme hakkı diyerek Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğunu kurduk.

Bloğumuz, esasında Türkiye’de sistemin ötekileştirdiği, inkar ettiği, imhaya tabi tuttuğu, asimilasyon süreçleriyle eritmeye çalıştığı, dışladığı bütün toplumsal kesimleri esas almaktadır. Tekçi sistem ve politikalara karşı demokratik ulus çözümü ve yaklaşımıyla hareket etmektedir. Eşit vatandaşlık hakkı kadar, bireysel ve kolektif hakların özgürce kullanılabildiği, bütün toplumsal kimliklerin, cemaatlerin, grupların, cinsiyetlerin kendisini ifade edebildiği ve örgütleme imkanına kavuşabildiği toplumsal yapı, bloğumuzun esasıdır.

Türkiye’de toplumsal barışın tesis edilmesi, ekonomide istikrarın sağlanması, kadın özgürlüğünün ve öncülüğünün bütün süreçlerin önüne konulması, ekolojinin sürdürülebilirliğinin sağlanması, toplumsal farklılıkların korunduğu ve tüm kesimlerin hak ve özgürlüklerini teminat altına alan yeni bir anayasanın yapılması, komşu halklar başta olmak üzere tüm halkların kardeşliği ve barışı temelinde bir ilişkilenmenin gerçekleştirilmesi, cumhuriyetin kuruluşuna eş değer olan Kürt sorunun çözülmesi ve Türkiye genelinde halkın yönetime katılması için bloğumuzun demokratik ulus ve Demokratik Cumhuriyet yaklaşımı iddiamızı ortaya koymakta ve bunu yapabilecek güçtedir.

Aynı zamanda toplumun doğrudan demokratik katılımını esas alan ve hayatın her alanında söz sahibi olmasına imkan tanıyan, sadece bir idari yapıdan ibaret olmayan esasında toplumsal katılımı ve demokratik yönetimi önceleyen, kangrenleşen sorunların en temel çözüm modeli olarak Demokratik Özerkliğin hayata geçirilmesi iddiası ve amacındayız.

Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma esas alınarak uygulanacak olan Demokratik Özerklik Projesi, özünde bir kadın projesidir. Ezilenlerin ezileni kadının özgürleşmesi, toplumun özgürleşmesidir. Kadının sosyal-siyasal-ekonomik yaşama katılımının ve temsiliyetinin gelişmesi, toplumun demokratikleşmesine öncülük edecektir. Özgün ve özerk örgütlenme modelimizle, kadının muazzam potansiyelini açığa çıkaracak ve kadın dayanışması ile eril egemen zihniyette toplumsal dönüşüm gerçekleşecektir.

Bütün bu tespit ve iddialardan hareketle 12 Haziran genel seçimleri, Türkiye açısından bugüne kadar hiçbir dönemde ortaya çıkmamış değişim fırsatlarının arifesinde gerçekleştiğini vurgulamak gerekmektedir. Ülkenin kuruluşunda ortak mücadele ettikleri halde sonradan yok sayılan, horlanan, askeri darbeler ve katliamlarla ortadan kaldırılmak istenen, ülke yönetimine katılımı her türlü yolla engellenen bütün ‘ötekiler’ ve bütün ezilenlerin yani çoğunluğu oluşturan geniş halk kesimlerinin elit yönetenlere karşı ‘Artık yeter! biz de varız ve kazanacağız’ diyeceği tarihi bir seçim olacaktır.

12 Haziran seçimleri; halkı hiçbir zaman ülke yönetimine dahil etmeyen ulusalcı-milliyetçi kesimlerle, başka bir statüko yaratarak yeni bir zulüm dönemini sürekli kılmak isteyen Yeliş faşizmi esas alan kesimlere karşı,  ‘Biz de varız ve var olmaya devam edeceğiz’ diyenlerin oluşturduğu ittifakımızın siyaset sahnesine damga vuracağı bir seçim olacaktır.

Yeni statükocu AKP’ye de, ulusalcı-milliyetçi cepheye de mecbur değiliz, emek, barış, demokrasi ve özgürlük sevdalısı olanların bir arada olduğu ‘ittifakımız’ ile gerçek bir alternatif olarak yola devam ediyoruz.

Savaş ve çatışmalara karşı çözüm; inkâr, baskı ve zorbalığa karşı demokrasi; sömürü, işsizlik ve yoksulluğa karşı daha iyi bir yaşam için imkânlar hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştır ve çözüm her zamankinden çok daha yakınlaşmıştır.

Halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, demokratik ve özgürlükçü bir gelecekten yana olanların direnişinin ortaya çıkardığı bu tarihi imkana karşı; iktidar güçlerinin yeni statükolar üretmek üzere hareket ettikleri de bir gerçektir. Bunun da tarihin bu kırılma anında büyük çatışma ve derin çözümsüzlük anlamına geleceği kuşkusuzdur.

Buna karşı Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu, bu tarihi fırsatın demokratik çözüme evrilmesi ve hayallerin gerçekleşmesinin tek alternatifidir.

  • Baskı, inkâr, asimilasyon ve Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarın devam ettiği;
  • Anadilinde eğitim ve savunma hakkının engellendiği;
  • Kadına yönelik her türlü ayrımcı uygulamanın, baskının, şiddetin, kadın katliamlarının tırmandığı;
  • Gençlerin YGS, LGS ve KPSS gibi sınavlar yüzünden dershane kapılarında süründüğü, işsizliğin pençesinde çırpındığı;
  • Borç batağına saplanmış yığınlarda; açlık, işsizlik ve yoksulluğun kol gezdiği;
  • Kamu hizmetlerinin tasfiye edilerek özelleştirildiği;
  • Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik haklarının gasp edildiği;
  • Sömürünün derinleştirildiği, emekçilerin sürekli hak kaybına uğradığı,
  • Örgütlenme hakkının kısıtlandığı ve sendikaların sürekli baskı altında tutulduğu;
  • Siyasi partilerin kapatıldığı;
  • İnsan hakları savunucularının, seçilmişlerin, muhalif siyasetçilerin tutuklandığı;
  • Muhalif basın yayın organlarının susturulduğu;
  • Sürekli çatışmalı ortamın diri tutulduğu ‘bugünkü Türkiye’yi değiştirecek tek güç biziz!’

1. DEMOKRATİKLEŞME

AKP’nin belki de en fazla istismar ettiği, en fazla tükettiği alan demokratikleşmedir. Toplumda güçlü bir demokratikleşme isteği ve özgürlükler lehine bir beklenti oluştuğu ortadadır. Bu beklentinin de büyük mücadeleler ve ödenen bedeller neticesinde ortaya çıktığı da biliniyor. Ancak AKP hükümeti, bu olumlu havayı tam bir demokratikleşme için değerlendirmek yerine, partisel ve grupsal çıkarlarını elde etmek, ideolojik ve kadrosal yayılmayı sağlamak için kullandı. Bu şekilde ucuz bir yaklaşım göstererek, demokratikleşme isteğini heba etmekte ve toplumda umut kırılmasına yol açmaktadır.

Demokrasinin 4 yılda bir yapılan seçimlerden ibaret olmadığını, halkın ve tüm bireylerin, yaşamın her saniyesinde kendisi ve başkaları ile ilgili olarak söz söyleme, yönetime doğrudan katılma, hesap sorma, denetleme ve tüm değerleri ile birlikte barış içinde yaşamak olduğunu AKP’ye göstermek durumundayız.

ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRATİK ANAYASA

12 Eylül darbe anayasasının hiçbir meşruiyetinin kalmadığı bir dönemde, özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi, halktan yana bir anayasayı hep birlikte inşa edeceğiz.

Herhangi bir ideolojiyi dayatmayan, ulusu ve vatandaşlığı etnik temelde tanımlamayan, devletin yetkilerini sınırlayan, bireysel-kollektif haklara dayalı, emekten yana, cinsiyet özgürlükçü, doğaya saygıyı insana saygıyla bir tutan, Türkiye’nin bütün farklı kültürlerini, inançlarını, değerlerini koruyan yeni bir anayasayı hep birlikte yapacağız.

Anayasa yapmayı sadece parlamentoya bırakmak yerine; bir anayasa hareketi şeklinde uzun soluklu bir halk mücadelesi ile hem taleplerimizi görünür kılacağız, hem de anayasayı halkla birlikte inşa edeceğiz.  

KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATİK ÇÖZÜM VE BARIŞ

Hiç kimsenin demokratik, barışçıl çözüm dışında bir seçeneği arzulamadığı Kürt Sorunu da artık bu dönemde kesinlikle çözülmek zorundadır. Geçmiş yılların muhasebesini vicdanlarımıza danışarak yapmak ve Kürt Sorunu nedeniyle halen akmakta olan kanı durdurmak bir vaat değil, bir görevdir artık.

Halk barış için bu kadar istekli ve umutlu iken, AKP’nin oyları ve çıkarları uğruna yeniden savaşın başlamasına izin vermeyeceğiz. Bir yandan çatışmadan beslenen öte yandan kendisi dışında herkesi savaş yanlısı ilan eden AKP’nin iki yüzünü de teşhir edeceğiz ve kalıcı barış için inisiyatif alacağız. Sorunun demokratik siyaset zemininde çözülmesi için projelerimizle, pratiğimizle kalıcı barışı sağlayacağız.

Hiçbirimizin 30 yıl daha yaşanacak bir savaşa, kaybedilecek tek bir cana, yitirilecek servete tahammülü kalmamıştır. Türkiye toplumunun yıllardır özlemini duyduğu, kalıcı bir barışın sağlanması için iktidar başta olmak üzere tüm kesimlerin siyasi ve ekonomik rantlarını bir tarafa bırakıp samimi bir yaklaşım ile çözüm iradesi ortaya koymaları, Kürtlerin talep ve beklentilerini dikkate almaları ve üç yıldır İmralı’da süren görüşmeleri bir an önce müzakere sürecine dönüştürmeleri gerekmektedir.  Çözümsüzlükte direten, halkların birlikte, barış ve kardeşlik içinde yaşaması yerine siyasi ve ekonomik rantları için savaşa, karmaşaya, acıya ve göz yaşına Türkiye toplumunu mahkum eden bütün iktidarlar gibi AKP hükümetini de tarih karşısında hesap vermeye zorlayacağız, çözümü iktidardan medet umarak değil, kendi öz gücümüzle ve kararlılığımızla bizler ortaya çıkaracağız.

HAKİKATLERİ ARAŞTIRMA VE ADALET KOMİSYONU

Geçmiş dönemlerde ve yakın zamanda yaşanmış olmasına rağmen, üstü örtülmüş bütün toplumsal acıların, insan hakları ihlallerinin, katliamların, sürgünlerin, askeri darbelerin, işkencelerin, faili meçhul cinayetlerin, köy yakmaların ve kayıpların sorumluların açığa çıkarılması, faillerinden hukuk içerisinde hesap sorulması, mağduriyetlerin ve toplumsal travmaların giderilmesi açısından, kurulacak bir Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu ile geçmişle yüzleşme sağlanacaktır. Dersim, Ağrı, Zilan, Maraş, Çorum, Sivas katliamları da bu komisyon tarafından araştırılarak bütün gerçekler açığa çıkarılacaktır.

Uluslararası standartlarda kurulmuş ve faaliyet gösteren böylesi bir komisyon demokrasi ve barış için mutlak bir ihtiyaçtır.

SİYASİ PARTİLER KANUNU VE SEÇİM BARAJI

Siyasi partilerde lider sultasına kesinlikle son verilecek, tabanın, seçmenlerin, üyelerin parti yönetiminde etkili olduğu ve kararlara doğrudan katılabildiği düzenlemeler yapılacaktır.

Siyasi partilerdeki kadın ve gençlik yapılanmaları özerk meclisler şeklinde düzenlenecek ve parti politikalarında doğrudan etkili olmaları sağlanacaktır.

Seçim barajı tümden kaldırılacaktır

Cinsiyet kotası ile yönetimde temsil kademelerinde eşitlik sağlanıncaya kadar pozitif ayrımcılık yapılacaktır. Eş başkanlık sistemi yasallaştırılacaktır.

Siyasi partilere yapılan hazine yardımı seçime girme yeterliliğine sahip bütün partilere eşit olarak dağıtılacaktır.

DEMOKRATİK ÖZERK YÖNETİMLER KURULACAK

Katı merkeziyetçi, farklılıklara kapalı, ulus devlet yapıları bir süredir temel tartışma konusu ve demokratikleşmenin güncel sorunu haline gelmiş durumda. Sorunun kendisini çok acil bir şekilde dayattığı ülkelerden biri de Türkiye’dir.

Türkiye’de de ulus devlet tekçi üniter algı ile inşa edildiği için farklı kimlik, kültür, cins ve inançlar yok sayılmış, baskılanmış ve inkar edilmiştir.

Bu anti-demokratik anlayış, insan hakları meselesini de bireysel haklar temelinde ele alarak üniter devlet adına topluluk haklarını, bir başka deyişle kolektif hakları yok saydı. Halkın yönetime katılımı önüne engeller koyarak, devleti kutsallaştırdı

Çağdaş demokrasilerle kıyaslandığında ve günümüz şartlarında Türkiye’de ağır, hantal, bürokratik ve yerele uzak katı merkeziyetçi idari yapı tıkanmış durumdadır. Doğusuyla, batısıyla, kuzey ve güneyiyle değişik kültürel, sosyal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya olan Ankara, bu sorunları çözmediği gibi çözümü gerçekleştirecek gücü de gösterememiştir.

Halkların demokratik birliğini esas alan, demokrasiyi sadece temsili bir meclise hapsetmeyen, halkın tartışma ve karar mekanizmalarına katılımını kolaylaştıran, toplumun temel sorunlarını sorunlarını en iyi şekilde ve yerinde çözüme kavuşturacağı bir siyasi ve idari yapılanma modeli, kendini büyük bir ihtiyaç olarak dayatmaktadır.

İdari yapının demokratikleştirilmesi için çözüm önerimiz, bölgesel yönetimler şeklinde tanımladığımız demokratik özerk’liktir.

  • Demokratik öz yönetim anlamına gelen Demokratik Özerkliği, demokratik cumhuriyet’in özüne uygun niteliklerinin pekiştirilmesi olarak görmekteyiz.
  • İddia edildiği üzere bölünmenin ve parçalanmanın değil; demokratik birliğin, doğrudan ve katılımcı demokrasi modelinin güvencesi olacak olan Demokratik Özerklik’ in hayata geçirilebilmesi için yeni anayasa çalışmalarıyla birlikte siyasi ve idari yapılanmada köklü bir reforma gidilmesi gerekmektedir.
  • Bu temelde Türkiye sosyo-ekonomik yapılarına göre 20-25 özerk bölgesel yönetime ayrılacak. Merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasında idari ve siyasi yönetim organı olarak işlev görecek bu özerk bölgesel yönetimler işleri kolaylaştıracak ve hızlandıracak, halkın yönetime doğrudan katılımını sağlayacak, demokratikleşme açısından önemli bir adım olacaktır.
  • Bu idari modelde, birbiriyle yoğun bir şekilde sosyo-kültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan komşu illeri kapsayan, yapı olarak seçimle iş başına gelen il genel meclislerine benzeyen âdem-i merkeziyetçi bölgesel meclis olacaktır. Bu meclisler Türkiye’nin bölgesel özgünlüğüne göre siyasi ve idari olarak hukuki, siyasi güvenceye ve kimliğe kavuşturulmalıdır. Bu bölgesel meclisler, eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetler, tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, kadın, gençlik, spor ve diğer hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Dışişleri, maliye ve savunma hizmetleri de merkezi hükümet tarafından yürütülecektir. Emniyet ve adalet hizmetleri merkezi hükümet ve bölge meclisleri tarafından ortak yürütülecektir. Tüm ülkede geçerli olan resmi dil Türkçe’nin yanında, bölgeler kendi özgün ihtiyaçlarına göre başka dilleri de ikinci, üçüncü dil olarak kullanabilecektir.
  • Bölge meclisleri gelişmişlik düzeylerine ve nüfusa göre her yıl merkezi hükümetin aktardığı bütçenin yanında, kendi yerel gelir ve gelir kaynaklarından pay alarak hizmetlerin yürütülmesini sağlayacaktır. Az gelişmiş ve yoksul bölgelere merkezi yönetim tarafından pozitif ayrımcılık uygulanacaktır.
  • İttifakımız, böyle bir yapılanmayla demokratik cumhuriyet’in inşasında önemli bir aşama kat edileceğine inanmaktadır. Böylece cumhuriyet’in ilk kuruluş aşamasından bugüne kadar gerçekleşmeyen idari ve siyasi demokratikleşmeyi hayata geçirecektir.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük adayları olarak, Demokratik Özerkliği sadece Kürt sorununun çözümünde değil; bir bütün Türkiye’nin idari yapısının demokratikleştirilmesinde, toplumumuzun kültürel zenginliğini gözeterek çağdaş ölçülerde özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşmada da güçlü bir seçenek olarak görmekteyiz.

YÖK VE MGK KALDIRILACAK

12 Eylül darbesinin ürünü olan kurumlardan YÖK ve MGK kaldırılacak, bu kurumların geçmişte gerçekleştirdikleri her türlü haksızlık nedeniyle mağdur olan bütün yurttaşların uğradıkları bütün zararlar telafi edilmeye çalışılacaktır.

KÖY KORUCULUĞU KALDIRILACAK

Bir özel savaş aygıtı olarak oluşturulan köy koruculuğu sistemi kaldırılacak, köy korucularının orman ve çevre işlerinde istihdamı sağlanacaktır. Bununla birlikte diğer özel savaş aygıtları olan JITEM, özel tim vb. tüm uygulamalara son verilecektir.

YARGI REFORMU YAPILACAK

  • Adaletin hızlı, tarafsız, kamu vicdanını ve bireyleri tatmin edecek düzeyde gerçekleşmesi için adalet sistemi yeniden düzenlenecek, bu çerçevede; yeni yargı binaları yapılacak, adli ve idari yargıda personel sayısı artırılacak, otomasyon sistemi tüm yargı ağını kapsayacak şekilde oluşturulacaktır.
  • HSYK’nın yapısı adalet teşkilatının lehine yeniden düzenlenecek, bu kurul aracılığıyla siyasi etkiye son verilecektir. Kurul; hakim ve savcı kurulları olarak iki alt birime ayrılacaktır.
  • İstiklal Mahkemelerinin güncel uygulaması olan Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılacaktır.
  • Hücre tipi cezaevleri kapatılacak, diğer cezaevleri ise insan onuruna yakışır bir şekilde yeniden düzenlenecektir. Cezaevleri sadece ‘dışarıda bulunma hürriyetini’ kısıtlayan mekânlar olacaktır, işkence merkezi olmaktan çıkarılacaktır.
  • Bölge istinaf mahkemeleri faaliyete geçirilecektir.
  • Hakim ve savcı atamalarında ideolojik tutum ve partizan yaklaşımlara son verilecektir.
  • Herkesin kendi anadilinde hizmet alabileceği yargı koşulları oluşturulacaktır.
  • Basit uyuşmazlıklar ve anlaşmazlıkların çözümünü kolaylaştırmak, toplumsal barışı ve dayanışmayı artırmak amacıyla sivil halk mahkemeleri olarak görev yapacak  ‘barış ve adalet komisyonlarının’ kurulması ve faaliyete geçmesi desteklenecektir.

 

  • ANADİLİNDE EĞİTİM herkes için bir hak olarak kabul edilecek, eğitimin tüm aşamalarında resmi dil olan Türkçe’nin öğretilmesinin yanında anadilde eğitim görme imkanı sağlanacaktır. Özerk bölge yönetimleri aracılığı ile bu talepler karşılanacaktır. Ülkenin tamamında resmi dil olan Türkçe’nin yanı sıra bütün kamusal alanlarda anadilin kullanımı serbest olacak, vatandaşlara kendi anadillerinde kamusal hizmet sunulacaktır.
  • SİYASİ AF, sistem muhalifi oldukları için yıllardır baskı ve tutuklama ile karşı karşıya olan tüm siyasi tutsakların ayrımsız bir şekilde özgürlüğüne kavuşması sağlanacaktır.
  • İFADE HÜRRİYETİ VE ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ önündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılacak, uluslar arası insan hakları belgelerine uygun bir standart getirilecektir. Muhalefeti bastırmak için her fırsatta hükümetler tarafından kötüye kullanılan Terörle Mücadele Yasası tümden kaldırılacaktır.
  • DİN VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ; herkesin dini inançlarını ve dünya görüşü çerçevesinde sosyal hayatını özgürce yaşamasının önündeki her türlü engel kaldırılacaktır. Bu çerçevede başörtüsüne konulan fiili ve idari bütün yasaklara son verilecek, bu nedenle mağdur olmuş herkesin mağduriyeti giderilecektir.
  • DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KALDIRILACAK, bunun yerine özerk bölge meclislerine bağlı ‘inanç özgürlüğü kurulları’ kurulacaktır. Vatandaşların her türlü ibadetlerini özgürce yapmalarını (veya yapmamalarını) gözetmek bu kurulların temel görevi olacaktır.
  • CEMEVLERİ ibadethane statüsüne kavuşturulacak, zorunlu din dersleri yerine dinler tarihi ve din bilgisi dersleri seçmeli olarak müfredata konulacaktır.
  • DOKUNULMAZLIKLAR kaldırılarak, milletvekili, bürokrat, hakim-savcı vb. kesimlerin ayrıcalığına son verilecektir. Sadece ifade özgürlüğü çerçevesinde kürsü dokunulmazlığı korunacaktır.
  • DİNİ VE ETNİK AZINLIKLARA eşit yurttaşlık hakkı hem anayasal, hem yasal hem de pratik düzeyde sağlanacaktır. Dini inancından ve etnik kimliğinden dolayı kamu yönetiminden uzak tutulan bütün yurttaşlarımıza temsil hakkı ile birlikte yönetime katılma güvencesi ve kotası verilecektir. Bu alandaki her türlü ayrımcı ve küçük düşürücü uygulamaya derhal son verilecektir.

2. EKONOMİ, EĞİTİM VE SAĞLIK

Gelir dağılımında adalet,

Yoksulluğa karşı sadaka değil; insanca geçinme ve sosyal güvence,

İşsizliğe karşı insanca çalışma,

Herkese eşit parasız sağlık ve sosyal güvence hakkı!

KÜRESELLEŞME VE DEVLETİN ROLÜNDE DEĞİŞİM

Kapitalizmin insan ve toplum hayatında belirleyici ilkesi piyasa şartları, dizginsiz kar hırsı ve kuralsız rekabettir. Kapitalistin doymak bilmeyen kar tutkusu kapitalizmi, sınırları aşarak dünya ölçüsünde yayılmaya ve özellikle yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını yağmalamaya sürüklemiştir. Kapitalizmin yeni liberal doğrultudaki küreselleşmesi, devletlerin işlevini ve biçimini bu sürecin gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırırken, kamu yönetimi ve kamu personel rejimi de aynı doğrultuda değişime uğramaktadır.

“Küreselleşen dünyaya ayak uydurma” sloganıyla açıklanan bu süreç, aslında özü itibariyle spekülatif niteliklere dayanan ve reel yatırımlardan ziyade, rantiye tipi girişimleri besleyen ve ekonomiyi bir kumarhane kapitalizmine dönüştüren bir ideolojinin egemenliğine yol açmıştır. Ekonominin durumu sadece İstanbul Borsası’nın yapay iniş çıkışlarıyla ele alınmakta; işsizlik, yoksulluk, yatırım ve büyüme gibi reel sorunlar, borsanın zaman zaman sabun köpüğü gibi yükselen spekülatif kazançların yarattığı havayla gizlenmeye çalışılmaktadır.

Dünyadaki ekonomik ve siyasal gelişmelerin doğrudan etkisi altında olan Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren ciddi bir dönüşüm yaşıyor. Sermayenin küreselleşmesi sürecinin getirdiği yapısal dönüşümler, üretim süreçlerinde ciddi değişimler yaratırken; yoksul halk kesimlerini, emekçilerin kazanılmış haklarını budamaya ve emek örgütlerini olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Özelleştirmeler, güvencesiz ve sigortasız çalıştırma, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, kazanılmış işçi haklarının tırpanlanması, 4/C uygulamaları artan bir hızla yaygınlaşıyor. AKP hükümetinin hazırladığı, CHP’nin de hiç muhalefet etmediği Torba Yasası, işçi ve emekçilere “esneklik” uygulamalarının dayatıldığı yeni bir örnek olmuştur.

Eğitimin, sağlığın ve Sosyal Güvenliğin özelleştirilmesi girişimi bu alandaki kamu emekçilerinin istihdamını olumsuz etkilemektedir. Bugün Türkiye’deki gerçek öğretmen açığı açıklanan rakamların çok üzerindedir ve mevcut öğretmen açıkları güvencesiz olarak istihdam edilen ücretli ya da vekil öğretmenler üzerinden kapatılmaya çalışılmaktadır. 327 bin öğretmen adayı işsiz ve 2009 yılında eğitim fakültelerinden mezun öğretmen  sayısı 44 bin iken, KPSS ye müracaat eden öğretmen adayı sayısı 244 bine ulaşmıştır.

TEKELLEŞMEYE KARŞI KATILIMCI TOPLUM EKONOMİSİ

Yönetimde katılımcılık, paylaşımda adalet!

Mevcut ekonomi politikaları, mülkiyet ve kar elde etme olgusunu esas alarak küçük bir azınlığın çıkarına genel toplum yararını hiçe saymakta, kontrolsüz sanayileşme ile ekolojik dengeyi bozmakta; çalışanları üretim sürecinin karar mekanizmalarından dışlayarak sömürüyü derinleştirmektedir.

Ülkemiz kaynakları, işsizlik ve yoksulluğun olmadığı, bir bütün toplumun refah içinde yaşamasına fazlasıyla yetmektedir. Ancak gelir adil dağılmadığından küçük bir azınlık sürekli zenginleşirken, büyük çoğunluk hızla yoksullaşmakta; temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma sürüklenmektedir. Bu adaletsizliği kabul etmek mümkün değildir.

Bu durumu aşmak için tekelleşmeye, yolsuzluğa, haksız ve gayri meşru kazanca son vermeyi; gelirlerin eşit ve adil dağılımını, tam istihdamı, temel bir hak olan çalışma hakkının ayrımsız herkese sağlanmasını temel öncelik olarak görüyoruz.

İttifakımız; ekonomide demokratik, adil ve ekolojik yaklaşımla sürdürülebilir bir kalkınmayı, kamunun, temel ekonomik ve altyapı çalışmaları için kalkınma planları hazırlayıp uygulamasını, sosyal ve ekonomik işleyişte toplumsal örgütlenmelerin geliştirici ve denetleyici rol oynayacak katılımcı bir yaklaşımı savunmaktadır.

Katılımcı ekonomi anlayışımız; ister kamu, ister yerli ve ister yabancı sermaye olsun, yatırımlarda öncelikle yurttaşların temel hak ve ihtiyaçlarına hizmet etmesini, ekolojik olmasını ve doğayla uyumu esas alır.

İttifakımız, bu hak ve ihtiyaçları; beslenme, giyinme barınma, kaliteli sağlık ve eğitim gibi temel toplumsal haklar; iş, adil ücret, sendika ve güvenlik standartları gibi temel çalışma ve yaşama haklarının öncelikle gözetilmesi ve güvence altına alınması olarak görmektedir.

Yine havanın, suyun, ormanların, balıkların, yabanıl yaşamın ve yenilenebilir olmayan kaynakların korunması gibi çevre hakları, cinsler arası eşitlik ve halkların kimliğinin, değerlerinin vb. temel kültürel yapıların korunmasını da yatırım sürçlerinde gözetilmesi gereken temel öncelikler arasında görmektedir. Buna uygun davranmayan hiçbir yatırıma izin verilmeyecektir.

Bu temelde katılımcı ekonomi anlayışımız;

  • Her şeyi, kar amaçlı piyasanın insafına bırakan anlayışa karşı, ekonominin hukuki ve ahlaki bir temele kavuşturulması,
  • Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve barınma gibi temel toplumsal hizmetlere, ulaşım, enerji gibi alt yapı alanlarına öncelik verilerek daha fazla kaynak aktarılması,
  • Bölgeler arası eşitsizliğin giderilmesi,
  • Ekolojik dengenin korunması ve ekolojik yaklaşımı esas alan uygulamaların geliştirilmesi,
  • Kadınların ekonomik ve sosyal statülerinin geliştirilmesi,
  • Sivil toplum yapılarının ekonomide yönetim ve denetim rollerinin geliştirmesine dayanmaktadır.

Bunun için;

  • Ekonomi yönetimini hükümetin dışında meslek grupları ve sivil toplum örgütleri aracılığı ile üreticilerin, tüketicilerin ve çalışanların yönetime katılmasını ve denetlemesini sağlayacak mekanizmalar Merkezi, Bölgesel ve Yerel düzeyde oluşturulacak,
  • Siyasal ve ekonomik demokrasi temelinde sanayileşmenin, tarımın, hayvancılığın, bilim ve teknolojinin toplumun genel çıkarlarına göre geliştirilmesi için çalışanların da emeği karşılığında iştirak ettiği çok ortaklı modern demokratik işletmeler ve kooperatifleraracılığı ile toplumun ekonomik yaşama katılımı hedeflenecek,
  • Kalkınma projeleri Yerel ve Bölgesel Yönetimler ve Sivil Toplum Örgütlerinin katılımı ile oluşturulacak, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesinde belli yatırımların yoğunlaştırıldığıBölgesel Kalkınma Merkezleri kurulacak, geri bırakılmış bölgelere aktarılmak üzereMerkezi Kalkınma Fonu oluşturulacaktır.

ADALETSİZ VERGİ SİSTEMİNE SON VERİLECEK

Bu güne kadar iş başına gelen hükümetler adil ve yaygın bir vergi sistemi geliştirmeyerek, ücretliler gelirleriyle orantısız bir şekilde vergi yükü altına sokulurken; sermaye hep kollandı. Ücretliler GSMH içindeki paylarının iki kat fazlası vergi ödemektedir.  Yine vergi sitemi, en adaletsiz vergi olan dolaylı vergilere dayandırıldı. Sermaye kesimi ise olması gerekenin çok altında bir vergilendirmeye tabidir. Toplanan vergilerin ekseriyeti borç ve faiz ödemelerine, silahlanmaya ve cari transferler adı altında siyasi istismarcılık yolunda amaç dışı kullanıldığından topluma hizmet olarak geri dönmemektedir.

Bu çerçevede;

  • Bütçenin oluşturulması ve her türlü harcama, örgütlü yapıların katılımı ile toplumun denetimine açılacak, istihdam yaratacak yatırımlara daha fazla pay ayrılacak,
  • Silahlanma ve savunma harcamalarına ayrılan pay azaltılarak eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi yaşamsal alanlara daha fazla pay ayrılacak,
  • Vergilendirilmesi gerekirken, yüksek faizli geri ödemeli borç alınan sermaye kesimi hak ettiği oranda vergilendirilecek, vergi yükü çalışanların sırtından alınarak adil bir vergi dağılımı yapılacak,
  • Temel gıda, eğitim ve sağlık alanında vergi uygulaması kaldırılacak,
  • Lüks tüketim tanımı yeniden yapılacak, ÖTV bu tanımlamaya göre yeniden yapılacak,
  • Kayıt dışı ekonomi ile etkin bir şekilde mücadele edilecek,
  • Asgari ücret vergi dışı bırakılarak diğer tüm kazançlar vergilendirilecek,

GELİR DAĞILIMINDA EŞİTSİZLİĞE SON VERİLECEK

Türkiye’nin iktisadi kaynakları ile vatandaşlarına sağladığı refah arasındaki uçurum, ancak kalıcı eşitsizliklere karşı kapsamlı bir mücadelenin başlatılması ile kapatılabilir.

Bunun için;

  • Tüm eşitsizliklerin, dönüştürücü sosyal politikalar, demokratik kurumlar ve özgürleştirici yasalar yoluyla ortadan kaldırılması sağlanacak,
  • Eşit vatandaşlık hakkı, ayrımsız tüm yurttaşların sahip olması gereken ve pratikte gerçekleştirilmesi gereken bir haktır. Bu temelde gelir dağılımı, istihdam, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında da vatandaşların eşit haklara sahip olması sağlanacak ve bu hakların kullanımında gerekli imkânlar yaratılacak, yaşanmakta olan çok yönlü mağduriyetlerin giderilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

İşsizlik kader değildir, çözümü mümkündür.

Türkiye’de yüksek düzeyde seyreden ve önlenemeyen işsizlik sorununda, ortaya çıkan sonuçlarda son 30 yılda yaşanan savaşın etkisi büyüktür. Boşaltılan binlerce köy, topraklarından sürülen milyonlarca insan; bu insanların temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılığın çökertilmesi için bilinçli olarak uygulanan ekonomik ve siyasi politikalar kaçınılmaz olan sonucu doğurdu.

Türkiye gibi bir tarım ülkesinde, işsizliği önlemenin en etkin yolu, neredeyse bitirilen ve uluslar arası tekellere peşkeş çekilen tarıma öncelik tanıyan bir yaklaşımın geliştirilmesidir. Sorunun, bu sistem ile ve merkezi yönetimler tarafından çözülemeyeceği, bugüne kadarki uygulamalarla fazlasıyla açığa çıktı.

İşsizliği önlemek için yapılması gereken şey, öncelikle katılımcı demokrasiyi her alanda esas alan Özerk Bölgesel Yönetimlerin oluşturulmasıdır.

Bölgesel yönetimler eliyle;

  • Bölge yönetimleri eliyle özellikle et ve süt ürünleri, arıcılık, hayvancılık yanında; buğday, fındık, çay, üzüm, zeytin gibi tarımsal ürünlere yönelik özel havzalar oluşturulacak, tarımın geliştirilmesine öncelik verilecek, çalışanlar güvenceli istihdam koşullarına kavuşturulacak. Uygulanacak yüksek kotalarla ithalat önlenerek, yerli üretim teşvik edilerek desteklenecek,
  • Boşaltılan köylerin merkezi hükümetin kaynak aktarması sureti ile günümüz gerçeklerine uygun yeniden inşa edilmesi sağlanacak, tersinden göç, teşvik edilerek, desteklenecek,
  • Üretim, tüketim ve kalkınmayı içerecek şekilde entegre kooperatifçilik sistemine dayalı bölgesel kalkınma planları oluşturularak, özellikle kooperatifler eliyle yapılacak yatırım ve istihdam sağlayıcı çalışmalar teşvik edilerek desteklenecek,
  • Özelleştirmelere son verilecek, kamu eliyle yatırım ve istihdam politikalarına ağırlık verilecek, çalışma süreleri aşağı çekilerek daha fazla istihdam olanakları yaratılacak. Taşeron işçiliği adı altında sürdürülen emek sömürüne son verilecek.

ÇALIŞANLARIN YOKSULLUĞUNA SON VERİLECEK

Gelir, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinin tek aracıdır. Gelir dağılımında yaşanan eşitsizlik, başta temel ihtiyaç alanları olmak üzere insanlar arsında uçurumlar neden olmaktadır. İttifakımızın tüm bu sorunların aşılması yönünde öncelikli hedefi;

  • Asgari ücret ve emekli aylıkları, yoksulluk sınırının üzerinde belirlenmesi, vergi dışı tutulması,
  • Günlük ve haftalık çalışma süreleri azaltılıp; ücretler düşürülmeksizin haftalık çalışma süresinin 35 saat olarak belirlenmesi,
  • Esnek, kuralsız çalıştırma biçimlerine, taşeronlaştırmaya olanak sağlayan yasal düzenlemeler ortadan kaldırılması,
  • Çocuk işçiliğine, çocuk emeğinin sömürüsüne son verilmesi,
  • Kayıt dışı istihdamın, kayıt altına alınması olacaktır.
  • Emek ve Özgürlük Bloğu, İş Yasası, Sendikalar Yasası ve Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasası’nı, işçi sınıfına bütün tarihsel kazanımlarını ve haklarını iade edecek biçimde yeniden düzenleyecektir. Lokavt bir hak olmaktan çıkarılacaktır.

ÇALIŞMA YAŞAMINDA HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞA SON VERİLECEK

  • Çalışma yaşamına katılımda başata cinsiyet olmak üzere dil, din, etnisite ve cinsel yönelimlerinden dolayı dezavantajlı durumda olan yurttaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapılacak,
  • Cinsiyet farklarından dolayı yaşanan ücret farklılaşmasının önlenmesi için yasal tedbirler alınacak, eşit işe eşit ücret uygulaması hayata geçirilecek,
  • Kayıt dışı ekonomi ve kaçak işçilikle mücadele temel politika haline getirilecek;  kayıt dışı çalışmanın önlenmesi için caydırıcı ve uygulanabilir tedbirler alınacak,
  • İşsizlik sigortasından yararlanma koşulları çalışanlar lehine yeniden düzenlenecek, işsizlik ödeneği yeterli bir seviyeye çıkarılacak,
  • Kamu emekçilerinin ücretleri ve diğer bütün çalışma koşulları, toplu sözleşmelerle belirlenecek. Kamuda birçok işkolunda yürütülen sözleşmeli personel uygulaması kaldırılarak çalışanlar kadrolu hale getirilecek,  iş güvencesinden ve sosyal haklardan yararlandırılacak, iş güvencesi kapsamını daraltan düzenlemelere son verilecek,

EĞİTİM TEMEL VE HER KADEMESİ ÜCRETSİZ BİR KAMU HİZMETİ HALİNE GETİRİLECEKTİR.

  • Eğitim hizmetleri özerk bilge meclislerine bağlı olarak yürütülecektir.
  • Bütçeden eğitime ayrılan pay arttırılacak, bütün okullara yeterli ödenek ayrılacaktır
  • Eğitimin özelleştirilmesine yönelik uygulamalardan vazgeçilecektir
  • İkili eğitimden tekli eğitime geçilecek, sınıf mevcutları en fazla 24 öğrencili olacaktır.
  • Eğitim emekçilerinin aldıkları tazminatlara ilişkin oranlar en az yüzde elli arttırılacak; hizmetli ve memurlara, yaptıkları islerin niteliği göz önünde bulundurularak, ek özel hizmet tazminatı ödenecektir.
  • Üniversitelerde, basta araştırma görevlileri olmak üzere, is güvencesinden yoksun olarak çalışan tüm üniversite çalışanları kadroya alınacaktır.
  • Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasından derhal vazgeçilecek, sözleşmeli çalışan öğretmenlere kadro verilecektir.
  • Eğitimde kadrolaşma değil, demokratik yönetim anlayışı benimsenecektir
  • Eğitime hazırlık ödeneği tüm eğitim ve bilim emekçilerine ödenecektir

HERKESE EŞİT PARASIZ SOSYAL GÜVENCE

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku olarak sosyal korumanın kapsamının genişletilmesi için, sosyal devletin temel görevlerinden olan sosyal harcamalara daha fazla pay ayrılması gerektiğini savunuyoruz. Toplumdaki hiçbir bireyin belirli bir gelir seviyesi altına düşmemesini garanti edecek, geliri, asgari gelir seviyesinin altında kalanları bütçeden aktarılacak kaynakla destekleyecek düzenlemeler gerçekleştirecektir.

  • Gelir düzeyi düşük aileler sosyal yardımlarla desteklenecek, kimsesizler koruma ve güvence altına alınacak,
  • Sokak çocukları ve kimsesiz çocuklar her türlü istismara açık biçimde, madde bağımlılığına yakalanarak yaşamları kötü koşullarda sürdürmektedirler. İttifakımız bu çocuklar için barınma, eğitim, rehberlik ve sağlık hizmetlerini alabilecekleri merkezler oluşturacak,
  • Özel bakım gerektiren yaşlılık ve hastalık halleri sosyal sigorta kapsamına alınacak,
  • Kaçak istihdamla etkin mücadele edilecek, tüm çalışanların sosyal güvenlik kapsamına alınması için caydırıcı tedbirler alınacak,
  • İşsizlik sigortası yaygınlaştırılacak ve işsiz ve güvencesizlere yeterli düzeyde yardım yapılacak,
  • Sağlık hizmetlerinin kamu tarafından ücretsiz verilmesi, koruyucu sağlık hizmetlerini temel alan halk sağlığı politikalarının uygulanması temel öncelik olarak ele alınacak,
  • Sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinde iller ve bölgeler arası eşitsizliği ortadan kaldırmak, hizmetlerin yerelleşmesi ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede sağlık hizmetleri, oluşacak Özerk Bölgesel Yönetimlere devredilecek, yurttaşların erişimini kolaylaştıracak tedbirlerin alınması sağlanacak, sağlık hizmetlerinde herkesin kendi anadilinde hizmet alması sağlanacak,
  • Yeşil kart uygulamasına son verilecek. Her yurttaşın sağlık hizmetinden ücretsiz ve eşit bir şekilde yararlanması garanti altına alınacak,
  • Sosyal güvenlik hizmetlerinin herkesi ve tüm riskleri kapsaması sağlanacak,
  • Bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesi hedeflenecek,
  • AKP’nin “vatandaşlık hakkı” anlayışını bir yana bırakarak tamamen bir sadaka kurumu şeklinde ele aldığı sosyal yardımlaşma ve dayanışma genel müdürlüğü (SYDGM) yeniden yapılandırılacaktır. Bu temelde alan çalışmaları ile yoksulluk haritası çıkartılacak, elde edilecek veriler esas alınarak kategorik yoksulluk tanımları temelinde, devletin sosyal görevleri kapsamında tamamen hak temelli hizmet vermesi sağlanarak, ihtiyaç sahibi gençleri ve çalışan yoksulları da içerecek bir niteliğe kavuşturulacak,
  • Kamusal sosyal destekleme kurumları, AKP tarafından partizanca bir şekilde toplumu siyasi olarak yönlendirmenin araçlarına dönüştürüldü. Bu duruma son verilerek yansız bir şekilde destek sunması sağlanacak, sadaka kurumunu çağrıştıran ismi sosyal destekleme ve dayanışma genel müdürlüğü olarak değiştirilecektir.

TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ’NÜN BİTİRİLMESİNE İZİN VERİLMEYECEK!

İttifak olarak ülkenin tarım gelirlerini ve ihracatı arttırmak, ekolojik bir yaklaşımla sürdürülebilir kalkınmayla kentlere yaşanan göçü önlemek, tarımsal sanayi ürünlerinin ihtiyaç sorununu çözmek, girdi maliyetlerini kontrol altında tutacak mekanizmalar oluşturmak, toprak mülkiyeti dağılımındaki adaletsizliği giderecek köklü bir toprak reformu yapmak, mayınlı arazileri temizleyerek topraksız köylüye devretmek, gübre, enerji ve akaryakıtta üreticileri destekleyecek tedbirler almayı tarımın geliştirilmesinde temel öncelikler olarak görmekteyiz.  Bunun için;

  • Kooperatifleşme esas alınacak, kooperatiflerin konfederal bir yapı içinde tamamen özerk bir yapıya kavuşmaları için yasal düzenlemeler yapılacak, maddi yönden çok güçlü kurumlar haline gelmesi sağlanacak; her türden siyasi müdahale ve yönlendirmeye karşı etkin tedbirler alınacak. Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin tarım ürünleri piyasalarının düzenlenmesinde etkin olabilmeleri için tedbirler alınarak, günümüz gerçeklerine uygun yeni düzenlemelere gidilecek; tarımsal kalkınmada, kooperatiflere belirleyici düzeyde rol biçilecektir.
  • Kooperatifler uluslararası kooperatifçilik ilkeleri ve değerlerine uygun bir yapıya kavuşturulacak, bunun için kooperatifçilik yasaları Avrupa birliği normları ve kooperatifçilik ilkeleriyle uyumlu olacak hale getirilecek ve siyasi istismar ve müdahalelere son verilecektir.
  • Boşaltılan köylerin isteğe bağlı olarak ve köylülerin arzusu doğrultusunda yeniden inşası sağlanarak bu bölgelerde atıl durumda olan tarım arazileri faaliyete geçirilecektir. Bu köylülere, uğradıkları zararlar hiçbir zorluk çıkarılmadan ödenecek, köye dönüş ve tarım, hayvancılık için hibe yardımlarda bulunulacaktır.
  • Birliklerin tasfiyesine yol açacak ilk işleme tesislerinin dışındaki fabrikaların anonim şirket haline getirilmesi ve birliklere mali yardım yapılmaması gibi kooperatifçilik aleyhindeki hükümler ortadan kaldırılacak. Devlet desteği; üretici ortaklara, birim kooperatiflere ve birliklere teknik bilgi ve proje desteği, uygun koşullu kredi sağlama üzerine kurulacak,
  • Çiftçi ve besicilerin ürünlerinin işlenmesinde ve satışında kooperatifleşme çalışmalarına öncelik verilecek, üreticiden tüketiciye doğrudan ulaşma esas alınacak;  hayvan ıslahı için ithalat değil ziraat fakülteleri ile işbirliği yapılacak, sektöre müdahale edebilecek şekilde Et ve Balık Kurumu yeniden yapılandırılacak,
  • Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem ile hayvan ıslahına yönelik düzenlemeler yapılarak hayata geçirilecek,
  • Doğu bölgelerindeki tarım işletmeleri sürekli göç vermektedir. Çünkü buradaki çiftçilerin gelir düzeyleri oldukça düşük olduğundan geçimlik tarım dahi yapamamakta olup topraksız ya da az topraklı köylüler büyük şehirlere göç etmektedirler. Bu bölgelerde iklim koşullarından dolayı küçük ve büyükbaş hayvancılık teşvik edilecek, sadece bu bölgeye yönelik hayvancılık projeleri desteklenecek. Boşaltılan köylerin yeniden imarı sağlanacak, geri dönüşler teşvik edilerek günümüz gerçeklerine uygun yatırımlarla kalkınması sağlanacak,
  • İç Anadolu Bölgesinde baklagillerde üretim geliştirilmesi teşvik edilecek; üretim maliyetlerinin nitelikli tohum kullanımı, uygun bakım ve gübreleme ile düşürülmesi sağlanacak. Türkiye bir dönem baklagillerde 300–350 milyon Dolarlık ihracat gelirine sahip olmuşken bu rakam günümüzde 70–80 milyon Dolara gerilemiş hatta 50-60 milyon Dolarlık da ithalat yapılmaktadır. Üretimin arttırılmasına paralel olarak, ithalatın önlenmesi hedeflenecek,
  • En çok göç veren Karadeniz bölgesinde de fındık, çay, balıkçılık gibi alanlarda üreticilerin karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü ve günün gerçeklerine uygun yatırımlarla sektörün geliştirilmesi sağlanacak, göçü engelleyici tedbirler alınacak,
  • Hayvancılık özel bir önemle ele alınacak, kaba ve karma yem yetersizliği, çayır-meraların bakımsızlığı ve giderek azalması, ahır hijyeni sorunu, alet-ekipman yetersizliği gibi temel sorunların çözümü için politikalar geliştirilecektir. Bu alanda da kesimhanelerin oluşturulması başta olmak üzere, ürünlerin tek elden doğrudan tüketiciye ulaştırılmasını sağlamak için kooperatif çalışmalarına ağırlık verilecek,
  • Ziraat mühendisleri ve veterinerlerin tarım ve hayvancılık sektöründe kooperatifler bünyesinde yeterli hizmeti verebilecek şekilde istihdam edilmeleri sağlanacak; kooperatifler ve hizmet alacak kesimlerden oluşturulacak fondan karşılanması koşulu ile Sorumlu Danışmanlık Sistemi geliştirilecek,
  • Tarım ve hayvancılıkta doğal kaynakların ve çevrenin korunması, geliştirilmesi, gen kaynaklarının korunması, ekolojik tarımın verimde bir azalma yaratmayacak önlemler alınarak yaygınlaştırılması esas alınacak, tohumda dışa bağımlılığa son verilecek,
  • Türkiye’de yıllardır kalitesiz, hileli ve standartlara yeterince uymadan üretilen ürünler arasında gıda ürünleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu sorunun önüne geçebilmek için sağlıklı ürünlerin üretimi, işlenmesi ve satışı yanında, üretimin de planlı bir şekilde yapılması için tedbirler alınarak, uygulanacak, güvenli gıda ve “gıda güvenliği”ne yönelik toplumsal bilinçlendirme çalışmalarına da aynı şekilde önem verilecek,
  • Genetiği ile oynanmış organizmalar yasaklanacak, ilaçlama denetim altına alınacak, aşırı ilaçlamaya yönelik ciddi önlemler alınacak,
  • Tarıma yönelik politika ve uygulamalarda katılımcılık esas alınacak. Bu açıdan tarım politikaları belirlenirken Tarım Bakanlığı, Bölgesel Yönetimler, Ziraat ve Veterinerlik Odaları, Üniversiteler ve konu ile ilgili kooperatifleri temsilcileri ve tarımla ilgili her türlü dernek ve sivil toplum örgütünün tartışma, karar ve uygulama süreçlerine katılımını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır.

3. KADIN

Kadın yoksa eşitlik de yok…

Kadın yoksa özgürlük de yok…

Kadın yoksa adalet de yok…

Kadın yoksa demokratik siyaset de yok…

Kadın yoksa demokrasi de yok…

Kadın özgürlük mücadelesi, insanlık tarihinin en önemli gerçeğidir. Tarih boyunca tüm toplumsal mücadeleler, kadın özgürlük mücadelesiyle paralel bir seyir izlemiştir.

İnsanlık tarihi bir anlamda; köleliğe, baskıya, sömürüye karşı ezilenlerin ve kadınların yürüttüğü özgürlük mücadelesi tarihidir.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu olarak, tüm kadınların, özellikle de Kürt Kadın Hareketi’ni selamlıyoruz.

Kürt Kadın Hareketi özgün örgütlenmesiyle beşbin yıllık erkek egemen zihniyetin dayattığı sömürü ve inkara karşı varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma mücadelesi vermiştir. Kendi özgünlüğünün bilinciyle bunun irade ve örgütlülüğünü ortaya çıkarmak için örgütlenmiştir. Demokratikleşmenin ve değişimin ana yapısını oluşturmada Kürt toplumunda öncülük rolünü üstlenmiştir. Kürt Kadın Hareketi, milliyetçiliğe, militarizme karşı örgütlenirken ve mücadele ederken, son otuz yılda, büyük bedeller ödemiştir.

Kadının kurtuluşu olmadan toplumun kurtuluşu olamayacağını bilmekteyiz. Bu yüzden en küçük yerleşim birimlerinden başlayarak mezra, köy, mahalle düzeyinde kadın komün meclisleri kurarak demokratik özerkliliği güçlendirmek için örgütlülüğünü büyüten Kürt Kadın Hareketi tüm kadınlara esin kaynağı olmaktadır.

Demokratik, ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigma ışığında, bugüne kadarki birikimlerimizi dünya kadın hareketlerinin deneyim ve tecrübeleriyle birleştirerek ve tüm eşitsizliklerin kaynağının kadın-erkek arasındaki eşitsizlik olduğunu kabul ederek yolumuza devam etmekteyiz.

Şimdi, kadınlar olarak, iddiamız çok daha büyüktür. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılı, “Kadın Özgürlük Yüzyılı” yapmak istiyoruz. Dünya genelinde kadın hareketinin toplumsal dinamikleri ve devraldığı mücadele mirası, bu iddiamızı daha güçlü kılmaktadır.

Bu gerçeği gören, emeğe ve kadına yönelik baskının/sömürünün sahipleri, özgürlük iddiamızın içini boşaltmak için, türlü yol ve yöntemi denemektedir.

Ancak biz kadınlar biliyoruz ki, tarihsel olarak bizi özgürlüğümüzden yoksun bırakan, iktidarcı ve devletçi zihniyet olmuştur.

Erkek tarafından geliştirilen egemenlik ilişkileri, sistematik olarak toplumun tüm hücrelerine kadar nüfuz etmiş, tüm toplumsal, iktidarcı ve devletçi zihniyetle inşa edilmiştir. Erkek egemenliğine dayalı iktidar ve devlet, toplumsal sorunların baş aktörüdür.

Kaynağını cinsiyetçilikten alan, milliyetçilik ve militarizmle şekillenen devlet, toplumu da kendine göre şekillendirmiş, devlet ile erkek egemenlikli toplumsal yapı sürekli bir birini yeniden üretmiştir.

Bu zihniyet kadının kimliği, bedeni ve emeği üzerinden sömürü, güç ve iktidar ilişkilerini, eşitsizlikleri, militarist zihniyetle bütünleştirerek sürdürmektedir. Ötekileştirilerek toplumsal mekanizmalardan dışlanan kadın, her türlü şiddet, baskı ve sömürünün odağı haline getirilmektedir.

Kadın erkek eşitsizliği, her gün, kapitalist sömürü düzeninin işleyişinde, devlet mekanizmalarında, aile içinde, okulda, toplumda, çalışma yaşamında, kültürde, ideolojide, medyada kısaca yaşamın her alanında yeniden üretilmektedir.

Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, toplum içinde, çalışma yaşamında, ailede, siyasal alanda erkeklerle aynı olanakları paylaşamamaktadır.

Siyasal temsil, ekonomik haklar, medeni haklar ve eğitim haklarından yararlanamayan kadınlarla erkekler arasında süren eşitsizlik her geçen gün daha da derinleşmektedir.

Yaşadığımız 21. yüzyılda kapitalist modernite, kurnaz ve güçlü erkeğin en kurumsallaşmış halini yansıtmaktadır.

Bir tarafta sermaye ve iktidar sürekli büyüme yaşarken, diğer taraftan toplum adeta modern kölelik sitemi içerisinde, açlık, yoksulluk kıskacındadır.

Erkek egemen zihniyetin bir ürünü olan iktidarcı-devletçi sistemler tüm toplumsal grupları, doğayı etkilemekte, baskı altına alarak karar alma süreçlerinin dışına itmektedir.

Bu durumdan en çok kadınlar etkilenmektedir. Kapitalist modernite, beş bin yıllık erkek egemen sistemin oluşturduğu toplumsal algılarla, kadınları adeta cendereye almış durumda.

Biz kadınlar buna itiraz ediyoruz. Kapitalist moderniteye ve kadınları toplumsal yaşamın dışına iten zihniyete karşı mücadele ediyoruz.

Kadınların yer almadığı demokrasilerin gerçek demokrasiler olmadığını biliyoruz. Bu nedenle “EMEK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BLOK”unda yer alan kadın adaylar olarak, erkek egemen siyasete müdahale ediyoruz.

Biz kadınlar özgür, eşit, demokratik ve adil yaşam için mücadele ediyoruz.

Cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe, militarizme ve devletçiliğe karşı; demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü bir toplum inşa ediyoruz.

Kadın duyarlılığıyla, savaşı ve nefreti tırmandıran politikalar değil, toplumsal mutabakatı sağlayacak demokratik çözümü için mücadele edeceğiz. Varlığımızı koruma, özgürlüğümüzü sağlama mücadelesini yükselteceğiz.

ÖRGÜTLÜ KADINLA DEMOKRATİK ÖZERKLİĞE!

Demokratik özerklik, özünde bir kadın projesidir. “EMEK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BLOĞU”nun kadın adayları olarak, Demokratik Özerklik projesini, demokratik çözüm ve birlikte yaşam projesi olarak hayata geçirmeyi esas alacağız.

Kadın Meclisleri ile kadınların yerelde ve yerinden ifade, katılım, karar ve temsil süreçlerine doğrudan ve etkin katılımını sağlayacağız.

Türkiye genelinde merkezi yönetimin yetkilerini sınırlayan yerinde yönetim sistemini geliştireceğiz.

Halkların demokratik siyasal iradelerini tanıyarak özyönetim hakkını gerçekleştireceğiz.

Ekonomik dengesizliğin, yoksulluğun ve işsizliğin aşılması için ayrımcı politikalara son vererek, yatırımlarda özelde Kürdistan olmak üzere geri bıraktırılmış tüm bölgelere öncelik tanıyacağız.

HAYATIN HER ALANINDA EŞİTLİK İSTİYORUZ!

“EMEK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BLOĞU”nun kadın adayları olarak, demokratik sivil anayasa yapma sürecini kadınlar ve tüm toplumsal kesimlerin taleplerini dikkate alan katılımcı bir yöntemle, toplumsal mutabakat ve uzlaşı içinde ele alacağız.

Kürt halkı gibi tüm farklı etnik ve inanç kimliklerini güvence altına alacak Demokratik çoğulcu yeni bir anayasa için öncülük edeceğiz.

Kürt kültürü ve çok kültürlülük önündeki tüm engelleri kaldırarak, serbest örgütlenme hakkı, ifade basın-yayın özgürlüğünü anayasal güvence altına alacağız.

Irkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik ve asimilasyonu insanlık suçu olarak tanımlayacağız.

Son 30 yılda yürütülen savaşta yaşanan kirli olayların, faili meçhul cinayetlerin ve kayıp olaylarının aydınlatılması için Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu’nu kuracağız.

Zorunlu göçe maruz kalan tüm vatandaşlarımızın zararlarının tazminini sağlayarak “mülk ve mesken hakları dahil” tüm haklarının iadesini sağlayacağız.

Başörtü yasağını kaldıracağız.

Pozitif ayrımcılık ilkesi ve cinsiyet kotasına açık ve net bir ifade ile yeni anayasada yer vereceğiz.

Yasalar Önünde Eşitlik ilkesi açısından Türk Ceza Yasası, Medeni Yasa gibi temel yasalarda var olan bütün anti-demokratik maddelere karşı mücadele edeceğiz.

Farklı cinsel yönelimlere karşı ayrımcı, aşağılayıcı, homofobik nefret suçlarının önlenmesi için, Nefret Suçlarının Önlenmesi Yasası için mücadele edeceğiz.

Tüm örgütlü kadın yapılarının, anayasa yapım sürecine doğrudan ve etkin katılımlarını sağlayacağız.

EŞİTLİK SAĞLANINCAYA KADAR KOTA!

“EMEK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BLOĞU”nun kadın adayları olarak kadınların karar alma ve uygulama süreçlerinde katılım ve temsil edilmesini engelleyen koşullar ortadan kalkıncaya kadar, her alanda pozitif ayrımcılık ilkesini esas alacağız.

Siyasette, sendikalarda, derneklerde, meslek örgütlerinde ve tüm yönetim kademelerinde yüzde 40 cinsiyet kotası uygulayacağız.

Ayrımcılığa karşı, kapsamlı, tam koruma sağlayan Eşitlik Çerçeve Yasasını, Eşitlik Bakanlığını ve “Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu”nu kuracağız.

“Cinsiyet Temelli Bütçe” çalışmalarını geliştirerek merkezi yönetim bütçesini kadın-erkek eşitliğini gözetecek biçimde hazırlayacağız.

Kadın örgütlenmesini desteklemek ve teşvik etmek için, merkezi ve yerel bütçeden kadın sivil toplum örgütlerine kaynak ayıracağız.

İki kat ayrımcılığa maruz kalan engelli kadınlar için pozitif ayrımcılık ilkesini uygulayacağız.

YOKSULLUK KADINLARIN KADERİ DEĞİL!

“EMEK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BLOĞU”nun kadın adayları olarak kadın emeğinin görünür kılınması ve örgütlenmesi önündeki bütün engellerin kaldırılmasını esas alacağız.

Tekelci üretim politikalarına karşı kadın eksenli ortak üretim alanlarının geliştirilmesini doğrudan ve etkin biçimde destekleyeceğiz.

Kadınlara istihdam alanında öncelik tanıyarak kadın istihdamını artıracak ve kamu istihdamında kota uygulayacağız.

Asgari yaşam koşullarından yoksun tüm kadınlara, düzenli ve sürekli vatandaşlık geliri vereceğiz.

Kadın emeğinin yoğun olduğu tarım sektöründeki kadınların ve ev eksenli çalışan kadınların sosyal güvencelerini kamu tarafından karşılayacağız.

Ev içi emeğin ücretlendirilmesini ya da eşitlik temelinde paylaşılmasını sağlayarak, çalışan kadınları sosyal güvenlik ve iş güvencesine kavuşturacağız.

Engelli, yaşlı, çocuk ve hasta bakımını kamusal bir sorumluk olarak ele alacağız.

Doğum öncesi ve sonrası dönemde gerekli hizmetleri sağlayarak, gebelik ve emzirme sırasında yeterli beslenme ile birlikte, ücretsiz hizmet vereceğiz.

KADINA YÖNELİK HER TÜRLÜ ŞİDDETİ “AMA”SIZ, REDDEDİYORUZ!

“EMEK, ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BLOĞU”nun kadın adayları olarak kadına herhangi bir gelecek sunmayan “sığınma ev”lerini, kadınları sosyal, siyasal ekonomik yaşama katılabilecek şekilde “ÖZGÜR YAŞAM ALAN”larına dönüştürmeyi esas alacağız.

“Sığınma” ve ara istasyonların, merkezi bütçe desteğinde ve norm kadro uygulamalarından muaf olarak kurulmasını ve kadın kurumlarıyla eş güdüm içinde çalışmalarını sağlayacağız.

Nüfusu elli bini geçen her ilde kadın “sığınma evi” açmayı öngören yasanın uygulanma sorunlarının ortadan kaldırarak, kadın kurumlarının açtığı sığınakların genel giderlerini, kamu bütçesinden karşılayacağız.

Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi” yasasını çıkartacağız.

Küçük yaşta evlendirme, başlık parası, çok eşlilik, berdel gibi uygulamalara karşı her düzeyde etkin mücadele ederek kadını köleleştiren anlayışı değiştireceğiz.

Görsel ve yazılı medyanın şiddet içeren yayınlarına yönelik kontrol mekanizmalarını hayata geçireceğiz.

DOĞAL KAYNAKLARIN SINIRSIZ KULLANIMINA “DUR” DİYECEĞİZ!

Ekolojik denge esas alınarak sınırlı doğal kaynakların, sınırsız insan tüketimine karşı korunması ve yaşam döngüsünün devamlılığı için gerekli önlemleri alacağız.

Eril “modern kent” anlayışına karşı ekolojik, cinsiyet eşitlikçi ortak yaşam alanları yaratacak ve Kentsel Dönüşüm Politikalarına karşı mücadele edeceğiz.

Ekolojik ve kadın merkezli bir çalışma ve değer yaratma anlayışıyla hareket ederek tarımsal üretimin sürdürülmesini sağlayacağız.

daha çok kadın,

daha çok demokrasi,

daha çok özgürlük

4. ÇEVRE, DOĞA VE EKOLOJİ

  • Her türlü yatırım ve sanayileşmede ekonomik kazanımdan önce çevresel etkiler hesaba katılarak, çevre ve doğa lehine bir politika izlenecek,
  • Ormanlık alanların ne sebep altında olursa olsun talanına, özelleştirilmesine, inşaat alanı olarak kullanılmasına izin verilmeyecek,
  • Akarsuların, denizlerin,  göllerin, yer altı sularının ve toprağın sanayi atıkları ile kirletilmesi kesinlikle engellenecek,
  • Hasankeyf, Munzur, Allionai, gibi tarih ve kültür mirasları, Karadeniz’deki doğal güzlelikler HES’lere kurban edilmeyecek, buralarda başlayan HES faaliyetlerine derhal son verilecek,
  • Siyanürle altın arama uygulamasına son verilecek,
  • Kamu-sivil toplum kuruluşlarının, Bölgesel ve Yerel Yönetimlerin, demokratik kitle örgütlerinin ve derneklerin de içinde yer alacağı “Merkezi Enerji Konseyi” oluşturularak “Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Enerji Verimliliği Kanun Tasarısı” gözden geçirilerek, yeniden belirlenecek,
  • Enerji üretiminde radyoaktif maddelerin kullanıldığı nükleer enerji santralleri, insan ve doğaya yönelik sürekli yüksek risk taşıdığından, bu santrallerin kurulmasına yönelik çalışmalar durdurulacak ve sözleşmeler iptal edilecek,
  • Nükleer enerji ve fosil enerji kaynakları yerine; “Merkezi Enerji Konseyi”nce hazırlanacak; yeterli, yerli, çevreci, temiz, sürdürülebilir yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının sağlanmasını amaçlayan yeni bir; “Merkezi Enerji Strateji Planı” oluşturulacak, ekolojik yapıyı ve toplum yararını gözeten bir politika izlenecek, özelleştirmelere son verilecek, enerjinin üretimi, iletimi ve dağıtımı merkezi olarak planlanacaktır.

5. GENÇLİK

Gençlik, yeniliğe, değişim ve dönüşüme, bilimsel düşünce ve gelişmeye en açık olanı ifade etmektedir Özgürlük, adalet ve eşitlik düşüncesi temelinde ütopya ve ideallere sahip olan ve yaşamı buna göre şekillendirme arayışından vazgeçmeyen gençlik, bütün toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinin en temel gücü olmuştur Türkiye’de de var olan köklü çelişkiler ve bunların çözümsüz kalması sistemin statükocu yapısı en fazla toplumun yarısını oluşturan gençliği etkilemekte ve onu mücadele etme zorunluluğu ile karşı karşıya getirmektedir

Özgürlük ve eşitlik değerlerine doğası gereği kadınla birlikte en fazla ihtiyacı ve özlemi olan gençlik demokratik uygarlık çizgisi öncülüğünde bu rolünü 12 Haziran seçimlerinde oynayacaktır. Özgürlük ve demokrasi adayları gençleşen, gençliğin doğası, ütopya ve idealleri ile buluşan siyasetin, Türkiye’yi demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ilerleteceğine inanmaktadır İtifak olarak;

  • Gençler sınav merkezli eğitimin yarattığı sömürü ortamından kurtarılacak, Anadillerinde eşit ücretsiz, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim almaları ve meslek edinmeleri sağlanacak,
  • Gençlerin sosyal, kültürel, akademik ve sporsal yeteneklerini geliştirebilecekleri gençlik akademileri kurulacaktır.
  • Çalışan gençliğin sosyal, kültürel, sportif, eğitim ve hizmet içi eğitim yapmaları için çalışma saatleri özel olarak düzenlenecektir
  • YÖK kaldırılarak, üniversiteler özerk, bilimsel ve demokratik bir yapıya kavuşturulacaktır Ailelerden ve öğrencilerden harç, katkı payı, masraf, bağış ve benzeri isimler altında para tahsiline son verilecektir.
  • Üniversite öğrencilerinin barınma, beslenme, ulaşım, eğitim öğretim ihtiyaçları, sosyal ve kültürel faaliyetlerine ilişkin giderleri ücretsiz olarak karşılanacaktır.
  • İhtiyacı olan bütün öğrencilere karşılıksız öğrenim bursu sağlanacaktır.
  • Yükseköğretim herkes için bir hak olarak kabul edilecek ve güvenilirliğini yitiren ÖSYM ile birlikte üniversiteye giriş sınavları kaldırılacak, isteyen herkes orta öğretimdeki başarısı, yetenek alanı ve talebi doğrultusunda bir üniversiteye yerleştirilecektir.
  • Gençliği ağır ekonomik baskı altında tutan, sosyal ve kültürel olarak yozlaştıran politikalara son vererek, gençlerin sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik yaşama örgütlü katılımlarını engelleyen her türlü anayasal ve yasal uygulamaları kaldıracaktır
  • özgürlük ve demokrasi adayları, gençlikte enternasyonalist, kollektivist ruh ve emekçi-üretici özelliklerin geliştirilmesi için doğrudan üretime katılmasını teşvik edecek, diğer ulus ve halkların gençlikleriyle etkinlikler geliştirmeyi esas alacaktır
  • Gençliğe, uluslararası dayanışma, birlik ve mücadele bilinci kazandırmayı amaçlamak amacıyla; küresel kuşatma, yıkım ve yozlaşmaya karşı Dünya Demokratik Gençlik Enternasyonalinin oluşturulacak,
  • Gençliğin siyasete katılımını engelleyen tüm yasal düzenlemelere son verilerek, seçilme yaşı da seçme yaşı gibi 18’e çekilecektir.
  • Gençliğin bulunduğu tüm alanlarda bağımsız örgütlenmesine, siyasal partilerle ilişkilenmesine ve siyasal partilerde çalışmasına imkan sunan düzenlemeler yapılacaktır
  • Zorunlu askerlik uygulaması kaldırılacak. Vicdani red hakkı yasallaşacaktır.

6. KENT

  • Emek ve Özgürlük Bloku, öngörülebilir yer, su ve hava hareketleri ile uyumlu, doğal çevreye zarar vermeyen, kent yoksullarını gözeten, toplumsal yararı, planlamayı ve katılımı esas alan kent planlaması öngörür.
  • Engellilerin kentsel yaşama katılmasının önündeki fiziksel ve psikolojik engellerin kaldırılması için gereken tedbirler alınacaktır
  • Kentte yaşayan tüm kadın, erkek ve çocukların karar süreçlerine katılımı esastır. Kentsel yönetim mekanizmaları (Demokratik Kent Konseyleri), kentsel mekânı sermaye birikim stratejilerine tabi kılma çabasına karşı direnen emekçileri ve ezilenleri yan yana getirecek biçimde tesis edilir.
  • Kentsel dönüşüm politikaları, yoksul kent emekçilerinin kent dışına sürgün edilmesiyle sonuçlanmakta; toplumsal dayanışma pratiklerini ve kültürel çeşitliliği zayıflatmaktadır. Kent topraklarını rekabete ve sermaye birikimine açan, rant doğuran kapitalist zihniyet ve politikalarla mücadele edilecektir.
  • Eko kentlerin kurulması teşvik edilecek, yerel yönetimlerin bu konuda ki projeleri desteklenecektir.
  • Kentler, mahalleler ve köylerde doğrudan demokrasinin ilkeleri yaşama geçirilecektir.

7. ENGELLİLER

  • Engellilere yönelik gizli veya açık ayrımcılıkla etkin biçimde mücadele edilecek, engellilerin siyasetin karar mekanizmalarında etkili biçimde yer alabilmesinin koşulları yaratılacaktır.
  • Yeni yasama döneminde TBMM öncelikli olarak Birleşmiş Milletler Engellilerin İnsan Hakları Sözleşmesini onaylayacaktır.
  • Birleşmiş Milletler Engellilerin İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve yaşanan sorunlar, engellilerin talepleri dikkate alınarak 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Yasa yeniden biçimlendirilecektir.
  • Günümüzdeki standartlara uygun olmayan ve yüz binlerce engelliyi mağdur duruma düşüren engelli tanımı değiştirilecek, yüzde 40 sınırı kaldırılacaktır. En az yüzde 10 işgücü kaybından başlayarak engel derecesine göre haklar ve istisnalar yeniden düzenlenecektir.
  • 2005 yılında 2022 sayılı Yasa’da yapılan değişik sonucu binlerce engelli ve bakıma muhtaç yaşlı ağır bir borç yükü altına sokulmuştur. Kamunun yeterli düzeyde ve gereğince bilgi vermemesi sonucu oluşan bu sorun nedeniyle borçlu duruma düşürülen engelliler ve yaşlılar için bir defaya mahsus af yasası çıkarılacaktır.
  • Haklar ve özgürlükler ancak erişilebilir veya kullanılabilir olduklarında bir anlam taşımaktadır. Engellilerin haklarının olduğundan söz etmek için de bunların engelliler tarafından erişilebilir olması gerekmektedir. Bu nedenle tüm kamu alanlarının en kısa sürede, engellilerin erişebileceği biçimde düzenlenmesi sağlanacaktır. Öncelikle sağlık, eğitim, adli ve yerel yönetim binalarına giriş ve çıkışlarının, işlem yapabilmelerinin yolları hızla açılacaktır.
  • Çalışabilir durumdaki engellilerin işgücünden ülke ekonomisinin yararlanmasını sağlayacak özel istihdam politikası oluşturulacak ve kararlılıkla uygulanacaktır.
  • Yasaların sağlamış olduğu istihdam olanakları titizlikle uygulanacak İş Yasası’ndaki 50 kişiden fazla işçi istihdam edilen işyerinde uygulanan zorunlu istihdam kuralı, 25 kişi ve üzeri olarak düzenlenecek ve daha fazla engelli istihdamı için teşvik yoluna gidilecektir.
  • Çalışamayan tüm engellilerin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmesine yeterli aylık bağlanacaktır. Engelliler bu yolla başkalarına muhtaç duruma düşürülmeden, başkalarının istismarına uğramadan yaşayabilecekleri koşullara kavuşturulacaktır.
  • Bakıma muhtaç olan engelliler için sağlanan bakım yardımı mutlaka artırılacak, bu yardımdan yararlanabilmenin koşulları hafifletilecektir.
  • Engellilerin toplu taşıma araçlarından yararlanmaları için araçlar uygun hale getirilecek, bunlardan yararlanma koşulları teşvik edici nitelikte olacak, engellilerin motorlu araç alımına geçici değil kalıcı kolaylıklar sağlanacaktır.
  • Yasada olmadığı halde görme engellileri şahit huzurunda işlem yapmaya dönük her türlü işlem durdurulacak, bu yolla engellilere çıkarılan mali yükümlülüklerden engelliler muaf tutulacaktır.
  • Özellikle sağlık merkezlerinde engellilerin tedavi ve bakımlarında, araç ve gereç ihtiyaçlarının karşılanmasında öncelik tanınacaktır.
  • Engelli çalışanların emekliliğe hak kazanmaları için konulmuş 16 ve 18 yıllık süreler azaltılacak, bu yolla engelli istihdamında sirkülasyon artırılarak daha fazla engellinin çalışma yaşamına katılmasının olanağı yaratılacaktır.

8. DIŞ POLİTİKA

  • Demokratik Özerk yönetimlerde, yeni siyasi ve idari yapı çerçevesinde diplomatik faaliyetler merkezi hükümetin görev alanında olacaktır. Dış politikayla ilgili olarak hiçbir gizli anlaşmaya gidilmeyecek, yapılan tüm çalışmalar merkezi meclisle paylaşılarak ve ortaklaştırılarak sonuca gidilecektir.
  • Silahlı Kuvvetler hiçbir şekilde sınır dışına gönderilmeyecektir. Hiçbir ülkenin toprak bütünlüğü ve sınır dokunulmazlığı ihlal edilmeyecektir.
  • Bütün komşu ülkelerle dostluk ve saldırmazlık paktları imzalanacaktır.
  • Türkiye, 1952’den beri dahil olduğu NATO’dan çıkacaktır. Türkiye’deki bütün yabancı askeri üsler kapatılacaktır.
  • Türkiye, dünya çapında nükleer silahsızlanma için çalışacak, hiçbir nükleer projeye dahil olmayacaktır. Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku nükleer silahsızlanmayı perdeleyen her türlü nükleer enerji santrallerine karşı çıkacaktır. Her türlü biyolojik, bakteriyolojik ve kimyasal silahları yasaklayacaktır.
  • ABD ve müttefiklerinin kendi ülkelerine müdahalesine fırsat tanıyan Ortadoğu, Kafkasya, Kuzey Afrika, Güneydoğu Asya’daki diktatörlüklere ve oligarşik devlet yapılarına karşı hakları ve özgürlükleri için mücadele eden halklarla dayanışma içinde olacaktır.
  • Türkiye’nin ABD ve İsrail devleti ile birlikte bölge devletlerine karşı giriştiği hegemonya çabalarına karşı bloğumuz, tüm bölge halklarıyla ortak mücadele cephesini savunacak ve bundan hareketle bölgede Demokratik Halklar Konfederasyonu hedefiyle hareket edecektir.
  • Ortadoğu pratiği sadece devletlerin diplomatik faaliyetleriyle sorunların çözümlenmediğine dair sayısız ders vermektedir. Günümüz ulus ötesi toplum ihtiyacı bu yönlü dayanışma örgütlenmesini vazgeçilmez kılmaktadır. Ortadoğu somutunda devletlerin konfederalizmiyle sivil toplumun demokratik konfederalizmi eş düzeyde önemli ve gerekli olup, paralel ve tamamlayıcı yönde geliştirilecektir.
  • İsrail devletine karşı Filistin halkının, Esad rejimine karşı Kürtlerin ve Arapların, Molla rejimine karşı Kürt, Fars, Azeri ve Belluci halkının mücadelesini destekleyecektir.
  • Kıbrıslıların kendi kaderlerini tayin hakkına tümüyle saygı duyulacaktır.
  • AB ile tam üyelik ilişkileri yukarıdaki ilkeler çerçevesinde sürdürülecektir.

 

Bin bir emek ve bedelle yarattığımız, uğruna yıllarca mücadele ettiğimiz bütün değerlerimize bağlılığın en somut ifadesi olarak diyoruz ki;

Artık yeter!

Emekten, demokrasiden ve özgürlüklerden yana bir gelecek kurmanın,

Barış içinde kardeşçe yaşamanın zamanıdır.

EMEK, DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK BLOKU